Arap Baharı, İsrail ve Washington’daki daha savaş yanlısı müttefikleri için büyük sıkıntı oldu.
Sadece Arap vatandaşlarına İsrail ve ABD yanlısı bir bölgesel siyasi düzene karşı çıkma cesareti verdiği için ya da Mısır Başkanı Hüsnü Mübarek gibi anahtar ABD-İsrail müttefiklerini silip süpürdüğü için değil. Başbakan Benjamin Netanyahu ve onun destekçileri için Arap Baharı’nın verdiği gerçek rahatsızlık, İran’ı ABD’nin stratejik gündeminin tepesinden indirmesi oldu.
İsrail lideri, ABD Kongresi’nde yaptığı ve İran’ın Filistin’den daha yüksek öncelik taşıdığı son konuşmasında bunu değiştirmeye çalıştı. “Zaman tükeniyor ve yakında tarihin çivisi çıkabilir” şeklinde uyardı Netanyahu. “İnsanlığın karşı karşıya olduğu en büyük tehlikeyle, yakında yüzyüze gelebiliriz: Nükleer silahlı militan bir İslami rejim.”
Netanyahu ABD yaptırımlarını olumlu karşıladı fakat İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini ancak askeri bir harekattan çekinirse durduracağı yönünde uyardı. “İran bütün seçeneklerin masada olduğuna ne kadar çok inanırsa, yüzleşme şansı o kadar azalacak.” ABD’ye güçle gözdağı verme konusunda baskı yaptı ve kaygı verici bir şekilde “İsrail’in her zaman kendini savunma hakkını saklı tuttuğu” ihtarında bulundu.
İsrail’in en güçlü destekçilerinden bazılarının desteğiyle Kongre’den şu sırada geçmekte olan yeni yaptırımlar mevzuatı, İran ve daha sert bir çizgiye geçmesi için Obama yönetimi üzerinde baskıyı artırmayı hedefliyor. Bu Cumhuriyetçilerin 2012 başkanlık seçimi kampanyasında Başkanı, İran konusunda zayıf göstermeyi umabileceklerinin bir işareti.
Rusya diyaloğun geliştirilmesi amacıyla varolan yaptırımların kolaylaştırılmasını istese de, Yönetim BM yaptırımlarının artırılması için de baskı yapacak gibi görünüyor. İranlı ve Batılı yetkililer arasında geçen yıl gerçekleşen iki tur konuşmada hiçbir ilerleme sağlanamadı ve şu anda planlanmış olan başka müzakere yok. Tahran’ın ekonomik baskıya dayanma kabiliyeti, yükselen petrol fiyatlarıyla ve Çin, Türkiye ve Brezilya gibi şu anda küresel ekonominin daha dinamik merkezleriyle olan ekonomik bağlarını geliştirmesiyle arttı.
İran’ın, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın ortaya koyduğu şeffaflık gereklerini yerine getirene dek uranyum zenginleştirmeyi askıya alması yönündeki BM Güvenlik Konseyi talebine karşı gelişi ile ortaya çıkan ayrılık, son beş yılda büyük ölçüde değişmedi. Katı UAEA denetimine rağmen İran uranyum zenginleştirmeyi sürdürürken, yaptırımlar yavaşça artırılmaya devam etti.
Ve Tahran, vaktin geçmesinin lehine olduğuna inanıyor ve bu sebepsiz yere değil.
***
Yaptığı münakaşacı konuşma, Mossad istihbarat servisinin kısa süre önce emekliye ayrılan daire başkanı Meir Dagan tarafından aleni olarak paylanan Netanyahu da bu değerlendirmeye kesinlikle katılırdı. Meir Dagan İran’a karşı askeri harekatın “duyduğu en aptalca şey olduğunu” söyledi ve bunun İsrail’i “dayanılmaz” bir bölgesel savaşın içine çekebileceği konusunda uyardı. Dagan, İran’ın tesislerini bombalamanın sadece süreci uzatacağı ve Tahran liderlerini kışkırtarak daha da ileri gidip nükleer silah yapmaya sevk edeceği yönünde uyarıda bulundu. Şu anda ABD ve İsrail istihbaratlarının değerlendirmeleri bile, İran liderlerinin nükleer silah yapmalarını sağlayacak altyapıya erişmek için canla başla çalışıyor olsalar da, nükleer silah yapmak gibi can alıcı bir stratejik kararı henüz almadıkları yönünde.
Ulusal İstihbarat Yöneticisi Amiral James Clapper Şubat’ta ABD senatörlerine İran konusunda brifing verdi: “İran nükleer silah yapmayı seçtiği takdirde, kısmen onu bu tip silahlar üretme hususunda daha iyi konumlandıracak çeşitli nükleer şartlar geliştirerek, nükleer silah üretme seçeneğini açık tutuyor. İran’ın eninde sonunda nükleer silah yapmaya karar verip vermeyeceğini yine de bilmiyoruz.”
***
Yüzleşmeyi tırmandırmaya çalışanların karşı karşıya geldiği problem ise; İran nükleer silah yapma seçeneğini, örneğin Japonya’nın yaptığı gibi erişilebilir tutmak için, Nükleer Silahların Sınırlandırılması Anlaşması’ndaki belirsizlikleri kullanırken bir yandan da bu seçeneği uygulamadığı için, bir kriz algısı yaratmanın güçlüğü.
Clapper aynı zamanda senatörlere “İran’ın nükleer konusunda karar vermesine bir fayda-maliyet yaklaşımının kılavuzluk etmesinin, uluslararası topluma Tahran’ı etkileme fırsatları verdiğini” söyledi. “İran’ın liderleri nükleer program hakkında karar alırken, kuşkusuz İran’ın güvenliği, prestiji ve etkisi kadar uluslararası politik ve güvenlik ortamını da göz önünde bulunduruyorlar.”
Bu değerlendirme Netanyahu ve destekçilerini daha zorlu yaptırımlar ve askeri tehditler için baskı yapmak üzere harekete geçirebilir; fakat diğerleri İran’ı nükleer silah yapmaktan caydırmanın, rejim değişikliğinin masadan kaldırıldığı ve İran’ın bölgesel statüsünün tanındığı ‘büyük bir pazarlık’ gerektirdiğini uzun zamandır öne sürüyorlar. Fakat şu anda Başkan Mahmut Ahmedinejad ve Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney arasındaki şiddetli güç mücadelesi Tahran’ın dış politikasında stratejik bir kaymayı engelleyebilir.
İran açmazı yakın zamanda çözülecek gibi değil.
Kaynak: Star