Bir haftadır medyadan bir Alman gencinin Antalya"da bir İngiliz kız çocuğuna yaptığı cinsel taciz ve sonrası gelişmelerle ilgili haberleri okuyoruz. Herhalde Alman genç Türkiye"de zinanın suç sayılmaktan çıkarıldığından haberdar olarak, Türkiye"yi serbest dolaşım cenneti gördü.
Bizim üzerinde durmak istediğimiz konular, Antalya Cumhuriyet Başsavcısı Sayın Osman Vuraloğlu"nun Alman genci tutuklamasından sonraki gelişen olaylardır.
Birincisi, Alman devleti ve hükümetinin, medyasının adeta bir Alman bütün Almanlar dercesine, hak-hukuk tanımadan gençlerine sahip çıkmalarıdır. Bundan, önce bizim devlet ve hükümet adamlarımız, dış temsilciliklerimiz ders almalılar diye düşünüyorum. Başka ülkelerde özellikle de Avrupa ülkelerinde değil bir Türk vatandaşı yüz vatandaşımız hapishaneye düşse, bırakınız bizimkilerin kıllarının kıpırdamasını haberleri bile olmaz; olsa ne yazar, sahip çıkmazlar. Çıkmıyorlar da. Belki şunun hesabını yapıyor olabilirler: Bir Türk dünyaya bedeldir; biri, ikisi, onu gitse ne olur! Geriye kalan sağlar, yetmiş milyon bizimdir.
İkincisi, eğer Alman genç o İngiliz kıza Türkiye"de değil de, söz gelimi Fransa"da veya İngiltere"de tacizde bulunsaydı, Alman yetkililerin bize sergiledikleri baskıcı ve küstahça tavırlarını asla sergileyemezlerdi. Çünkü At sahibine göre kişner. derler ya. O ülkelerin sahipleri vardır.
Üçüncü konu, ki benim açımdan en vahim olanıdır, bizimkilerin Alman yetkililer karşısında sergiledikleri tavırlardır. Sanki Türkiye bağımsız değil de, bir sömürge ülkesi. Geçmişi bırakalım, son 20-30 yıldır bizimkiler yüzünden batılı siyasiler Türkiye"yi yol geçen hanına çevirdiler. Ya Avrupa başkentlerinden verdikleri demeçlerle, ya da ellerini kollarını sallayarak Türkiye"ye ister resmi, isterse turistik olarak gelerek, istedikleri zaman istedikleri yerde içişlerimize bile emredici şekilde, diplomatik üslup ve nezaketi çiğneyerek karışabilmektedirler. Bundan bizim yetkililer utanmayabilir olabilirler; ama şahsen ben, eminim ki halkımız da, bizimkiler adına utanmaktayım. Bir gazeteden okuduğum habere göre, Alman meslektaşının Alman gencin serbest bırakılma isteğine, Sayın Abdullah Gül, İngiliz aile davadan vaz geçmiyor. demiş. Bu, bir hükümet yetkilisinin vermesi gereken cevap olabilir mi! Gül"ün cevabına ister bir Avrupalıyı bir Avrupalıya şikâyet etmedir, ister bir Avrupalı için bir Avrupalıdan yardım istemedir deyin, güldüren bir cevaptır. Aslında bizimkilerin hep verdikleri Güler misin Ağlar mısın cevabıdır. Cumhurbaşkanlığı seçimi esnasında Gül ve AKP haklı da olarak hep hukuka, yaslara vurgu yaptı; hukukun üstünlüğünü aradı. Hukuk işledi ve ya işlemedi. Hal böyleyken Alman meslektaşına Gül niçin Türkiye hukuk devletidir diyemiyor? Bu işi hukukçular şöyle veya böyle çözer demiyor?
Hele şükür biraz da olsa yüreğimize su serpen bir açıklama, bilindiği gibi, Antalya Cumhuriyet Başsavcısı Sayın Osman Vuraloğlun"dan geldi. Türkiye"nin bir hukuk devleti, bir sömürge devleti olmadığını hatırlatan açıklamada bulundu. Bunun için kendisini tebrik ediyorum. Haklarını yemeyelim, belki de Vuraloğlu"ndan cesaret olarak olmalı ki, hükümetten Sayın Mehmet Ali Şahin de nihayet Alman baskılarına cevap verdi. Geçte olsa, cevap cevaptır diyelim.
Biz siyasilerimizden her şeyden önce makamlarına uygun şahsiyetli davranışlar ve sözler bekliyoruz; verilecek böyle cevaplar çıkarlarımıza ters düşse de veya ders düşeceği düşünülse bile. Bazı durumlar vardır ki, şahsiyet ve saygınlık, çıkarlardan daha üstün tutulmalıdır.