Anayasalar nasıl yapılır?

Önümüzdeki yıllar, Türkiye’ye biçilmeye çalışılan yeni elbisenin boyu, rengi, kumaşının kalitesini konuşmakla geçecek. Siyasiler, münevver kesimler, ehl-i kalem ve kelâm anayasa veya eskilerin tabiriyle kanun-u esâsî üzerinden yeni bir imtihan dönemine girdiler. Biz de teorik çerçeveden başlamak üzere bu yeni dönemin ‘ana’ tartışma konusuna âheste bir sûrette dâhil olalım istedik.

 

Teorik çerçeve biraz can sıkabilir ama kavramlar/ ıstılahlar yerli yerine oturmazsa tartışmalar hep havada kalır. Bunun için sabırla önce anayasa terminolojisini masaya yatırmakta fayda var…

 

DEMOKRATİK ANAYASALARIN YAPIMINDA VE DÜZENLENMESİNDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR

           

Bir anayasanın uygulanabilir, beklentileri karşılayan, etkili, istikrarlı yani kısaca gerçek ve başarılı bir anayasa olması için anayasanın yapımında ve düzenlenmesinde bazı hususlara dikkat edilmesi şarttır. Bu hususları Demokrasilerde Anayasa Yapımı isimli çalışmasında Prof. Dr. Yavuz Atar şöyle sıralamaktadır:

“1-Bir anayasa toplumun tamamı için bir ‘koordinasyon mekanizması’ olarak fonksiyon ifa edecekse, bunun üzerinde herkesin anlaştığı, değerleri ve kuraları kapsayan basit, öz ve kısa bir anayasa olması yararlı olur. Ancak çerçeve ya da düzenleyici anayasa tercihinde, anayasanın uzunluğu bakımından her ülkenin şartlarını dikkate alan makul bir dengenin kurulması da mümkündür.

2-Anayasanın anayasal sistem içinde değiştirilmesine imkan vermeyecek derecede çok fazla katı olması doğru değildir.

3-Anayasa yapımında siyasal açıdan gerekli olan bir ön-şart da, toplumun geleceği için önem taşıyan başlıca amaç ve değerler üzerinde, önceden siyasal bir uzlaşmanın (anayasal düzenlemenin ilgili olduğu kesimler ya da en azından onları temsil eden siyasal seçkinler arasında) sağlanarak, düzenlemesi istenen hususların anayasa düzenleyicilere iletilmiş olmasıdır. (…)

4-Geniş ve kapsamlı olmamakla birlikte, yeterli sayılabilecek bir toplumsal konsensüsün sağlanması halinde, anayasa yapımcıları bunu makul bularak anayasal değişmeyi gerçekleştirmeye girişebilirler. (…)

5-Gerçek anayasal düzenleme, sonuçta profesyonel bir hukuki faaliyettir. Anayasa düzenleyici doğrudan siyasal bir vekalete (örneğin doğrudan seçimle gelmiş bir kurucu meclis üyesi değilse) sahip değilse, o takdirde kendisini profesyonel düzenleme fonksiyonuyla sınırlaması ve mümkün oldukça politika karıştırıcıların siyasal tercihlerini araştırması yerinde olur. Anayasa yapımına katılan anayasa tasarımcısı, teknik açıdan sahip olduğu vekaletin sınırlarını aşarak, anayasa düzenleme faaliyetinde kişisel bir gösteri ve tatmin çabasına girmemelidir.

6-Anayasal düzenlemede, başka toplumlar için geliştirilmiş farklı anayasal sistemlerden yapılacak alıntılar konusunda çok dikkatli olunmalıdır. Anayasal kurumların bir sistemden ötekine aynen transferi son derece güç, hatta çoğunlukla imkansızdır. (…)

7-(…) Anayasal düzenlemede, anayasanın bütünlüğü ve kendi içinde uyumlu olması hususuna dikkat edilmelidir.  

8-(…) Anayasa değişikliği önerilerinin ‘hazmedilebilirliği’ ilkesine göre, bir ülkede belli bir zamanda işler durumdaki bir anayasal sistemde, onun tam ve başarılı bir şekilde kaldıramayacağı bir değişiklik yapılması halinde, sistemin işleyişinin bozulabileceği göz ardı edilmemelidir.

9-Anayasanın bir ‘kurtuluş belgesi’ olarak görülmemesi gerekir. Hiçbir anayasa ‘hasta’ bir toplumu kurtaramaz. Bu nedenle anayasal düzenleme yapılırken, öngörülen anayasal sistemin işleyişinde karar-alma ve uygulama açısından ‘insan unsuru’ dikkate alınmalıdır. İyi kural kötü uygulayıcı elinde her zaman kötü sonuç verir.(…) Sartori’nin de belirttiği gibi, anayasa, ‘aralarında sıkı ilişkiler bulunan bir direktifler, emirler ve yasaklar sistemi’ olarak anlaşılmamalıdır.(…) 

10-İstikrarı tehdit eden şiddetli siyasal ve ekonomik çatışmalar ve sorunların bulunduğu devrimsel bir değişim sürecinde hazırlanan anayasaların, söz konusu çatışmalar ve sorunların sebeplerini ortadan kaldırması mümkün değildir. Bu nedenle, anayasa yapımı bir ‘siyasal mühendislik’ olarak ele alındığında, anayasa düzenleyicilerin ‘çözümsüz mühendislik sorunları’ bulunduğunu kabul etmeleri gerekecektir.(…)

11-Gelişmekte olan, yeni bağımsızlığını kazanmış ya da tek parti yönetimi alındaki ülkelerde, siyasal zorunluluklar nedeniyle genellikle emredici (didaktik) ve pragmatik bir anayasanın kabul edilmesi alışkanlığı vardır. Oysa böyle durumlarda, normal olarak bir anda yapılabilecek ya da gerçekleşmesi belli olaylara bağlı amaçların, devletin kurumsal yapısı ve mekanizmasına ilişkin uzun vadeli kuralların belirlenmesi ve yerleştirilmesi sürecinden ayrı tutulması daha akıllıca bir tutum olarak gözükmektedir.(…)

12-Anayasaların beklentileri karşılayabilmesi için, gerçekleştirilemeyecek ütopik hükümlere yer vermemesi gerekir.(…)

13-Anayasanın dili açık, anlaşılır ve tutarlı olması sağlanmalıdır.(…)

14-Anayasanın siyasal-ideolojik anlamda ‘nötr’ olması sağlanmalıdır. Başka bir ifadeyle demokratik bir anayasanın resmi bir ideolojiyi öngörmemesi gereklidir. Aksi takdirde anayasa, belli bir ideoloji, siyasal parti ya da baskı grubu ile özdeşleşmiş olur.(…)” (Atar Yavuz, Anayasal Değişmenin Dinamikleri ve Demokrasilerde Anayasa Yapımı, Konya 2003, s.251-255)

 

 

ANAYASALARIN YAPILIŞI

 

Anayasaların yapılması, otoriter, monarşik ve demokratik olmak üzere üç yolla gerçekleşir. (Tunaya, a.g.e., s. 126,127,128) Anayasa yapımının bu üç yoldan hangisi ile gerçekleşeceği toplumun içinde bulunduğu siyasal ve sosyo-ekonomik şartlara bağlıdır. Demokratik gelişimini tamamlamış toplumlarda doğal olarak anayasa demokratik yollarla yapılacaktır.

 

Krallıklarda yani monarşilerde padişahın yayınlayacağı bir fermanla yahut misak (pakt) türü bir sözleşmeyle anayasalar yapılır. 

 

Devrimsel bir sürecin ardından yapılan anayasalar genellikle otoriterdir. Halkın tamamen dışındaki bu anayasalar genellikle askeri ve ideolojik bir kaygı güderler ve kuralları buyurgan veya yasaklayıcı mahiyettedirler.

 

Demokratik yöntemlerle yapılan anayasalar birer toplum sözleşmesi niteliğindedirler ve bu yöntemin temel özelliği anayasanın yapılmasında ve kabul edilmesinde halkın katılımının olmasıdır. (Giritli İsmail, Sarmaşık Lale, Anayasa Hukuku, İstanbul 1998, s. 12) Demokratik yöntemle bir anayasanın yapılışında ise üç farklı uygulama vardır. Birincisi uzmanlardan ve halkın temsilcilerinden oluşan bir kurucu meclis kurulur. Bu meclis anayasayı yapar. Anayasa tamamlanıncaya kadar meclis devletin yönetimini de üstlenir.

 

Diğer bir uygulama “kurucu plebisit”tir. Anayasa halkın dışında yapılır ve sonra anayasa hakkında halkın oyu istenir.

 

Başka bir seçenek de “kurucu referandum”dur. Bu uygulamada halk sadece anayasayı yapacak temsilcilerini seçmekle kalmaz, aynı zamanda yapılan anayasayı da oylar. Halkın iki kez katıldığı bu sistem anayasa yapımında en demokratik usuldür. (Tunaya, a.g.e., s. 129)

 

Anayasa yapımında takip edilen usulleri hiyerarşik yöntem, organik yöntem ve sözleşme yöntemi olmak üzere ayrı bir tasnife tabi tutmak da mümkündür. Bunlardan birincisi yukarıda anlatılan otokratik yönteme, ikincisi mevcut kurumlarla anayasa yapımına, üçüncüsü ise aşağıdan yukarıya uygulanan kurucu referandum yahut kurucu plebisit kurallarına karşılık gelmektedir. Bu yöntemlerden hangisinin seçileceği çoğunlukla kurucu iktidara bağlıdır. (Erdoğan, a.g.e., s. 41-42)

 

Yeni dönemde hazırlanacak yeni anayasanın ‘toplumsal bir sözleşme’ olabilmesi için geniş halk kitlelerinin vicdanında makes bulması, hakın vicdanını terennüm etmesi gerekecek.

 

isbilir@theunity.org