Andıç II

Dediğim gibi birikmiş gazetelere göz gezdirerek yeni andıçımız hakkında biraz bilgi edindim. Geçen gün, bazı şeylere hâlâ şaşırıp, sonra da şaşırdığımıza şaştığımızı anlatıyordum. Bu andıç öyle değil, şaşırtıcı bir tarafı yok. Çok bildik, ezberlenmiş bir şey. Zaten bir süredir benzerleri internette dolaşıyordu.

Gelgelelim, 'bildik' bir şey olması, 'vahim' bir şey olmasını engellemiyor, tersine 'vahamet' dozunu yükseltiyor. Çünkü neden 'bildik'? Yıllardan beri değişmeyen bir zihniyetin, yıllardan beri değişmeyen bir 'yöntem'e vardığı sonuçları yansıtıyor da ondan. Ama bu 'zihniyet' de, bu 'yöntem' de ve bütün bunların 'sonuçları' da, son derece vahim.

Birtakım insanların ya da kurumların adlarını yan yana ya da alt alta yazacaksınız; bir şeyleri halkalar içine alıp bir yerlerden bir yerlere oklar çıkaracaksınız, 12 Mart öncesinde görmeye başlamıştık bu şemaları. Sonra daha kalabalıkları geldi ve hiç bitmedi, sürdü, sürüyor. Aslında, tabii, orada bazı farklılaşmalar da yok değil.

O zamanlar düşman sol örgütlerdi.
Şimdi STK'lardan başlıyoruz, Rahmi Koç'lara, Eczacıbaşı'lara uzanıyoruz, Amerika'yı, Avrupa'yı da ihmal etmiyoruz. Rusya'nın, Çin'in adı geçmiyor; Ukrayna'nın yıkılan rejimi, Soros'tan ötürü, bizim seveceğimiz bir rejim haline gelebiliyor. Ancak, sonuçta, böyle bir-iki istisna dışında, bütün dünyanın düşman olduğunu görüyoruz.

Tabii şu sıralarda Meclis'te bulunan iki parti hakkında kapatma davası var ve bu iki partiye verilen oyların oranı yüzde 50'nin üstüne çıkıyor.

Duruma böyle bir çerçevede bakınca andıç hazırlayanların ve andıç hazırlatanların azmine ve cesaretine hayran olmamak elde değil. Kendi toplumlarında nüfusun yarısından fazlası onlar için şöyle böyle değil, partileri kapatılacak ve üzerlerine türlü cezalar, yasaklar yağdırılacak kadar muzır fikir ve eylemlerle iç içe. Bu yetmiyormuş gibi dünyada faşist veya başka türlü totaliter olmayan herkes düşman ve bizi önce bölmeye, sonra yok etmeye kararlı. Gene de bu zevat, doğru bildiği yoldan dönmüyor ve 'Acaba bizim düşüncelerimizde bir terslik olabilir mi?' şüphesini bir gün olsun zihninden geçirmeye gerek duymuyor.

Bu 'kararlılık' karşısında söylenecek veya yapılacak bir şey yok. Ama bu toplumun tamamı da böyle birilerinden oluşmuyor. Yarıdan fazlasının zaten düşman olduğunu yukarıda tespit etmiştik de, kalanların içinde de dünyayı böyle görmek istemeyen birçok kişi bulunduğu kanısındayım. Zaman zaman şu sütundan onlara bir şey söylemeye çalışırım. Gene öyle yapayım.
Ne düşünüyorsunuz şu olan iş hakkında? 'Abdülhamid çok vehimli ve müstebitti.

Hiçbir şeye imkân tanımazdı' diye tarih öğrenilen bu ülkede, biz, hangi 'vehim'den, hangi 'istibdat'tan söz ediyoruz: Abdülhamid'in haddine mi düşmüştü bunca daire çizip bunca ok çıkmak?

Ne düşünüyorsunuz? Bunları yazan çizenler ne yapıyor, pazar bulmacası mı çözüyor, kaligrafi mi çalışıyor, desen mi yapıyor? Yoksa bu zihniyetin sağladığı koca pelerin altında, işte her gün günümüzü, geleceğimizi karartan çeşit çeşit olaylar mı pişiyor, ortalığa yayılıyor.

Bunun adının 'güvenlik' olduğu söyleniyor topluma, bize. Bütün bu yapılanlar bizim güvenliğimiz için.

Peki, şu andıçta (ve daha tonlarca olayda, eylemde, metinde) kendini açığa vuran bu zihniyeti 'güvenli' buluyor musunuz siz? Böyle 'andıç'ları üretenlerin yönettiği bir ülkede 'güvenlik' olabilir mi? Hem, kimin güvenliğinden söz ediyoruz.

İsmet Berkan'ın birkaç gündür anlattığı, 'vatan haini' listeleri hazırlayan generallerin, "Demokrasiyi kullananlar yok edilecek-Mart'ta" diyen doçentlerin ülkesinde, kimin güvenliği?

Kaynak: Radikal