Çin’in dünyadaki yeri, dünya çapında fikir ve güç merkezlerinde sıcak tartışma konusu. Ortadoğu, Çin rolünün yakından izlendiği yerlerden biri. Amerika, Ortadoğu’yu kendine mahsus çıkar alanı olarak gördüğünden dolayı, Çin’in bölgeye sızması ve bölge üzerinde nüfuz kurması Amerika’yı sinirlendiriyor. Bununla birlikte, Amerika’yı üzen sadece Çin’in rolü değil; Çin’in İran İslam Cumhuriyeti üzerinden Ortadoğu’ya girdiği gerçeği var bir de. Çin, İran aracılığıyla Ortadoğu’da önemli bir oyuncu olmayı başarırsa, Amerika’nın vassal/bağımlı devletlerdeki şöhretini zedeleyecektir. Bu noktada bir soru ortaya çıkıyor: Çin-İran ilişkileri stratejik mi?
Bu sorunun cevabı hiç de karmaşık değil. Buradaki anahtar, Çin’i bir sonraki süpergüç olarak gösteren modern efsânenin ötesini görebilme yeteneğidir. Çin ve İran’ın câri düzendeki duruşlarını incelemek de gereklidir.
Küresel, batı kaynaklı mevcut ekonomik kriz, modern abartılarından birini, yani Çin’in iktisâdi ve siyasi kudretini ifşa etmektedir. Ekonomik kriz göstermiştir ki Çin, Amerika’ya çok fazla bağımlıdır. Çin Devlet Başkanı Wen Jiabo, 2009 Mart ayında, Çin’in Amerikan hazine bonolarına maruz oluşundan duyduğu endişeyi açıkça dile getirdi.
Hiper-güç adayı bir devlet, çöküşün eşiğindeki bir başka devletin hazine bonolarına milyarlarca dolar yatırmazdı. Aksine, diğer devletlerin milyarlarca doları getirip onun hazinesine yatırmasını tercih ederdi.
Çin, dünya lideri olmak için ideolojik bir temelden de yoksundur. Çin hayat tarzı, dünyada pek çok insana cazip gelmiyor; insanlarda kızarmış pirinç ve tavuk daha doğrusu şehriye için damak tadı geliştiğini görmüyoruz. Yine, Amerikan veya İslam hayat tarzına benzer şekilde Çin kültürünün diğer toplumlara nüfuz ettiğini de gözlemlemiyoruz. Dünyada gençler ya Hollywood’un zevkçi hayat tarzını taklit ediyor yahut da İslam’a yöneliyorlar. Şu an mevcut başka şık yok.
Çin gücünün pazarlanmasının başlıca sebebi, ABD’nin kurduğu küresel düzene teslim olduktan sonra yaşadığı nisbi ekonomik kalkınmadır. ABD için büyük bir pazarlama aracıdır; ABD, Çin’in karşı çıkmak yerine Amerika için çalışmaya başladıktan sonra“ilerlemeye” başladığını başkalarına hatırlatmak için bunu yorulmak nedir bilmeden kullanmaktadır.
Öte yanda, Amerika’nın dayattığı küresel düzene açıkça meydan okuyan ve bu sistemle bağını kesme kabiliyeti sayesinde ilerleme sağlayan İran var. Bunun örneklerinden biri de mevcut ekonomik krizdir. Buna dikkat çeken ilk ekonomist, International Petroleum Exchange eski müdürü ve strateji danışmanı Chris Cook idi. Ekonomik kriz 2008 sonbaharında patlak verdiğinde Cook şöyle demişti: “Batılı ‘pazar ekonomisinin’ sürdürülebilir olmadığını ve er ya da geç çökeceğini dile getirmiştim... İran’ın, ona zarar vermeyi amaçlayan müeyyideler sayesinde ‘Anglo hastalığından’ korunmuş olması ironiktir. İnanıyorum ki konvansiyonel ulusal borcun büyük bir miktarını ulusal kaynaklarla geri ödeyecek ülkelerin ilki İran olacaktır.” Ortadoğu’da Batı’nın koruması altında olanlar yabancı yatırımı çekmek için mücadele ederken, İran 2008 yılında 1.6 milyar dolarlık yabancı sermaye yatırımı çekti. Üstelik yabancı sermaye yatırım miktarı aynı yıl içerisinde dünyada yüzde 20 oranında azalmıştı.
Dolayısıyla, Çin ve İran câri küresel düzenin karşı ucuna yerleşmişlerdir. Çin’in nisbi başarısı, kalkınmasına yardımcı olan emperyalist düzeni muhafazaya bağlıyken, İran bu düzeni değiştirmeye çalışıyor. Ancak Çin’in statüsko lehine sergilediği duruşu değiştirmeyeceği anlamına gelmez bu. Aslında Çin, mevcut iktisâdi ve siyasi düzenin yol açacağı nihâi durumun kendi nisbi başarısına zarar vereceğinin farkında. Çinlilerin yaşam standartları artarken, yatırım için cazip bir yer olmaktan çıkacaktır. Çin hükümeti, yabancı yatırımcıları çekmek için işgücünü ucuz tutmak zorunda olduğunu biliyor. Ortalama Çinli işçi, Amerikan şirketlerinden maaş artışı istemeyecektir. Çin hükümeti, halkın yaşam standartlarını yükseltme kararı aldığı anda, Çin’de ABD’nin dayattığı kurumsal düzenle çatışma içine düşecektir. Çin toplumu ve yönetimi bunu görmeye başladı ve Çin’in öncelikle ucuz iş gücünü kullanan batılı şirketlerin çekilmesi halinde ayakta kalmsı için çözüm arayışındalar.
Çin, beşeri ve iktisâdi gücünü tutarlı bir küresel siyasi ve sosyal düzene tahvil edeceği ideolojik ve mânevi güce sahip olmadığının farkında. İktisâdi gücünü bir başkasının ideolojik gücüyle harmanlama ihtiyacı duyuyor. O başkası, şimdilik ABD ama Washington cazibesini ve itibarını hızla kaybediyor.
Çinlilerin ve İranlıların ihtiyaçları
Tarihi olarak, Çinliler yabancılara karşı soğuk durmayı tercih etmişler ve kendi iş yapış şekillerini muhafaza etmeye çalışmışlardır. Ancak, komünist tecrübe ve komünizmin batı kapitalizmine teslim oluşu, Çinlilerin çözmeye uğraştığı bir kimlik krizine yol açtı. ABD’nin dayattığı küresel düzen kültürel veya ideolojik birden fazla güç merkezine müsamaha göstermediğinden ve tüm küreyi Amerikanlaştırmaya teşebbüs ettiğinden dolayı, Çinliler hüsran duygusu yaşıyor ve başka seçenek arıyorlar.
ABD’ye enerji bağımlılığından kurtulmak, Çin’in câri küresel düzenle arasına mesafe koyma yönünde attığı adımlardan biridir. Çin enerji firmaları bu yüzden İran’daki enerji sektörüne ciddi yatırım yapmaya bakıyor. Çin, İran petrol ve doğalgazına 50 milyar dolar tahsis etti; bu miktarın 35 milyar doları çoktan yatırıma dönüştürüldü. İran şu an Çin’in ikinci büyük petrol tedarikçisi ve Pekin’in İran’la ticareti gitgide artıyor.
ABD ve Batı, İran’la yapılan tüm anlaşmaları siyasi araca dönüştürdüğünden dolayı Çin’in Tahran’la ticari ilişkileri de bu ihtilafa çekildi. Bu çatışmaya Çin katılımı şimdiye değin dolaylı oldu. Çin, her iki tarafı da yabancılaştıracak adımlardan sakınmaya baktı. Çin politikası, her iki tarafla doğrudan karşı karşıya kalmamak için hem İran’ı hem de Batıyı memnun etmeyi amaçlıyor.
İran’la yaşanacak her hangi bir sıcak çatışma, Çin’in tam bağımsızlaşma ümit ve beklentisine darbe indirecektir zira enerji arzı, ABD’nin kontrolündeki Ortadoğu kaynaklarına bağımlı olacaktır. Gelecekteki anlaşmazlıklarda, Batı’nın eline Çin üzerinde müthiş bir kaldıraç gücü sunacaktır. Çin ekonomisinin enerji ürünlerine bağımlılığını ve dev nüfusunu göz önüne alınca, Pekin, İran gibi ana tedarikçiyi kaybetmenin bedelini karşılayamaz.
Batı dünyasına teslimiyeti iktisâdi kalkınma temelinde haklı kıldığından dolayı, bu alanda yaşanacak her hangi bir aksilik, Çin’in muhafazakar nüfusunun ve Çin’in batı karşısında çok fazla tavizci olduğunu gören siyasi seçkinlerinin gazabına yol açacaktır. Eğer Çin, statüskoyu muhafaza etmeyi tercih ederse, kendisini ekonomik bakımdan idame ettirmek için İran’a ihtiyacı var; Çin statüskodan uzak durmayı tercih ederse, siyasi müttefik olarak İran’a ihtiyacı vardır. Bu kaydettiklerimiz ve bir de ABD’nin Tayvan, Tibet ve Hindistan politikaları, Çin’in iktisâdi ve siyasi bakımdan İran’a bağımlı olmasına yol açmaktadır. Hal böyle olunca, Çin hangi yolu tercih ederse etsin, İran’a ihtiyacı olacaktır.
İslam’ın, hâkim olduğu devirlerde, mahalli kültürlere saygı duyduğuna bakınca, İslami İran, Çin kültürü üzerinde hâkimiyet tesis etmeyi amaçlamıyor. Bu durum, her ikisi arasında karşılıklı saygı atmosferi yaratmaktadır. İran’ın ipek yolu üzerinden Çin’le ilk karşılaştığı zamanlardan beri, bu ikisi birbirleriyle âdil ticari ilişkilere ilgi göstermişlerdir; yani Batı ve Çin arasında ticaretin artmaya başladığı zamandan beri Çin’in kırsal nüfusunu, yoksulluklarını sömürerek ucuz işgücü karşılığında istismar eden Batı’dan farklıdır. Bu yüzden İran, Çin pazarına girerken ve orada kazan-kazan temelinde mevcudiyet gösterirken ahlâki üstünlüğe sahiptir.
İran, son zamanlarda yaşanan bazı aksiliklere rağmen, mevcut sistem topyekûn reformdan geçene dek, BM Güvenlik Konseyi’nde Çin vetosunu kazanmanın bir yolu olarak Çin’le ticâri ilişkilerini artıracaktır. Amerika’nın, Çin’in BM’de İran’a verdiği desteği ortadan kaldırma girişimi, ABD’nin radikal siyasi ve ekonomik adımlar atmasını gerektirir zira İran ve Çin, doğal ticari ortaklardır. Çin’in İran’ı cazip bulmasının sebeplerinden biri de İran’a karşı batı müeyyidelerinin, ticari rekabeti Çin lehine büyük ölçüde yok etmesidir. Diğer toplumlar için bir sorun olurdu bu ama İran’ın gâyesi kendi kendine yeterlilik olduğundan dolayı Çin’in amacına hizmet etmektedir.
Amerika’nın İran konusunda Çin’e çeki düzen teşebbüsü, durumu ağırlaştıracak, Tahran-Pekin arasında daha güçlü işbirliğine yol açacaktır. İran’ın, ahlâkı siyasete tatbik kabiliyeti, ona muazzam bir mânevi güç katmaktadır; bu mânevi güç, İran’a diğerleriyle ortaklık ve uzun soluklu ilişkiler kuracağı ahlâki otoriteyi bahşetmektedir; ahlâki otorite ise İran’a diğer ülkeleri stratejik ortaklığa değilse de uzun soluklu ortaklığa çekme imkanı sunmaktadır. İran-Çin ortaklığı, karşılıklı ticâri çıkarlardan dolayı, ABD’nin Çin’e karşı küstah muamalesi ve Tayvan politikasından dolayı şu an sürdürülebilir düzeydedir. Amerika’nın kendi arzuları doğrultusunda Çin’i İran’a karşı döndürmesi muhtemel değil ta ki ABD, Pekin’le büyük bir karşılaşma riskini göze alana dek. Mevcut gerçeklere bakınca, ABD, Çin’e meydan okuyacak siyasi takat veya iradeye sahip değildir.
Kaynak: Crescent International
Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın