BAŞBAKAN Erdoğan'ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile birlikte Suriye'ye yaptığı bir günlük ekspres ziyaret, son zamanlarda Ankara ile Şam arasında hızla gelişen stratejik işbirliğine yeni bir boyut kazandırmış bulunuyor.
İki komşu ülke, eski anlaşmazlıkları ve gerginlikleri çoktan geride bırakmış, ilişkilerini yakın işbirliği zeminine oturtmuştur. Türk liderleri ile Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad arasında samimi bir dostluk ve diyalog kurulmuştur.
Bu çerçevede şimdi iki taraf sık sık yaptıkları görüşmelerde sadece ikili ilişkileri değil, aynı zamanda bölgesel konuları da ele almakta ve ortak stratejiler oluşturmaya çalışmaktadır.
Nitekim Halep'teki buluşmada, bölgesel konuların ve özellikle kesintiye uğrayan Orta Doğu barış sürecinin Suriye boyutunun ele alındığı anlaşılıyor.
Türkiye'nin Suriye ile İsrail arasındaki dolaylı görüşmelerde arabuluculuk rolü, geçen aralıkta İsrail'in Gazze saldırısı sonunda sekteye uğramıştı. Bu olayın yarattığı gerginlik şimdi nispeten yatışmış görülmekle beraber, bu sürecin yeniden başlatılması yönünde bir hava oluşuyor.
Başbakan'ın Halep'e giderken, "Sürecin yeniden başlaması için talep gelmeye başladı" demesi ve Türkiye'nin de bunun sağlanması için "bazı çalışmalar yaptığını" belirtmesi bunun işareti.
ABD devrede
BAŞBAKAN'IN sözünü ettiği taleplerin kimlerden geldiği sır değil. Bunun başında ABD geliyor. AB de buna destek veriyor.
Başkan Obama'nın göreve başlamasından bu yana, ABD'nin Suriye'ye bakışı ve Esad yönetimiyle ilişkileri önemli bir değişikliğe uğramıştır. ABD, Suriye ile artık direkt temas halinde. Esad rejimi de ABD'nin bu açılımına olumlu karşılık veriyor ve böylece (özellikle Batı dünyasındaki) yalnızlığını kırmaya çalışıyor.
Amerikan diplomasisi haftalardır el altından Suriye ile İsrail arasındaki görüşmelerin yeniden başlamasını sağlamak için devrede. Son olarak Şam'a ve Kudüs'e gönderilen özel temsilci Fred Hoff'un bu konuda bir zemin oluşturmaya çalıştığı anlaşılıyor.
Aslında Obama yönetiminin böyle bir çaba göstermesi, Şam'da iyi karşılanıyor. Çünkü Suriye'ye göre, İsrail'e baskı yapabilecek ve onu etkileyebilecek tek ülke ABD'dir...
Ancak, askıya alınan sürecin yeniden canlandırılabilmesi için, Türkiye'ye ihtiyaç vardır. Amerikan diplomasisi, Ankara'ya bu mesajı açıkça vermiş bulunuyor. Üst düzey ABD yetkililerinin, beyanlarında hep Türkiye'nin Orta Doğu'daki rolünü ve etkinliğini vurgulaması boşuna değil!
Güven meselesi
BAŞBAKAN'IN "gelen talepler"i de dikkate alarak arabuluculuğu üstlenmek için "hazırlanmakta olduğu" şeklindeki sözlerinin arka planı da bu.
Suriye, sürecin başlamasını istiyor. Ama, İsrail'in Golan bölgesini iade edeceği taahhüdünde bulunması önşartıyla.
İsrail ise böyle bir söz vermeye razı değil. Aslında Başbakan Netanyahu sürecin "önşartsız" başlamasında ısrarlı. Bu durumda öncelikle yeni sürecin temel parametreleri üzerinde bir mutabakat sağlamak gerekecek ki, bu oldukça zor görünüyor.
Türkiye'nin arabuluculuğu da bu kez bir tartışma konusu olabilir. İsrail basınına göre, bazı İsrailli yetkililer, Erdoğan'ın tarafsızlığına, Gazze olayları sırasında ve Davos'ta sergilediği tutum nedeniyle artık güvenmiyor. Bununla beraber, bazı haberlere göre, Netanyahu'nun Türkiye'yi görüşme sürecinin yeniden başlatılması için "en etkin kanal" olarak kabul ettiği belirtiliyor.
Öyle anlaşılıyor ki, Suriye-İsrail görüşmelerinin bir anlaşmaya yol açması bir yana, tekrar başlayabilmesi dahi kolay olmayacak...
Kaynak: Milliyet