Ankara-Kahire birlikteliği

Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Mısırlı mevkidaşı ve Arap Birliği Genel Sekreteri’yle görüşmek için Kahire’ye gelmeden önce Bahreyn, Katar ve Suriye’ye anlamlı ziyaretler gerçekleştirmiş; Ankara’da Kaddafi rejiminin ve Bingazi’deki Geçici Ulusal Konsey’in temsilcileriyle görüşmüştü. Bunda şaşılacak bir durum yok. Zira bizler, Türkiye’nin Arap dünyasındaki gözle görülür ekonomik varlığını fark ettikten sonra, Davutoğlu’nu bölgedeki her siyasi krizin merkezinde görür olduk.

Sünni-Şii ilişkileri gerildiğinde ve Körfez kalkan güçleri Bahreyn’e müdahale ettiğinde Davutoğlu, gelişmelerin yaşandığı sahada bulunmak için Manama’ya gitti. Katar, Libya sahnesinde belirgin rol oynadığında ve Geçici Ulusal Konsey’in bazı temsilcilerine ev sahipliği yapmasının yanı sıra Libya olayında ortak olan Paris kulübü temsilcilerini ağırladığında da Davutoğlu, orada yaşananlarla doğrudan bağlantıda olmak için Doha’ya gitti. Suriye’deki durum patlak verdiğinde ve göstericiler Türkiye’nin bölgedeki en önemli müttefiklerinden biri sayılan rejimi eleştirdiğinde de Davutoğlu, Doha’dan uçak kaldırıp, Şam’da bir dizi toplantı yaptı.

Dünya siyasetinde etkinlik
Bu, Davutoğlu için yeni bir durum değil. Üniversite hocalığını bırakarak 2003’te Başbakan Tayyip Erdoğan’ın danışmanı olarak çalıştığından ve ardından 2008’de dışişleri bakanı olduğundan beri böyle; Türkiye dışındaki hareketliliği hiç dinmedi. Harcadığı çaba, genel olarak dış dünyayla ve bilhassa Arap dünyasıyla ilişkide açık bir stratejik vizyonu ifade ediyordu. Bir zamanlar yaygın olan ve Türkiye’yi Doğu’yla Batı arasında köprü olarak gören düşünceyi reddetti. Onun bakış açısı, Türkiye’nin daha büyük rol oynamaya ehil olduğu, iki kıta arasında geçiş noktasından ibaret değil, uluslararası toplumda etkin unsur olması gerektiği yönündeydi ve hâlâ da öyle. Fakat Türkiye’nin bu rolü yerine getirmesi için öncelikle siyasi ve ekonomik sağlığına kavuşması, ardından komşularıyla askıdaki sorunlarını çözmek için kendi bölgesinde hareket etmesi gerek. Davutoğlu, bu siyasete ‘sıfır sorun’ adını veriyor. Bu hedef büyük ölçüde gerçekleşince, ülkesinin arzuladığı aktif rolü oynaması için gerekli yeterliliğe sahip olduğunu ifade etti.

Bu aktifliğin etkin hale geldiği sahalardan biri, Arap dünyasıydı. Karşılıklı ekonomik çıkarların kapsamının genişletilmesi, 6 Arap ülkesiyle vizelerin kaldırılması, diğer ülkelerle stratejik işbirliği anlaşmaları imzalanması ve Filistin sahasında etkin hareket edilmesi de buna zemin hazırladı. Bu arka plan, Arap Birliği’nde gözlemci üye olan Türkiye’nin Arap dünyasında istikrarı sağlamak için sürekli çabalarına yardımcı oldu.

Davutoğlu’ndan dinlediğime göre Ankara, bu çabasında iki noktadan hareket etmiş: İlki, Arap bölgesindeki istikrarın Türkiye’nin ulusal güvenliğinde etken olarak görüldüğü. İkincisi, Türkiye’nin Arap dünyasında tek başına çalışamayacağını ve Mısır’ın rolünün kaçınılmaz olduğunu gördüğü. Dolayısıyla iki ülke arasındaki işbirliği, bölgenin istikrarı ve kalkınmasına katkıda bulunmak için en ideal çerçeveyi sağlayacak.

Mısır’daki Hüsnü Mübarek rejimi, haksız duyarlılıkları sebebiyle bu dosyayla ilgilenmedi ve Türkiye’ye işbirliği coşkusunu sadece ekonomik alanda gösterdi. Bu nedenle rejim düşer düşmez Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kahire’yi ziyaret etmekte gecikmedi; ilişkilerin güçlendirilmesi ve iki ülke arasındaki ortak işbirliği kapsamının genişletilmesi için yeni bir sayfa açılması çağrısında bulundu.

Mısır, Libya’da pasif kaldı
Libya, Davutoğlu’nun Kahire ziyaretinde ele alınan temel konuydu ve iki şıktan oluşuyordu: İlki, Trablus rejiminin akıbeti; ikincisiyse, Libya’daki on binlerce Mısırlının Türk gemileriyle taşınmasının kolaylaştırılmasıyla ilgiliydi. Zira bana iki konuda da sonuçların olumlu olduğu belirtildi, ancak Davutoğlu’nun konuya önem vermesi ve Libya’nın istikrarının ülkesinin güvenliğiyle sağlam ilişkisi olmasından hareketle Kahire’ye gelmesi dikkatimi çekti. Oysa Libya’nın komşusu olan Mısır, orada yaşananlara seyirci kaldı; devrimcilerin kontrolündeki doğu bölgesinden Mısırlıların alınması girişiminden öteye gidemedi.

Kahire’deki üst düzey bir diplomata gözlemimi aktarmıştım. Tepkisi, bu tutumun uzun sürmeyeceği ve özellikle Libya konusunda Türklerle çalışmanın önümüzdeki günlerde olumlu kararlar getireceği yönünde olmuştu. Haber bültenlerini takip ederek, kararı bekleyeceğiz. (Mısır gazetesi Şuruk, 13 Nisan 2011)

Kaynak: Radikal