Amerika'nın çöküşü

Bir zamanların başarılı toplumları niçin katılaşır ve çöker?

Roma’nın çöküşü ve 18’nci yüzyıl Fransa’sında Eski Rejimin bitmesi hakkında yüzlerce sebep gösterilmiştir. Tarihçiler Mikenlerin, Azteklerin ve modern Yunanlıların ani çöküşünü anlamaya teşebbüs ettiklerinde enflasyon ve aşırı harcamalardan kaynakların tükenmesine ve düşman işgaline kadar çeşitli sebepleri anmaktadırlar. Catullus’tan Edward Gibbon’a uzanan literatürde medeniyetin çökmesine yol açan sebep, fakirlik ve tükenmeden ziyade zenginlik ve boş zamandır – ve zatında bu ikisini en çok toplayan çökmeye musaittir.

Makedonların şehri ele geçirmesinden hemen öncesi hakkında Atina literatüründe sürekli görünen bir tema var ki tutarlıdır: Gitgide küçülen bir pastanın bölünmesi üzerinde yaşanan toplumsal çekişmeler. O dönemde yaşayan Atinalıların yaptığı konuşmalar, mülkiyet ve miras davalarına, vergiden kaçınmaya ve haksız imtiyazlara sık sık gönderme yapmaktadır. Roma Cumhuriyetinin çökmesinden sonra, Latin literatürü -  Juvenal,  Petronius, Suetonius ve Tacitus – “ekmek ve sirklere”, aşırı zenginliğe, yolsuzluğa ve yönetimde gerekenden fazla kişinin olduğu büyük bürokrasiye işaret etmiştir.

“Bizans”, Gibbon ve ardından gelen Fransız uzmanlar nazarında, artan sayıda bürokratları besleyecek zayıf düşmüş üreticileri yeterince vergilendiremeyen irice bir Yunan bürokrasisini aşağılayıcı anlamda tanımlamanın yoludur. Antikite’de, ucuz bronzlarla paranın değerini düşürmek, kamu borçlarını ödemenin en çok tercih edilen yoluydu; hukuk ise nesillerdir saygı duyulan adâleti sağlamak için değildi ve toplumsal taleplere karşılık vermek için sıvılaşmıştı.

II.Dünya savaşının sona ermesinden sonra bugünün çoğu güç merkezi – Çin, Fransa, Almanya, Japonya, Güney Kore, Rusya ve Tayvan – ya enkaz altındaydı ya da sanayi öncesi dönemdeydi. Yalnızca ABD ve Büyük Britanya’nın savaştan sağ çıkan gelişmiş bir ekonomileri vardı. Her ikisi de yıkıma uğramış bir dünyaya yeni gemiler, arabalar, makineler ve iletişim araçları sunmaya hazırdılar.

Liverpool’daki fabrikalar, Frankfurt’takilere kıyasla el değmemiş halde kaldılar. Ancak İngiltere, savaş sonrası Almanya’nın mucizelerini kaçırdı. Bunun nedenlerinden biri de savaş mahrumiyetlerinden sonra, savaş yorgunu İngiltere’nin sınıf savaşına yönelmesi ve belli başlı sanayileri millileştirmesidir. Onlar da kısa bir süre sonra rekabet edemez hale geldiler.

Bir toplumun tedrici çöküşü, sürekli artan iştahı doyurmaya çalışmaktan dolayı kendiliğinden doğan bir süreçtir yoksa yiyecek ve yakıtı geçmişteki düzeyde üretmeye veya savunmayı ayakta tutmaya el vermeyen fiziki yetersizlikten değil. Amerikalıların hiç bu kadar güvenli işyerleri veya daha gelişmiş bir sağlık hizmetleri olmamıştır.

İ.Ö. 480’de Kral Serhas’ın 250.000 askeri, oldukça fakir Yunanistan’ı mağlup edememişti. Ancak bir buçuk asır sonra II.Filip’in çok daha küçük bir işgal ordusu, Salamis muzafferlerinin torunu olan çok daha müreffeh Yunanı yenmişti.

Cılız ve fakir Roma Cumhuriyetinin sayıca küçük orduları yüzlerce yıl yabancı işgallere karşı dayandı. Asırlar sonra, Gotlar, Vizigotlar, Vandallar ve Hunlar Akdeniz’de uzanan Roma İmparatorluğunu istila ettiler.

Sürdürülemez ulusal borcumuza bakınca – yaklaşık 17 trilyon dolar ve sürekli artıyor – Amerika’nın çöküşte olduğu söylenebilir her ne kadar feci bir bulaşıcı hastalığa, nükleer holokosta, petrol veya gıda kıtlığına uğramadıysak da.

Amerikalılar hiç bu kadar bol maddi hayat sürmemişlerdi en azından cep telefonları, büyük ekranlı televizyonlar, ucuz uçak yolcukları ve fast food ölçü alındığında. Ulus olarak sağlığımıza tehdit teşkil eden yetersiz beslenme değil de obezitedir. Flaş mob’lar gıda marketlerinde değil elektronik ürün satan mağazalarda oluyor. Amerikalılar botoks, yüz gerdirme ve karın sıkılaştırmaya çocuk felci, çiçek hastalığı ve sıtma gibi belalara harcadığı paradan daha fazlasını harcıyor.

Eğer Marslılar 1950’lerdeki küçük evleri, tek arabalı aileleri ve ilkel tüketici mamüllerini görselerdi 1956’da dengeli bir bütçe olmasına rağmen savaş sonrası Amerika’nın borca batmış, tüketicilerin yeni bir iPhone modeli için itişip kakıştığı çağdaş ve borca batmış Amerika’ya kıyasla fakirleştirilmiş olduğunu düşünürlerdi.

Tarihi her göstergeye göre Amerikalıların geleceği hiçbir zaman şimdikinden daha parlak değildi. ABD her şeye sahip: Yeni bulunan akla hayale gelmedik petrol ve doğalgaz, dünyanın en büyük gıda üretimi, sürekli teknolojik yenilik, güçlü demografik artış, üstün bir ordu ve anayasal istikrar.

Ama gelin görün ki doğal ve miras aldığımız kaynakları genişletme ve sermayeye çevirme konusunda güvenle konuşmuyoruz. Bunun yerine Amerikalılar yetki tartışmalarıyla meşguller ve bu esnada ülke trilyonlarca dolar açık veriyor. Ulusun yeni amentüsü özgürlük değil mecburi eşitlik. Devlet harcamalarında kesintiye gitme ilacı, daha doğmamış olanları borca sokmaktan daha kötü görünüyor.

Hiroşima 1945 Ağustos’unda yerde sürünürken Detroit dünyanın en yenilikçi ve en zengin şehriydi. Çağdaş Hiroşima bugün 1945’lerin Detroit’ine benzerken Detroit’in bazı kesimleri onlarca yıl evvel bombalanmış gibi sanki.

Tarih göstermektedir ki bir devletin özel sektörün yeni kaynaklar yaratmasına tercihen küçülen zenginliği yeniden dağıtması, en ölümcül düşmandan bile daha yıkıcı olabilir.

Yazar hakkında: Hoover Enstitüsü uzmanı.

Kaynak: NRO

Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı