Ankara bir ders daha verdi

Türkiye’deki Tayyip Erdoğan hükümeti her geçen gün, özgür kararlara tutunmak ve şantajın yanı sıra pazarlıklara da karşı çıkmak konusunda daha fazla ders veriyor.

Belki de Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Türkiye ziyareti, başından itibaren sunduğumuz tezin ne kadar doğru olduğunun canlı bir örneği. Merkel ev sahibinin önüne açacağı birçok kart taşıyarak Türkiye’ye geldi. Türkiye AB’ye katılma eğiliminde, Almanya’nın pazarlık yapma girişimleri söz konusu. Bu pazarlığın, ‘AB üyeliğinize karşı çıkan tutumumuzu değiştirme olasılığını ele almamız karşılığında, sizden istediklerimize onay vereceksiniz’ gibi bir talebi içerdiği söylenebilir.

Merkel’in, Türkiye’den geçici üyesi olduğu BM Güvenlik Konseyi’nde Tahran’a yaptırım dayatılmasına onay vermesini istemesi başkalarının nezdinde kolayca kabul edilebilir bir konu olabilir. Tahran’la birçok konuda ayrı düşebiliriz ve bu gayet doğal bir durum. Bazı Arap liderleri İran’ın politikalarının hepsine veya bazılarına dair endişeler taşıyor olabilir, ancak Erdoğan yaptırımların İran’la nükleer sorunu kesinlikle çözmeyeceğini düşünüyor. 

Bağımsızlığın bir bedeli var
Türkiye başbakanı, Merkel şantaj kartını kullanınca veya böyle bir izlenim yaratınca hemen yanıt veriyor: “Bölgedeki nükleer silah sahibi bir devlet var. Hiç kimse ona yaptırım uygulamıyor veya silahlardan arındırılmasını ve çifte standart politikanın kalkması için Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’na (NPT) katılma-
sını istemiyor.” Erdoğan burada İsrail’i kast ediyor.

Erdoğan pazarlığı geri çevirdiği gibi, şantaja da boyun eğmedi. Böylece, Türkiye’nin AB’ye üyeliğinin tamamen reddedilmesi ihtimalini içeren bir maceraya da girmiş oldu. Zira bağımsızlığın ve ilkesel tutumların bir bedeli var. Erdoğan’ın Libya’da düzenlenen Arap Birliği zirvesinde Araplara ve dünyaya yaptığı konuşmayı, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun hükümetinin Kudüs’teki adımlarının çılgınlık olduğunu belirttiğini iyi hatırlıyoruz.

Türkiye başbakanı burada sadece Arap-Filistin hakkına sempatiyle yaklaşan duyguları dile getirmedi. Aynı zamanda ulusal, bağımsız, özgür ve değişmez yöntemi sebebiyle kendi hükümetinin ödeyebileceği bedeli veya tehlikeleri göz ardı ederek, Türkiye’nin özgür iradesini de tekrarladı. Bu yöntem bir yandan Arap davasının haklılığına, diğer yandan da Türkiye’nin Arap-İslam bölgesine coğrafi ve tarihi aidiyetine duyulan inancı temel alıyor.

Araplar dikkate almalı
Ankara, Almanya’daki neo-Nazilerin İslam karşıtı gösterilerinden haberdar ve bazı Avrupalıların da, BM’nin İslamofobi’yi kınama kararına aykırı davranması da tuhaf değil. Asıl tuhaflık, Almanya’nın ve Avrupa’nın Siyonist oluşumun 200 nükleer başlığa sahip olduğu gerçeğini açıkça görmezden gelmesi, bölgenin genel olarak kitle imha silahlarından ve özelde de nükleer silahlardan arındırılması için bu oluşuma baskı yapılmaması.

Erdoğan tüm dünyaya düşüncenin cesareti ve karar verme özgürlüğü konusunda bir ders veriyor. Belki de bu denklemi anlaması gerekenlerin başında biz Araplar geliyoruz. (Ürdün gazetesi Düstur, 31 Mart 2010)

Kaynak: Radikal