Anayasa Mahkemesi, kapatma davasını reddetmeli!

27 Mayıs'ta kapattınız.  Ne oldu?   12 Mart'ta kapattınız.
Ne oldu?
12 Eylül'de kapattınız.
Ne oldu?
28 Şubat'ta kapattınız.
Ne oldu?
Askeri rejimler eliyle, Anayasa Mahkemesi eliyle kapattınız da partileri ne oldu?
Kürtçülük dediniz kapattınız.
Komünistlik dediniz kapattınız.
Şeriatçılık dediniz kapattınız.
Bölücülük dediniz kapattınız.
Millet oy verdi!
Devlet kapattı!
Siyasi partiler mezarlığı haline geldi de ne oldu Türkiye?..
Demokrasi mi olduk?
Hayır.
Hukuk devleti mi olduk?
Hayır.
Özgürlükler düzeni mi geldi?
Hayır.
İnsan hakları düzeni mi geldi?
Hayır.
Türkiye kalkındı mı, insanlarımız hayat kalitesi basamaklarında yükseldi mi, daha ileri mi gittik?

Hayır.
Kalkınma yarışına birlikte başladığımız Yunanistan'ı, Portekiz'i, İspanya'yı ya da Güney Kore'yi mi geçtik?

Hayır.
Öyleyse... Şimdi de halktan yüzde 47 oy alarak iktidara gelen bir partiyi, AKP'yi mi kapatacaksınız? Aklınızı ekmek peynirle mi yediniz?..
Soruyorum:
Bu devlet bu halka layık mı?

Hayır.
Bu halka yeni bir devlet lazım, evet aynen öyle. Bu devlete yeni bir halk bulamayacağımıza göre, bu halka yeni bir devlet yapmaktan başka çaremiz yok.

Öyle bir devlet ki, demokratik olsun.
Öyle bir devlet ki, hukuk devleti olsun.
Öyle bir devlet ki, özgürlüklere saygılı olsun.
Öyle bir devlet ki, insan haklarına saygılı olsun.
Ancak böyle bir devlet, halka layık yeni bir yeni devlet olur.
Son söz:

Anayasa Mahkemesi, AKP hakkındaki bu kapatma davasını reddederek, Türkiye'nin siyasi partiler mezarlığı haline gelmesine noktayı koymalı ve siyasal bir kaos ihtimalini önlemelidir.
Yoksa Türkiye'ye yazık olur!
İyi pazarlar!

 Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün tepkisi:

'Kapatma davası, itibar sarsıcı... Türkiye'yi yormayın!'

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'le cuma gecesi Dakar'dan Ankara'ya dönerken, Zaman'dan Ekrem Dumanlı, Sabah'tan Erdal Şafak'la birlikte bir bölümü yazılmaması kaydıyla bir sohbet yaptık.

Konu, Yargıtay Başsavcısı Yalçınkaya'nın AKP hakkında açmış olduğu kapatma davasıydı. Gül'ün yanında Dışişleri Bakanı Ali Babacan'la, Başdanışman ve Büyükelçi Ahmet Davutoğlu vardı.

Gelişmeden çok rahatsız olmuştu Gül. Tepkiliydi, üzgündü. Sözcüklerini dikkatle seçmeye çalışarak, biraz yutkuna yutkuna konuştu. Kendisine de siyaset yasağı öngörüldüğünü söyleyince güldü, "Siyaset yasağı bana zaten gelmiş durumda. Cumhurbaşkanı olarak siyasetin üstündeyim, siyasetin dışındayım" dedi.

Ve şunları söyledi Cumhurbaşkanı Gül yazılması kaydıyla:
"Şu anda zorlanıyorum. Dikkatli konuşmam gerekiyor. Polemiklerin dışında kalmam lazım. Türkiye'nin itibarı, imajı ve de güvenilirliği açısından, Avrupa Birliği'yle müzakere eden bir ülkede demokrasinin olgunluğu açısından iyi olmadı. Bunlar itibar sarsıcı oluyor. Benim görevim doğruları söylemek ve savunmaktır. Üzücü buluyorum bu gelişmeyi... Bu tür şeyler Türkiye'yi yoruyor. Yormamak lazım Türkiye'yi... Böyle bir gelişmenin getirisi götürüsü ne olur, Türkiye'ye ne kazandırır, ne kaybettirir, bunları çok iyi düşünmek gerekir. Şimdiki üzüntümün kaynağı da budur."

Gül bunları belirttikten sonra, sohbeti yazılmamak üzere devam ettirdi. Böyle bir gelişmenin Türkiye'yi içeride ve dışarıda siyasal ve ekonomik açılardan nasıl etkileyeceğini tartıştı.

Yakın geçmişte, özellikle 1990'lı yıllarda siyasal istikrarsızlıktan dolayı Türkiye'nin neler kaybettiğinden söz etti.

Arkasından şunları ekledi:
"Bütün bunlar atlatılacak. Ben açık toplumun gücüne inanırım. 1990'lı yıllarda AB ile ilişkiler dahil nelerin nasıl kaybedildiğini çok iyi biliyoruz. Türkiye'nin yeni bir istikrarsızlık döneminden geçmeyeceğine inanıyorum.

1990'larla 2000'in başını, 2001'i çok iyi biliyor herkes. Bu nedenle herkese soğukkanlı, dikkatli ve teenniyle davranmak düşüyor. Demokrasinin temel ilkelerine sarılan bir Türkiye'nin geleceğinden hiçbir kaygım yok."
Böyle dedi Gül.

Bu arada bir not:
Sohbetimiz bittikten sonra, Ahmet Davutoğlu, yedi saatlik yorucu uçak yolculuğu sırasında seyretmeye başladığı Zincirbozan isimli 12 Eylül askeri dönemini konu alan filmi DVD'den seyretmeye devam etti.

Kaynak: Milliyet