Şu muhakkak ki; Ortadoğu'daki gelişmeleri korkulu bir şekilde izleyen iki devlet ABD ve İsrail’dir. Gösterilerin ateşi birbiri ardına, Amerika dışişleri politikalarının ekseninde dönmesiyle ve bütün hegemonik projelerinin başarılı olması için çabalamasıyla bilinen diktatör ılımlı devletleri tehdit etmeye başladı.
Bölgedeki istikrarın en temel unsurlarından birini temsil eden üç ülke, sistemlerin yıkılmasıyla sonuçlanabilecek şekilde köklü değişimlerin eşiğinde duruyor: Mısır, Lübnan ve Yemen. Her birinin özel bir önemi var. Hatta Amerika için stratejik anlamda önemli ülkeler.
Mısır, İsrail ve onunla işbirliği yapan Arap liderliği için güvenliğin sağlanması, sürdürülmesi ve kendilerine karşı olan her türlü radikal muhalefete ve İslamcılara karşı mücadele anlamında bir emniyet supabı mesabesindedir. Yemen, Amerikanın El- Kaide'ye karşı petrol kaynaklarından uzaklaştırmak için yürüttüğü savaşta bir köşe taşıdır. Lübnan ise direniş ekseninin süngü ucu ve İran’ın bölgedeki jeo-stratejik ve askeri emellerinin merkezi olarak değerlendiriliyor.
Dikkat çeken su ki; bu fantastik Amerikan üçgeninde, Tunus halkının (özellikle batıda çoklarının güçlü temellere sahip olduğunu ve halk devrimiyle yıkılmasının imkansız olmasa da zor olduğuna inandıkları) diktatör polis sistemini yıkışına benzer bir şekilde değişim ve hakim sistemlerin yıkılmasını talep eden yoğun gösteriler meydana geliyor.
Hür Batı dünyasının lideri Amerika şu anda çok zor bir pozisyonda duruyor. Hürriyetlere ve demokrasiye destek verdiği iddialarının doğruluğu test ediliyor. İstikrarın bir sütunu olduğuna inandığı sistemlere destek vermeyle, değişim isteyen ve yolsuzluk, baskı, susturma, insan hakları ihlallerine son vermeyi hedefleyen halk devrimine destek vermek en azından karşı durmamak arasında bir seçim yapmak zorunda.
Mısır hala bölgedeki Amerikan politikaları için bir köşe taşı. Sistemin yıkılması otuz yıldır süren bu siyasetin de yıkılması anlamına gelecektir. Mısır’da bir değişim, Amerikanın tekrar ilk kareye (Yani Enver Sedat'ın, Abdunnasır’ın politikalarından sapmasının, Rusya’dan ABD’ye yönelmesinin ve İsrail’le ittifakı stratejik bir tercih olarak koymasının öncesine) dönmesine ve bölgenin yüzünün değişmesine yol açacaktır.
Amerika ve Avrupa’nın özellikle Mısır’da meydana gelen olaylar konusundaki tutumları net değil. Çünkü karar vericiler, ayaklanmalar ve gelişen süreçle şaşkınlığa uğradılar. Beyaz Saray sözcüsü, yönetiminin hala Hüsnü Mübarek’i destekleyip desteklemediği sorusuna verdiği cevapta, Mısır’ın ülkesi için önemli bir müttefik olduğunu söyledi. Batılılar ise bastonu tam ortasından tutmakla yetindiler. Yani göstericilerin demokrasi, insan hakları ve özgürlük taleplerini cılız bir şekilde desteklediler ama aynı zamanda da sakin olmaya çağırdılar. Batı, yönetime ulaşmaları halinde yeni liderleri kaybetmek ve aynı zamanda eski liderlerden tamamen vazgeçmek istemiyor. Bu oportünist bir dengedir ve tam tersi sonuçlara yol açabilir.
*****
Lübnan’daki Amerikan sistemi Migati’nin yeni hükümeti kurmakla görevlendirilmesiyle çöktü. Ve onun ‘liberalliği’ taraftarlarının eski başbakan Saad Hariri’yi desteklemek ve bu atamaya karşı çıkmak adına şiddet olayları çıkarmak için caddelere dökülmesiyle kayboluverdi. Bu şiddet olayları Washington, Avrupa ve bazı ılımlı eksen ülkelerinin basınında sessizlikle karşılandı. Eğer sokağa çıkanlar muhalefet güçleri olsaydı kıyameti koparırlardı.
Mısır rejimi varlığını sürdürmek için dişi ve tırnağıyla bütün vesilelere sarılıyor. Son yıllarda bu günler için hazırlanan bir milyona yakın güvenlik güçlerine dayanarak yapmaya çalışıyor bunu. Ancak değişim tekerleği dönmeye başladığında onu durdurmak zordur. Sorun ne zaman olacağı sorunudur.
Bu rejimin başı yaşlı ve hastadır. Yakınları yolsuzluğa batmış durumdadır. Halkının büyük çoğunluğu fakirlik çizgisinin altında (Günlük iki dolardan az) yaşamaktadır.
Sistemin Müslüman Kardeşler kartını kullanarak Batılıları korkutma ve sempatilerini kazanma taktiğinin işlerliği kalmamıştır. Bunun gibi, hürriyetleri kısıtlanması, twitter gibi çağdaş iletişim araçlarını engellemesi ve bazı sitelerin kapatılmasının faydasız olduğu ortaya çıktı. Bunları Tunus rejimi, kendisini kurtarmak ve devrimi engellemek için denemişti ama bu karartma siyaseti ters tepmiş ve durumların daha da kötüleşmesini sağlamıştı.
Mısır halkı gerçekten sabırlı ve anlayışlıdır. Ancak o izzet-i nefs sahibi onurlu bir halktır. Onuruyla oynadığında bunun cevabı şimdi olduğu gibi dizginlenemez devrimdir. Sürpriz olan Mısır halkının ayaklanması ve kızgın bir şekilde caddeleri doldurması değil, bunca yıldır kendilerini küçük düşüren ve ülkeyi etkisiz bir uydu, İsrail’in güvenliğinin kapıcısı ve bölgedeki yalancı barışın ileri karakolu durumuna düşüren rejim karşısında bunu yapmakta gecikmiş olmalarıdır.
Demir yumruk Tunus rejimini yıkılmaktan kurtaramamış ve iki yüzlü basın devrimcilerin öfkesini dindirmeyi başaramamıştı. Yolsuzlukların İtirafı, bütün dezenformasyon şekillerinin uygulanması Tunus halkını devlet başkanının samimiyeti konusunda ikna etmemişti.
Tunus’taki durum Mısır’dakine göre daha iyi. İşsizlik oranı yarıdan daha az. Tunus vatandaşının yıllık girdisi üç bin dolara ulaşıyor. Bu, petrol ülkesi olan Libya vatandaşlarının yıllık girdisinden daha iyidir. Aradaki tek fark, Mısır yönetiminin medyaya bir nefeslenme alanı bırakmasıdır. Bunun patlamayı birkaç yıl ertelediğini söylemeliyiz. Tunus rejimi bunu yapmamıştı ve halkı için devrimi öne çeken bir şans olmuştu.
Mısır halk ayaklanması belki biraz dinebilir ya da ülkenin değişik şehirlerinde yayılarak devam edebilir. İkinci ihtimal daha çok tercih edilenidir. Ancak kesin olan bir şey vak ki, sistem için geri sayım başlamıştır. Tartışma bunun sürecinin hızı ve süresi üzerindedir.
****
Belki de Amerika Birleşik Devletleri kaderine razı olacak ve bölgedeki değişimlerle beraber yaşamayı kararlaştıracak. Ancak İsrail’in paniklememesi mümkün değildir. Otuz yıl boyunca yaşadığı zenginlik, istikrar ve kibir durumunun geleceği,, Mısırlı ayaklanmacıların elindedir. Bolluk yıllarının bittiği ve kuraklık yıllarının geldiğini söylememiz mümkün. O, füzelerle (Kırk bin füze ve şehadeti arzulayan liderler) yüklü demokratik bir halk ayaklanması ve yedi bin yıllık bir kültürel mirasa sahip halk devrimiyle sarılı. Ve Filistin yönetimi güvenirliğini kaybetti. Ürdün hükümeti yıkılma yolunda.
Başkan Mübarek’in seçenekleri çok sınırlı. Aslında önünde sadece bir seçenek var. O da ülkeyi askere teslim etmek ve Mısır halkının zararlarını ve kanını düşünerek Kral Faruk gibi sessizce gitmek. Suudi Arabistan kapıları yüzüne kapatmayacaktır ve onu gelecek Mısır yönetimine teslim etmeyecektir. Çünkü o bir hukuk devleti değildir. Hüsnü Mübarek hayatının son günlerini yaşıyor. Biz kendisine gerçekten seçeceği herhangi bir sürgün yerinde kalan hayatını hayır ve güvenlik içerisinde yaşaması temennisinde bulunuyoruz.
Suudi Arabistan’a gitmesini öneriyoruz çünkü onun şartları İngiltere’den daha iyidir. Kendisine Şarm'eş Şeyh’tekine benzer bir yazlık sunabilir. O da Akdeniz sahillerinde olacaktır…
Kaynak: El Kuds'ül Arabi
Dünya Bülteni için çeviren: Metin Ünlü