Arap Baharı diplomasinin kodlarını değiştiriyor

Arap Baharı her ne kadar sistem değişikliklerine yol açan devrimci karaktere haiz olmasa da bölgenin stratejik dengelerini yerinden oynattı. Bir makas değişikliklerinden bahsetmek mümkün değil ama ortaya çıkan küçük sonuçlar müstakbel tabloyu okuma imkânı veriyor. Bölge ülkelerinin politikalarını İsrail-Filistin meselesi, Sünni-Şii ayrışması, Arapçılık ve ABD ya da Rusya ile iş tutmak gibi Soğuk Savaş’tan miras tercihler belirliyordu. Dış politikanın yeni kodları yine bu hatlar üzerinden şekilleniyor.

Filistin denklemi

Mısır’dan gelen en kritik sinyali Filistin ve İran’la ilgiliydi. Dışişleri Bakanı Nebil Arabi’nin İran’la ilişkilerin tesis edileceği ve İsrail’le ‘özel ilişki’ olmayacağını açıklaması bu sürecin mutlak kaybedeninin İsrail olduğunu gösterdi. Mısır, İsrail için bir güvenlik duvarıydı. Tabi Kahire’nin İsrail’le ilişkilerini çöpe atacağına dair beklenti beyhude. Ama en azından İsrail’in Filistinlilerle ilgili taleplerinin karşılanmayacağı ve ucuz doğalgazdan olacağı anlaşılıyor. Filistinli örgütler arasındaki uzlaşı Kahire’nin Hamas’a ilişkin tavrını değiştirmesinin doğrudan sonucu. Mübarek rejimi, Hamas’ı Gazze’ye mahkûm eden komplonun parçasıydı. Mısır’daki yeni havanın olası bir 3. İntifada’nın yelkenlerini nasıl şişirdiğini 15 Mayıs’ta Nakba yürüyüşünde gördük. Bu kez intifadanın Suriye, Mısır ve Ürdün’ü de içine alması muhtemel.

İran-Mısır flörtü

İran-Mısır hattındaki yeni gelişmeler ise dikkate değer. Şubatta İran savaş gemilerine Süveyş’ten geçme izni sürecin bam teliydi. Abdunnasır öncesinde Mısır-İran ilişkileri özeldi. Şah Rıza Pehlevi, Kral Faruk’un kardeşi Fevziye ile evliydi. Krallık döneminin kapanması ve Mısır’ın Amerikan-İngiliz ekseninden Sovyet eksenine kayması Tahran-Kahire arasındaki mesafeyi büyüttü. Şah, Nasır’ın aksine ABD ve İsrail’le iş tutuyordu. Sedat döneminde Mısır’ın yönünü ABD’ye çevirip İsrail’le barışması İran’la yeniden yakınlaşma sağlamıştı. İslam Devrimi’nin ardından İran, İsrail’i tanıdığı ve şaha sığınma hakkı tanıdığı için Mısır’la ipleri kopardı. Şimdi ABD’ye rağmen bu flörtün ne kadar gideceği tartışılıyor. İranlı yetkililer Mısır’ın uzattığı eli tutmakla çok hevesli. İran Meclis Başkanı Ali Laricani kardeşçe ilişkilere ‘İslam dünyası için stratejik önem’ atfetti. Beklenti o ki Mısır, Türkiye’nin İran politikasına yakın bir çizgi tutturabilir. Bu çizgi, bölgesel rekabeti İran’la ilişkileri kopararak değil derinleştirerek sürdürmeyi gerektiriyor. Özellikle Sünni-Arap blok, Mısır’ın önderliğinin İran’ın nüfuzunu keseceğini umuyor. Türkiye’nin İran’ı Tahran’la iyi ilişkileri sayesinde dengelediği yorumu, Kahire’nin İran açılımını kolaylaştıran bir unsur. Beri tarafta Mısır’da kazanan İran, Suriye’de kaybedebilir. Sünni bir iktidarla Şam, İran’la yol ayrımına getirebilir. İran’ın Suriye’yi kaybetmesi sanılanın aksine İsrail’in elini güçlendirmez. Rejim değişimi Suriye’yi Golan’ın ilhakının yol açtığı eziklikle yüzleşmeye zorlayabilir. ABD ve İsrail’in Suriye’deki isyana karşı temkinli tutumunun başka izahı yok.

Körfez’de birlik havası

Arap Baharı’nın bir diğer etkisi Körfez İşbirliği Konseyi’ni güçlendirme çabalarında görülüyor. Mübarek’e kalkan olmadığı gerekçesiyle ABD’ye bozuk çalan Suudi Arabistan, isyanların Körfez’i dalgalandırmaması için inisiyatif kullanıyor. Irak’tan sonra Bahreyn’in de Şiilere kaptırılmasına tahammül edemeyen Suudiler, Bahreynlilerin özgürlük taleplerini KİK çerçevesinde gönderdiği askerlerle boğmakta tereddüt etmedi. Suudiler şimdi bölgesel ittifakı genişletiyor. Körfez dışından ama krallıkla yönetilen Fas ve Ürdün’ü KİK’e alma planı var. Böylece hem koltuğu sallantıda olan kralların gücüne güç katılacak hem de AB’ye özenen KİK ataletten çıkacak. Özetle yeni Arap çağı dinamik bir süreçten geçiyor. Meçhule akan sular bölgeyi yeni ittifaklara ve karmaşık ilişkilere sürüklüyor.

Kaynak: Radikal