AKP hükümetinin dış politikada Ortadoğu'ya da büyük önem vermesi yıllardır sadece Batı'ya yönelmiş Kemalistleri öfkelendiriyor. Fakat Ortadoğu'nun bütün sorunları Türkiye'yi de ilgilendiriyor ve Ankara bölgede esaslı bir güç.
Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan, ezici seçim zaferinden sonra müstakbel ABD başkanı Barack Obüm'ya ABD'yle İran arasında arabuluculuk rolü oynayabileceğine dair bir mesaj gönderdi. Ankara, İran'ın tartışmalı nükleer programından dolayı Batı'nın duyduğu endişeye katılıyor. Ancak yanıbaşında bir başka çatışma çıkmasından korkuyor ve yaptırımların sadece İranlı reformistleri zayıflatacağını düşünüyor. Kampanyasında Tahran'la şartsız diyalog taraftarı olduğunu belirten Obama'ya mesajında Türk lider, "Bu devirde savaşlar hiçbir şeyi halletmiyor." diyordu.
Türkiye'nin yüzü hâlâ Batı'ya dönük, ancak 1. Dünya Savaşı'na kadar Osmanlı İmparatorluğu'nun parçası olan Ortadoğu'dan da gözünü ayırmıyor. Avrupa, Afrika ve Asya'ya uzanan Osmanlı İmparatorluğu 19. yüzyılda parçalanmaya başladı. Çoğunluğu Müslüman olan imparatorluğun etnik çeşitliliği, 1878'deki Berlin Kongresi'nde kararı verilen parçalanmayı kolaylaştırdı. Zira, Avrupalı güçler imparatorluğun toprak bütünlüğünü korumaktan vazgeçti. Osmanlıların 1. Dünya Savaşı'na katılması da son darbeyi vurdu. Yenilgi Arap dünyasının bu ülkeden kesilip atılması anlamına geldi ve Fransız modelinden esinlenerek 1923'te laik cumhuriyeti ilân eden Mustafa Kemal Atatürk'e kapıları açmış oldu.
Türkiye, o zamandan itibaren Batı'ya yönelmeye başladı. 1963'ten beri Avrupa'nın kapısını çalıyor, ancak girmeyi başaramadı. Washington merkezli Stratejik Araştırmalar Enstitüsü nisanda yayımladığı bir raporda, "Irak savaşı Türkiye'de ABD'ye desteği azalttı" deniyordu. Ortadoğu'yla ilgili sorunlar, Kürt yayılmacılığı, Irak, Suriye ve İran'a uzanan terörizm ve Filistinlilerle İsrailliler arasındaki ayrılıklar, Türkiye'nin de sorunları. Batı eğilimli Atatürk'ün telkin ettiği dış politika, ılımlı İslamcı Erdoğan'la değişiyor. Türkiye askeri gücüyle, ekonomik ağırlığıyla ve konumuyla Kafkaslar ve Ortadoğu'da güçlü bir devlet ve bölgesel güç dengesinde de esas. Peki Ortadoğu'ya yönelik ilgisi neyi açıklıyor? Bunu, 1980'lerde İslam dünyasının Batı'yla ilişkileri konusundaki yazılarından dolayı dikkat çeken akademisyen Ahmet Davutoğlu'nun sorumlusu olduğu dış politikanın büyük ölçüde İslamlaşmasına bağlayanlar da yok değil.
Erdoğan'ın dış politika başdanışmanlığını yapan Davutoğlu, Kemalist diplomasinin Batı'ya kilitlendiği ve Ortadoğu'daki çıkarları gözardı ettiği için dengeyi kaybettiğini belirtiyor.
Erdoğan'ın 2002'de iktidara gelmesinden beri Ankara, Suudi Arabistan'dan İran'a kadar altı Ortadoğu ülkesinin yöneticileri tarafından ziyaret edildi ve Türk yetkililer de ülkenin güneydoğusunun ayrılmasına çalışan gerillanın sığındığı Kuzey Irak'ın lideri Mesud Barzani'yle bile temas sağladı. Demokratik eksikleri bulunan Türk sistemi, her zaman iki dünya arasında bir köprü olmayı amaçladı. Kemalistler bunun için uğraştı, ancak Batı karşıtı İran'ın ve Batı yanlısı olduğunu söyleyen Suudi Arabistan'ın teokrasilerine muhalif Müslüman ülkeler için gerçek bir örnek olduğunu söyleyenler İslamcılar. Erdoğan, Osmanlı geçmişine ve İslam'ın ortak paydasına dayanarak Ortadoğu'da bölgesel siyaset istiyor; Kemalistler'se sadece Batı'ya bakılsın diyor. Erdoğan'ın yakın çevresi, Kemalistler Kürt kimliğini kabul etmezse Kürtleri Türk vatandaşlığı çatısı altında kapsayan bir çok kültürlülük öneriyor.
Bu çözümler birbiriyle çelişiyor. Kemalistler Erdoğan'ın siyasetinin, 'aydın bir İslam'ın yararına laik cumhuriyeti zayıflatmak için Batı destekli bir komplonun parçası'nı oluşturduğunu düşünüyor. (İspanyol gazetesi, 13 Aralık 2008)
Kaynak: Radikal