Güney Afrika’nın tarihi 1948 Apartheid rejiminin kurulması ile başlamıyor. 1994’te Nelson Mandela’nın kutsaması ile de sona ermiyor. Bu açık. Ama başka bir şey daha var. Akranlarımızla bu ülke hakkında konuşulduğunda “Apartheid” ve Mandela” deyiverirler. Kendiliğinden zihinlerde beliriverir bu: Güney Afrika, Apartheid’a son veren cumhuriyetin başkanı olan Nelson Mandela’nın ülkesi. Basit ama yanlış değil.
Apartheid ile başlayalım. Sözcük Fransızcadan türüyor “à part” ve Güney Afrika’da doğan Avrupalıların (Hollandalılar) dilinde “ayrılık” anlamına geliyor. Bazı yazarlar sözcüğün ilk defa Jan Smuts’un, 1919’da başbakan olmadan epeyce önce, 1917’de yaptığı konuşmalardan birinde kullanıldı. Bu kavram, belirli coğrafi bölgelerde etnik köken ve dile dayalı kriterler doğrultusunda toplumların birbirinden soyutlanmasını öngören bir gelişim politikasını ifade eder.
Bu politika, düzenleme ve yasalar yoluyla, 1948’den itibaren, Kalvenist papaz Daniel Malan tarafından yönetilen Ulusal Parti eliyle resmileştirildi. Toplum dört ana kategoride sınıflara ayrıldı: Beyazlar, yerliler, melezler (Avrupalı-Yerli karışımı) ve siyahlar. Şehirler beyazlara tahsis edilirken diğer topluluklar gettolara hapsedildi.
Türe özgü Apartheid terimi iki dala ayrılır: Beyazlar ile beyaz olmayanların sınırlı bir şekilde temas halinde olduğu “Küçük Apartheid” ve coğrafi bakımdan tecrit edilmiş ve etnik olarak belirlenmiş bölgeleri tanımlayan “Büyük Apartheid”. “Küçük Apartheid”, özel olarak toplu taşıma ve genel olarak kamuya açık alanlarla ilgili bir ayırımdır.
“Büyük Apartheid”, “bağımsız ülke” olmaya yazgılı Bantustanların (Namibyalı siyahlar), kendi kabile kökenleri ve dillerine göre, zorla konsolidasyonu ile neticelendi. Sonuç: Zengin ve müreffeh büyük bir ülke (Güney Afrika). Nüfusu, “bağımsız” veya “özerk” Bantustan (Namibya) vatandaşı olan çok sayıda ve son derece yoksul Siyah göçmen işçiye ev sahipliği yapan Güney Afrikalı Beyazlar. Ve söz konusu Siyahlar, bunların faydalandığı refahı üretenler.
Sonra Mandela. Nelson Mandela’nın yaşamı bir roman. Ve bir yaşam bir kez daha kurguya üstün geliyor. Adalet ve eşitlik için mücadeleye ergenlik çağında girişmiş bir adam. Bir daha yolundan dönmedi. 1944’te yoldaşları Walter Sisulu ve Oliver Tambo ile 1912’de ortaya çıkan Apartheid’a karşı koymak üzere Afrika Birliği Ulusal Gençlik Kongresi’ni (ANC) kurdu. ANC 1961’de silahlı mücadelelere girdi. Mandela, örgütün silahlı kanadı olan Umkhonto We Sizwe (Halkın Mızrağı) hareketini yönetti. 1962’de polis tarafından tutuklandı ve 1964’te tamamen tecrit edildi. Yaşamının yirmi yedi yılını hapiste geçirdi.
Altı ay evvel iktidara gelmiş olan Başkan Frederik De Klerk’ün ön ayak olmasıyla 11 Şubat 1990’da serbest bırakıldı. De Klerk, beyaz azınlığın siyah çoğunluğu baskı altında tutarak ülkeyi ilelebet yönetemeyeceklerini kavramıştı. Ortak müzakereden başka yol kalmamıştı. Apartheid, resmen 30 Haziran 1991’de, kaldırıldı. Ülke, Mandela’nın serbest bırakılmasından üç yıl sonra, geçici bir anayasa hazırlayıp 27 Nisan 1994’te düzenlenen ve her ırkı kapsayan ilk seçimlere hazırlandı.
ANC oylamadan galip çıktı ve Nelson Mandela, Güney Afrika tarihindeki ilk siyah başkan oldu. Ülke iradesine uygun bir devlete kavuşmuştu. Mandela iki başkan yardımcısı atadı. Thabo Mbeki ve Frederik De Klerk. Gökkuşağı Halkı’na katıldı ve hemen ardından sonraki dönemde görevini sürdürmek istemediğini açıkladı. Thabo Mbeki 1999’da başkanlık görevini devraldı. İkinci dönemini, 2009 seçimlerini kazanan Jacob Zuma’nın yönettiği bir ANC isyanının kurbanı olduğu için, tamamlayamadı.
Güney Afrika, Apartheid’ın üstesinden geldi. Şimdi eşitsizlikleri, yoksulluğu ve işsizliği gidererek suç oranını azaltmak için mücadele ediyor. Aynı demokrasi düzeyinde yaşıyor… Nelson Mandela’nın sağlığında verdiği bildiriler askıya alındı.
Kaynak: Le Monde – Frédéric Fritscher
Çeviren: Muhsin Korkut