Ankara, cinnet geçiren bölgede akıllı devlet tablosu çiziyor


 
Ortadoğu savaşlarla kaynarken, Türkiye 11 Eylül sonrasında Batı ve İslam dünyasıyla ilişkilerini sağlamlaştırdı. Kuzey Irak harekâtı da, PKK üsleri sarsıldıktan sonra çekilmeyle ve Kürtlere geniş haklar verilmesiyle sonlanabilir

Ortadoğu'da her yerde savaşların kokusu hâkim. Ölüm kalım savaşları, sınır savaşları ve iç savaşlar... Irak savaşı öncesi kurulu olan denge çöktü. 11 Eylül saldırıları, geçmişin şanını hayal ederken geleceğin yolunu şaşıran bölgede artçılar yarattı. Tablonun kalanı, İsrail işgalinin sürmesinden, ümitsizlik ve hayal kırıklığının birikmesinden, ekonomik başarısızlıktan, siyasi katılımı garanti edip çöküş karşısında emniyet sübabı görevi gören kurumların yokluğundan müteşekkil.
Bu karışık 'göl'de, devletler istikrarlarını temin etme ve rol arama çabası içinde zaman zaman çelişkili yöntemler izliyor. Sanki bu ülkeler farklı dönemlerde yaşıyorlar.
İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad, dünyaya kabzasıyla sesleniyor. Nükleer hayali sanki, ulusu ve rejimi için büyülü bir ilaçmış gibi algılıyor. Uluslararası meşruiyetle ve tek süper güçle çatışmayı göze alıyor. Sanki devrim daha dün gerçekleşmiş ve Humeyni hâlâ Cemran'da ikamet ediyormuş gibi konuşuyor. Ülkesi, petrol ve İsrail'in güvenliğini tehdit etme gücünün altını çizerek bölgede liderlik arıyor.
Bu bağlamda Ortadoğu'da yaşananları gözlemleyenler, Türk deneyimi üzerinde de duruyor. Gözlemciler, AKP'nin İslami köklerine rağmen dünya şartlarına uygun bir söylemi baz aldığını hissediyor. AKP, Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle yeni bir uluslararası gerçeğin oluşmasının ardından bölgede İslami söylemi modernleştirme başarısı gösteren tek İslamcı parti. Parti seçimle aldığı yetkiyi, laik cumhuriyetin dinamiklerini yok etmek için kullanmadı. Demokratik kuralları kabul edip bu dinamikler doğrultusunda çalışmayı seçti. Anayasaya saygıyı ve ordunun kendisinin korumakla yükümlü gördüğü değişmez ilkeleri kollamadı. Ara ara yaşanan gelgitlere rağmen, ordunun yeni gerçekleri kabul etmesiyle istikrar sağlandı.
11 Eylül sonrası Türkiye Afganistan'a gitti, NATO üyesi olarak yükümlülüklerini inkâr etmediğini kanıtladı. ABD'nin Irak savaşı hazırlıkları sırasında kendisine biçilen roller bölgesel çıkarlarına uymazsa, bu rollerin bazılarını oynamama gücünü de gösterdi.
Türkiye Ortadoğu'da varlığını genişletti. İsrail'e yönelik eleştirileri bağların kopmasına veya güvenlik, silahlanma ve bilgi alışverişi konularındaki anlaşmaların iptaline yol açmadı. Bazen aracı olmak için konumunu kullandı, Suriye'yle İsrail arasında gerginliği azaltma çabalarını üstlendi. İran Lübnan'a Hizbullah füzeleriyle, Türkiye uluslararası güce katılarak geldi.
Türk deneyimi İslami köklere sahip bir partiyle laik anayasa arasında birlikte yaşamı tanzim etmeye çalışıyor. Türkiye'nin NATO'yu bırakmaksızın veya AB hayalinden ödün vermeksizin İslam âleminde rolü artıyor. Türkiye Toplamda iki şeyi arıyor: İstikrarını ve ürkmüş bir bölgenin yanı sıra dünyadaki çıkarlarını. Türkiye'nin Kuzey Irak'a müdahalesi bu hesapların gölgesinde anlaşılabilir. Zira Türkiye oradaki PKK üslerini sarsmayı hedefliyor. Amaç da, örgütü silahı bırakmaya sevk etmek. Baskın kanaat, bu sert tutumu Türkiye'deki Kürtlere ülkenin bütünlüğüyle çelişmeyen kültürel hak ve taleplerini en geniş biçimde tanımaya yönelik adımların izleyeceği yönünde. Son seçimlerin sonuçları, PKK'nın Türkiye Kürtlerinin tek ve son tercihi olmadığını gösterdi. Kürtlerin haklarını almaları, silah kanalıyla ayrılma veya hak elde etme hayallerinden uzaklaşmalarına destek olabilir.
Savaş kokusunun estiği bölgede Türk deneyimi üzerinde durulmayı hak ediyor. Türkiye'nin cinnet geçirmiş bölgede akıllı bir devlet tablosu çizdiği söylenebilir

Kaynak: Radikal