Anayasa Mahkemesi problemi

Artık apaçık bellidir ki Türkiye'nin bir “Anayasa Mahkemesi problemi” vardır.

Aslında bu problem yeni değildir.

Kendisine görüşülmek üzere gelen herhangi bir konuda “Bu karar Anayasa Mahkemesi'nden 9'a 2 redle ya da kabulle çıkar” gibi bir ön hüküm verilebiliyorsa ve bu çoğu zaman doğru çıkıyorsa, olay topluma bir sorun olarak intikal etmiş demektir.

Bunun anlamı şudur:

-Mahkemede bir kamplaşma vardır, kararlar o kamplaşma çerçevesinde oluşmaktadır.

Bu kanaat doğru mu yanlış mı? Tabii ki tartışılabilir, bu kanaate itiraz edilebilir. Ama bir şeyin şuyuu vukuundan beterdir, denilmiştir.

Şu an bilinen husus şudur:

Anayasa Mahkemesi'nin 11 asil üyesinden 8'i Cumhurbaşkanı Sezer tarafından tayin edilmiştir. Sayın Sezer, görev süresi bittikten sonra bile uzatmalı dönemde tayinler yapmakta ve bu, belli bir kesim tarafından çok önemsenmektedir. Toplumun bir kesimi bu “Sezer tayinleri”nden endişe etmekte, bir kesimi ise sevinç duymaktadır.

“Acaba neden?” diye sorduğunuzda da aslında “Anayasa Mahkemesi problemi”ne işaret etmiş olmaktasınız.

Anayasa Mahkemesi parti kapatma davalarına bakıyor. Böyle bir durumda, Mahkeme bünyesindeki farklılaşma – bloklaşma anlamsız mıdır?

Anayasa Mahkemesi, kanunların Anayasaya uygunluğunu denetliyor ve toplumda farklı düşünce eğilimleri bakımından bir duruş sergiliyor. Böyle bir durumda, mahkeme bünyesindeki farklılaşma, bloklaşma, toplumun genel eğilimleri dışında sonuçlar veriyorsa buna anlamsız gözüyle bakılabilir mi?

Askeri müdahale dönemlerinde Anayasa Mahkemesi'nden, müdahil güçlerin siyasi tasarruflarına uygun kararlar çıkıyor. Bunları sırf bir yargı kararı olarak görmek mümkün mü?

Bütün bunları, Anayasa Mahkemesi kararlarının herkes için bağlayıcı olduğu, onun üzerinde bir merci bulunmadığı gerçeğinden yola çıkarak değerlendirdiğimizde, bir yüksek yargı kurumunun problem haline gelmesinin ne kadar derin sancı oluşturacağını görmek zor olmaz.

Şimdi gelelim güncel konuya... 367 ile ilgili kararın gerekçesine...

Bugüne kadar Anayasa Mahkemesi'nin bir çok kararı tartışılmıştır, 367 ile ilgili son kararı ise, çok daha derin tartışmalara sebep olacak gibi görünmektedir.

Bir kere gerekçe, kararın ilanından 58 gün sonra açıklanabilmiştir.

Karar, bir bölümü ile 7'ye 4, bir bölümü ile 9'a 2 şeklindedir.

Şimdi bakın, gerekçe açıklandıktan sonra gelen tepkilerin özeti şöyledir:

-Karar CHP'nin başvuru gerekçesi ile birebir örtüşmektedir.

-Anayasa Mahkemesi, bu gerekçe ile Anayasa değişikliği yapmaktadır.

-Anayasa Mahkemesi kararıyla yargı siyasallaşmıştır.

-Bu yaklaşım Türkiye'yi yargıçlar devletine götürür.

-Anayasa mahkemesi üyeleri kendilerini Meclis'in yerine koymuşlardır.

-Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın açık hükmüne rağmen, Anayasa'da ve kanunlarda olmayan bir yetkiyi kullanmıştır.

-Anayasa Mahkemesi, bu kararıyla, Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde yer alan üçüncü ve dördüncü turları fiilen ortadan kaldırmıştır.

-Anayasa Mahkemesi hukuki değil, yerindelik değerlendirmesi yapmıştır. Buna göre önce karar verilmiş, sonra gerekçe üretilmiştir.

-Anayasa Mahkemesi kararıyla, çoğunluk iradesi azınlık iradesine mahkum hale getirilmiştir.

-Anayasa Mahkemesi bu kararıyla, yasama meclisinin tüm kararlarına yorum yoluyla müdahale edebileceğini göstermiştir.

-Anayasaya uygunluk denetimi yapan bir organ bizzat kendisi Anayasaya aykırı davranmıştır.

-Anayasa Mahkemesi'nin bu kararı teknik değil siyasidir.

Bunlar, benim kişisel görüşüm değil, anayasa profesörleri ve hukukçuların tepkilerinden derlediğim görüşlerdir.

İşte bu kadar tartışmalıdır Anayasa Mahkemesi'nin son kararı...

Burada, ”Bu kararın oluşumunda içinden geçilen şartların etkisi var mıdır?” sorusu da sorulmalıdır.

Anayasa Mahkemesi üyesi Haşim Kılıç, muhalefet şerhinde, isim vermeden, hem 27 Nisan bildirisine hem de CHP lideri Baykal'ın “Karar bu yönde olmazsa çatışma çıkar” sözlerine işaret etmekte ve bunu “Tarihe not düşmek” için yaptığını söylemektedir.

27 Nisan elektronik muhtırası...

CHP liderinin “Çatışma çıkar” dayatması...

Ve Anayasa Mahkemesi kararı...

Gelin çıkın işin içinden bakalım.

Gelin de yargının siyasallaşması iddiaları karşısında savunma yapın.

Yine Yüce Mahkeme üyesi Haşim Kılıç, “367 şartı azınlık tahakkümünü getirecektir. Köşk seçimleri artık daha büyük sorunların kaynağı olmaya adaydır. Demokratik hayat, yerini daha ağır kaoslara bırakmak gibi düşünülmeyen sonuçlara neden olabilecektir.” diyor.

Gelin çıkın işin içinden bakalım.

Anayasa Mahkemesi gibi bir yüksek yargı organı, böylesine derin tartışmaların konusu olmamalıydı.

Olmuştur, dünden bu güne de olmaktadır.

Öyleyse, yüksek mahkemeyi böylesine tartışmalardan kurtaracak bir yapısal değişikliğe ihtiyaç vardır.

Bu noktada hem görev kapsamının daha net tayini, hem de üye yapısının daha sağlıklı hale gelmesi kaçınılmaz olmuştur.

Bir de dava yoğunluğunun altından kalkabilecek bir yapılanma gereği ortaya çıkmıştır.

Bu aslında daha önce Anayasa Mahkemesi üyeleri tarafından da önerilen bir şeydi. Mesela teklif edilen çerçeve içinde, üye sayısının artırılması ve üyelerin bir kısmının Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce seçilmesi öngörülmüştü.

Seçim sonrasında gündeme gelecek Anayasa değişikliğinin belki de en önemli maddelerinden birisi Anayasa Mahkemesi ile ilgili olacaktır. Bu zaruret kesinlikle doğmuştur.