Anayasa Mahkemesi (AYM) anayasa paketini iptal edemedi; kararın gerçek anlamı budur. Mahkemenin kararında iptal ettiği cümlecikler, paketin esaslı unsurlarından değildi, olmasa da olur denecek mahiyette hükümlerdi. Bir bütün olarak değerlendirildiğinde, aslında anayasa değişiklik paketine dokunulmadığını söylemek mümkün.
AYM’ni statükonun nihai hamisi ve gerektiğinde seçilmiş iktidar üzerinde “legal” vesayet organı olarak görenlerin bu karardan memnun olmadıklarını, büyük bir şaşakınlık içinde olduklarını görmekteyiz. Gerçekten de, çok ürkek bir yaklaşımla hazırlandığı açıkça belli olan temel düzenlemelerinde, AYM’nin yapısını değiştiren, özellikle Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu (HSYK’yı) bütünüyle yeniden yapılandıran anayasa değişikliğinin iptalinden kaçınmış olması AYM bakımından da önemli bir dönüm noktasıdır. AYM, 27 Mayıs darbesinden sonra, 1961 Anayasası ile kendisine yüklenen misyonu artık taşıyamayacağını göstermiştir.
Açıklanan karardaki iptallerin sadece sembolik anlamı bulunmaktadır. Mahkeme, yaklaşık beş yıl gibi bir süre içinde ortaya koymuş olduğu tutumunu, duruşunu koruduğunun bilinmesini istemektedir. Anayasanın açık hükmüne aykırı olarak geliştirdiği “içtihat”ına, kendi kendine ihdas ettiği bir yetkiye sahip çıktığını göstermektedir. Ama bu sadece bir görüntüdür; bu yapabilme iddiası, yapabilme iktidarının kaybedildiğini de göstermektedir. AYM, iptal etme yetkisinin bulunduğunu göstermek için, neticeye etki etmeyen, esasla alakası olmayan kenar hükümleri iptal etmiştir. Böyle bir yetkinin gerçekten kullanılabilir olduğunu düşünseydi, değişiklik paketinin temel hükümlerine dokunurdu; yapamamıştır. Karar için, “iptal etmedi” değil, “iptal edemedi” şeklinde bir değerlendirme daha isabetlidir.
Öbür taraftan, bu çaptan düşme haline en büyük tepki gösterecek çevreleri yatıştıracak bir içeriğin seçilmesi de sembolik değer taşımaktadır. İptal edilen ibareler, daha ziyade, Yargıtay ve Danıştay tarafından seçilecek üyelerle ilgili bir yöntem getirerek sınır koymaktaydı. Bu sınır getiren hükümlerin iptali yüksek yargıdan AYM’ye gelecek eleştirilere az da olsa bir set çekecektir.
İşin esasına gelince, iptallerin değişiklik paketinin ana fikri ve temel ekseni bakımından bir mana taşımadığını söyleyebiliriz. Yargıtay, Danıştay ve diğer kaynaklardan gelecek AYM üyleri ile HSYK üylerinin nasıl seçildiği meselesi, paketi bütününe göre tali bir meseledir. HSYK’ya Yargıtay ve Danıştay’dan gelecek üyelerin toplamı zaten 5’tir. Paketteki HSYK 22 üyeden müteşekkildir; 5 üyenin hepsi bir türlü seçilse bile belirleyici mahiyette olamaz. AYM için de aynı şey söylenebilir; kritik kompozisyon değiştikten sonra, üyelerin seçilme yönteminin nasıl olduğu önemini kaybetmektedir.
AYM, 367 kararı ve akabinde, üniversitelerde başörtüsüne serbestlik getirdiği iddia edilen anayasa değişikliğinin iptali ile sistem içindeki üstünlük iddiasını zirveye taşımıştır. Ancak her ifratta olduğu gibi kendine zarar veren bir sonuçla karşılaşmıştır; kullanmaya çalıştığı güç bir çok şeyle beraber kendini de sakatlamıştır. Ak Parti’nin kapatılmasıyla ilgili davada, Mahkeme geri adım atmak zorunda kalmıştır; kapatma kararı verememiştir. Daha sonra önemli birkaç davada da “geri çekilme” tutumunu sürdürmüştür. Meşruiyet sınırlarının dışına çıktıkça gücünden şüphe duymaya başlamış ve özgüvenini kaybetmiştir. Bu son karar da, AYM’nin “geri çekilme” sürecinin devam ettiği şeklinde değerlendirilmelidir; o kadar ileri gitmiştir ki, geri çekilmesi uzun sürmektedir.
Anayasa değişiklik paketi referandumdan kabul oyu alır ve yürürlüğe girerse, yüksek yargı etrafında kilitlenmiş birçok konunun aşılmasına yardımcı olabilir. Acil sorunların ve özellikle devam eden kritik davaların seyrini olumlu yönde etkiler. Erzincan davasında su yüzüne çıkan yerel mahkemelerle yüksek mahkemeler arasındaki çekişmeyi, yerel mahkemeler lehine çözüme kavuşturur.
Anayasa değişiklik paketine, anayasadan kaynaklanan sorunların tamamını çözen bir işlev yüklemek yanlıştır. Bu değişiklik, sadece, anayasanın bütün olarak değiştirilmesi hedefinin önünü açacak bir adım olarak görülmelidir. AYM kararı da yeni anayasa hedefinin önündeki en büyük engelin ortadan kalktığını göstermektedir. Artık “yeni bir anayasa”yı ertelemek için mazeret kalmamıştır.