Amerika'nın büyük strateji oyunu

Füze kalkanı sorunu, nükleer ve diğer üst düzey teknolojik silahlanma yarışını gündemden çıkarmak için ortaya atılıyor.

Dünya basınında geniş bir şekilde yankı bulan füze kalkanı sorunu nükleer silahlanma ve yüksek askeri teknoloji yarışı göz önünde tutulmaksızın anlaşılamaz. Füze kalkanı konusunu bağımsız bir konu gibi göstermek, ABD'nin büyük strateji oyunlarından sadece birisidir. ABD'nin gerçek hedefi ise füze kalkanı sorunu ile gündemi meşgul ederek küresel liderliğini geri almak ve liderliğinin tartışma konusu edilmemesidir.

Silahsızlandırma perdesi altında üretilen özel dışlanma politikası

Yirminci yüzyılın yetmişli yıllarında insanlık tarihinde nükleer silahların kitlesel kullanımının küresel felaketlere dönüşebileceğine dair kanaat ortaya çıkmış oldu. Bu gibi nükleer felaketler "nükleer gece", "nükleer kış" ve diğer kavramlarla tanımlanıyor. Yüksek sinerji etkisine sahip nükleer saldırılar imha edici etkisinin yanı sıra yeryüzü uygarlığının yok olması ile sonuçlanabilir. Doğal olarak bu gibi vahim durumun anlaşılmasından sonra nükleer silahlanmanın yasaklanması ve mevcut silahların imha edilmesine dair sorunun ortaya atılması gerekmekteydi. Yani durumun vahametinin bu gibi sonuç doğuracağı tahmin edilebilirdi.

Nükleer silah arsenalının imha edilmesi ve üretiminin yasaklanmasına dair açıklamalar Mihail Gorbaçov tarafından SSCB devlet başkanlığı döneminde gündeme taşındı. Bugünlerde Gorbaçov'un söylemlerine benzer açıklamalar ABD Devlet Başkanı Barack Obama tarafından yapılmakta. Ancak Gorbaçov'un açıklamaları söylemden öteye geçemedi. Nitekim ABD başkanının da açıklamaları da sadece ses getirmekle yetindi. Bugünlerde bizler farklı bir durum ile karşı karşıya kalmaktayız. Nükleer silah sahibi mevcut ülkelere "yeni nükleer kulüp üyeleri" ilave olunuyor. Bu gayet doğal bir süreç. Şöyle ki nükleer silaha sahip olan ülkeler kendisini daha güçlü saldırganlarda koruma olanağı sağlamakta. Bunun yanı sıra nükleer silaha sahip olmayan ülkelerle de kıyaslandığı zaman büyük bir güç kazanmış olmakta. Bu gibi düşünceler muhtemel nükleer felaket senaryolarının önüne geçmekte.

"Dışlanma" politikası ve ABD, NATO üyesi ülkelerin hamleleri ülkeleri nükleer silah elde etmeğe yöneltmekte. Bu politikaya örnek olarak NATO ve ABD'nin 1999 yılı Yugoslavya saldırısı, ABD ve müttefiklerinin 2003 yılında Irak işgalini gerçekleştirmesi ve NATO ülkelerinin Libya saldırısı gösterilebilir. Şu anda ABD ve İsrail İran'ı saf dışı etmek için askeri planlar üzerinde çalışmakta.

ABD ve NATO'nun Yugoslavya saldırısı yirminci yüzyılın son yıllarında askeri siyasi açıdan yeni bir dönemin başladığını ortaya koymuş oldu. Bu dönemde dünyanın yeniden şekillenmesi gerekiyordu. Washington yetkilileri dünya liderliği statüsünün kaybolmasını engellemek maksadıyla yeni savaş politikaları ve bahaneler üretmeye başladı. Bu gibi politikaların başarılı sonuçlar doğurması ABD'nin statü kaybının yok olmasına dair eylemi durdurdu. Amerika stratejik askeri gücünü artırdı, yeni silahlanma yarışı başlattı, "dünyanın füze tehdidi ile karşı karşıya" olduğuna dair bahaneler ortaya atarak savaşları yaygınlaştırdı.

Bununla beraber ABD yetkilileri günümüz şartlarında yakalanan başarıların korunması ve devam etmesi için yeni stratejik silahlanma sisteminin kurulmasına dair karara geldi. Yeni stratejik silahlanma sistemi ABD'nin istenilen düşman karşısında üstün gücünü ortaya koyacaktı. Yeni stratejik silahlanmanın başlatılmasına dair kararların temeli Bush yönetimi tarafından "ABD'nin yeni nükleer politikası" (2002) ve "Önleyici askeri strateji" (2005) tezleri ile atıldı.

Bu tezlerin gerçekleştirilmesi için önemli kararlar alındı. Bunun için "temiz" termonükleer silahlar üretilmesi -bu silahların kullanılmasının çevre sorunu doğurmaması gerekmekte-, çıkarlarının mevcut olduğu bölgelerde (DTÖ üyesi ülkelerin sınırları içerisinde) düşmanın füze saldırısının önlenilmesi maksadıyla aktif saldırı gücünün oluşturulması, fırlatılan balistik füzelerin ve onun başlıklarının yakalanması maksadıyla füze savunma sisteminin kurulması, askeri-sanayi altyapısının yenilenmesi, bilimsel askeri araştırmaların başlatılması gerekiyordu.

Bush yönetimi tarafından 2002-2006 yılları arasında oluşturulan stratejik hamlelere Obama yönetimi de sadık kaldı. İlk olarak bu, kısa bir süre önce yapılan değişim konusunda idi. Nükleer silahların kullanılması konusunda ABD stratejisi değişmiş oldu. Obama cumhuriyetçi senatörleri kendi tarafına çekebilmek için önümüzdeki 10 yıl içerisinde ülkenin nükleer silah arsenalının modernleştirilmesine 85 milyar dolar ayrılacağına dair söz verdi. Ancak nükleer silahların modernleştirilmesi için düşünülen 85 milyar doları cumhuriyetçiler yeterli görmeyerek rakamın artmasını talep etti.

Nükleer modernleştirme düşüncesini ortaya atanlar eski silahların yeniden kullanılmasını ve yeni sistemlerin inşa edilmesini hedeflemekte. Yani mevcut nükleer silahlar modernleşecek ve yeni "temiz nükleer silahların üretimine başlanılacak. Yeni nükleer merkezlerin Kansas-city (Missouri eyaleti), Oak-Ridge (Tennessee eyaleti) ve Los-Alamos'ta (New Mexico eyaleti) -ilk nükleer bomba burada imal edilmişti- kurulması öngörülmekte. Bu bölgelerde bulunan eski silahların tamamı yenileri ile değiştirilecek ve üretim teknolojisi modernleştirilecek. Bunun sonucunda ise her yıl 80 nükleer başlık imal edilmiş olacak. Bu rakam mevcut arsenalın değişmesinden daha fazla. Bush yönetimi ise 125 nükleer başlık üretmeyi hedeflemekteydi.

Doğal kaynakları savunma biriminin nükleer program başkanı Christopher Pine şöyle bir tespitte bulunuyor: "Nükleer arsenalın yüksek kalitesinin muhafaza edilmesi için mevcut kaynakların korunmasının gerekli olduğundan kimse kuşku duymamalı." Nükleer silahların bulunmadığı bir dünya hedefi ile – nitekim taarruz silahlarının kısıtlanması (SNV) anlaşmanın yenilenmesine çalışmaktaydı- siyasi kariyerine başlayan Obama "büyük nükleer silah" üretimi konusunda cumhuriyetçilere destek olacak. Bu yeni nükleer füze silahlanma yarışının başlatılması anlamına geliyor. Nükleer uzmanlar "yeni modernizasyonun" özelliği konusunda ortak görüş ifade ediyor: "Bu yeni nükleer dönemin başlatılması anlamına gelmekte!"

ABD füze sisteminin dünya güzergâhı

ABD'nin yeni nükleer stratejisinin esasları 2002 yılının Ocak ayında Kongre'ye sunulan "ABD'nin nükleer güçlerinin geliştirilmesi perspektifi ve mevcut durum değerlendirmesi" raporunda gösterilmekteydi. Raporda yeni nesil nükleer silahların üretimi için gerekli olan temel maddeler yer almaktaydı. Rapora göre modern nükleer güçlere yapılacak takviyelerin şu sonuçları doğurması gerekiyordu: Tehdit oluşturabilecek yüksek düzey teknoloji desteği ile savunulan ve yer altında saklı bulunan merkezlerin imha edilmesi, kimyasal ve biolojik silahları taşıyan füzelerin ya da askeri uçakların yok edilmesi, hareket halinde olan hedeflerin tespiti ve imhası, hedef sapmaların ortadan kaldırılması, nükleer silahların kullanılması zamanı çevre zararının sınırlandırılması... Uzmanların görüşüne göre yeni termonükleer silahlar öncelikli olarak yönetilebilen füze ve avia bombaların imha edilmesi için kullanılacak.

Amerikalı uzmanların görüşüne göre füzeleri imha etmek maksadıyla "temiz" termonükleer silahların kullanılması inşa edilen ABD'nin ulusal füze savunma sisteminin etkisini önemli ölçüde arttırmış olacak. ABD füze sisteminin küresel konuşlandırılmasına dair proje "hava savunma sistemi – DTÖ – nükleer silah" üçlüsünün ayrılmaz bir parçası. Bunlar birleşik bir sistemin ürünleri oluyor. Burada hem nükleer hem de diğer taarruz silahları kullanılarak aktif ve pasif savunma temin edilebilir. Bunun yanı sıra alt yapının modernleştirilmesi süreci de bir hayli kolaylaştırılmış olur.

"Hava savunma sistemi DTÖ nükleer silah" üçlüsü füze kalkanı sistemini oluşturuyor ve şu özelliklere sahip bulunuyor:

1. Stratejik özelliğe sahip olmayan hava savunma sisteminin stratejik ulusal hava savunma sistemi ile entegrasyonu ABD'ye muhtemel saldırılar konusunda önceden bilgi sağlamış olacak. Bu durumda ise füze kalkanının konuşlandırıldığı ülkelerin bilgisi olmaksızın ABD yönetimi saldırı kararı almış olabilecek.

2. NATO askeri hava savunma sistemi ve ABD'nin küresel savunmasını temin edecek Avrupa savunma merkezlerinin entegrasyonu sonucunda uydu ve insansız keşif uçakları ile bilgi desteği sağlanacak ve kıtalararası balistik füze stratejik füze birimi (MBR RVSN) yakalanmasına hizmet edecek öncü birlikler oluşturulacak. ABD'nin Uzak Doğu eyaletinde Japonya ile ortak bir şekilde konuşlandıracağı hava savunma sistemi ise Rusya Federasyonu deniz kuvvetlerine ait su altıların bulunduğu bölgelerde bulunacak. Bununla da hem MBR RVSN'nin yakalanmasını temin edecek ikinci dereceli merkezler oluşturulacak hem de balistik füzeler imha edilebilecek. Burada dikkat çeken önemli diğer bir husus ise balistik füzelerin fırlatılmasından kısa bir süre sonra imha edilebilecek olması.

3. Hava savunma sistemi merkezlerinin ve ABD'nin küresel savunmasını temin edecek füze kalkanının entegrasyonu sonucunda her ikisi ABD'nin ulusal hava savunma sistemi içerisinde yer alacak ve Amerika'nın " Hava savunma sisteminin dünya güzergahının" inşa edilmesine yardımcı olacak. Dünyanın diğer bölgelerindeki entegrasyon merkezlerinin ABD ulusal hava savunma sistemi tarafından yönetilmesi şu anlama geliyor: Füze kalkanlarının konuşlandırıldığı ülkeler kendi stratejik güvenliklerinin ABD tarafından temin edilmesini onayladı ve füze kalkanlarının kullanılma hakkını sadece ABD'ye teslim ettiler.

4. Pentagon yetkilileri tarafından hazırlanmış plana göre ulusal hava savunma sisteminin çeşitli merkezlerde kurulması stratejik güçlerin taarruz ve savunma birimlerinin entegrasyonu ile sonuçlanacak. Bununla da Rusya'nın stratejik nükleer gücünün imha edilmesi maksadıyla ABD hava kuvvetleri tarafından düzenlenebilecek muhtemel füze aleyhine saldırıların hazırlanması ve gerçekleştirilmesi için zaman kazanılacak. Dolayısıyla da bu gibi saldırılar garanti altına alınmış olacak. ABD hava kuvvetlerinin füze saldırısı aleyhindeki operasyonları Rusya'nın СЯС merkezlerinin imha edilmesini de içerecek nitelikte yapılacak. Bu füzelerin fırlatılmasından önceki yakalama anlamına geliyor. Bununla da Rusya'nın bu gibi saldırılara karşılık verme olasılığı ortadan kalkmış olacak. ABD'nin "hızlı küresel saldırı" planı içerisinde bunlar yer alıyor.

5. ABD füze saldırısının yaşanabileceğine dair tezleri aktif bir şekilde savunmakta ve kendi füze kalkanlarını müttefiklerinin sınırları içerisinde konuşlandırılmasına çalışmakta. Bununla da hava savunma sistemlerinin konuşlandırılma merkezleri genişlemekte. ABD sadece dünyanın kilit bölgelerinde pozisyonunu güçlendirmeğe çalışmıyor aynı zamanda "füze aleyhindeki sistem" satışlarının da sadece kendisi tarafından yapılmasına çalışıyor. Bununla beraber hem ekonomik hem de askeri sorunlar çözülüyor. Yirmi birinci yüzyılda ABD'nin ulusal hava savunma sisteminin belirtilen özelliklerle beraber kurulması Washington'un en önemli hedefi. Bu hedef modern dünyanın jeopolitik alanında uygulanmaya çalışılıyor.

Hızlı küresel taarruz çalışmaları

Stratejik Taarruz Silahlarının Kısıtlanmasına (SNV) dair hazırlanan yeni anlaşma ABD'nin hava savunma sisteminin geliştirilmesini ve konuşlandırılmasını kısıtlamıyor. Anlaşmada nükleer silahların modernleştirilmesinin yasaklanmasına dair de madde bulunmuyor. SNV-3 anlaşmasında nükleer silahların, hava savunma sisteminin geliştirilmesine dair kısıtlamaların bulunmaması onu ABD'nin düşüncelerinin gerçekleştirilmesi için siyasi korunma aracına dönüştürdü. Bu ise şu anlama geliyor. Washington yetkilileri "hızlı küresel taarruz" planlarını geliştirmeye devam edecek.

ABD silahlı kuvvetlerinin hızlı küresel taarruz (BGU)- İngilizcesi Prompt Global Strike, PGL- planı dünyanın istenilen noktasında nükleer silah dışındaki (соnventional) merkezlere 4-6 saat içerisinde saldırı düzenlemeyi ön görmekte. Bunun yanı sıra МBR yardımıyla düzenlenen nükleer saldırılarda olduğu gibi saldırının 1 saat içerisinde yapılabileceği düzeye getirilmeye çalışılıyor.

Hızlı Küresel Taarruz (BGU) ABD Savunma Bakanlığı'nın uzun bir süre önceden düşündüğü bir plan. Pentagon yöneticilerinden birisinin sözlerine göre ABD Savunma Bakanlığı içerisinde ortaya atılan düşünceler asla ölmez, sadece şekil değiştirir, yeni döneme adapte edilir ve er ya da geç uygulanmaya başlanır. Hızlı Küresel Taarruz planının gerçekleşmesi için en önemli adım Devlet Başkanı Bush tarafından atıldı.

Hızlı Küresel Taarruz projesi 11 Eylül 2001 saldırısından sonra ortaya çıktı. Proje "Bush" projesi olarak tanımlanan önleyici saldırı doktrininin temelinde oluşturuldu.

Ancak Bush döneminin sorunlu olması ve BM Güvenlik Konseyinin kararına bağlı kalma zorunluluğu planın gerçekleşmesini erteledi. Hızlı Küresel Taarruz projesinde yer alan düşünceye göre istenilen ülkelere yapılacak küresel saldırı konusunda karar sadece ABD devlet başkanı tarafından veriliyor.

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden bu konuda şöyle bir açıklamada bulunmaktaydı: "Küresel taarruz gücüne sahip silahların imal edilmesi nükleer silahın rolünü azaltmış olacak. Bu tür modern silahlanma sonucunda Amerika'nın gücü nükleer silahlarının sayısının azaltılması da tartışmasız en yüksek düzeyde olmuş olacak." Joe Biden'in görüşüne göre hızlı küresel taarruz güçleri daha geniş askeri operasyonları gerçekleştirebilecek, sorunlu bölgelerde askeri siyasi hedeflere ulaşılma süresini kısaltmış olacak.

Küresel anlamda BGU güçleri uzak bölgelerde aşırı grupları imha etmeden öteye çok daha büyük etkiye sahip olmuş olacak. Askeri hedefler imha edilebilecek, devletlerin istenien askeri ve diğer merkezleri hedef olabilecek. Konunun ayrıntıları hakkında henüz açıklama yapılmasa da mevcut proje kısa bir süre içerisinde uygulanmağa başlayabilir. ABD ordusu içerisinde BGU silahlarının yer almağa başlamasına paralel olarak kullanılacağı tahmin ediliyor.

Terörist grupların kitlesel imha silahlarına sahip olmasını engelleme bahanesiyle ortaya çıkan BGU sadece etkisine göre küresel güce sahip olmakla kalmayacak aynı zamanda jeopolitik ve jeostratejik etkinin de artması ile sonuçlanacak. Teröristler, aşırı gruplar, nükleer ve kitlesel imha silahlarının yaygınlaşmasının yasak olmasına rağmen bunu uygulamaya çalışan rejimler ve diğer bahaneler muhtemelen geçici "saklanma" rolünü üstlenmekte. Nükleer silah kullanılmaksızın gerçekleştirilecek küresel saldırı hazırlığı saklanmağa çalışılıyor.

BGU düşüncesi Başkan Obama'nın yönetim yıllarında da gelişmeye başladı. Obama'nın projesi şu şekilde ifade ediliyor: Nükleer silahların kısıtlanmasına dair görüşmelerin devam ettirilmesi, rakiplerin nükleer gücünün ortadan kaldırılması ve ABD'nin küresel askeri gücünün herkes tarafından tartışmasız kabul edilmesi. ABD rakip ülkeler olarak Rusya ve Çin'i görüyor.

Şu anda uygulanan BGU düşüncesine göre balistik füzelerin modifikasyon çalışmaları yapılmakta. Bunun yanı sıra silahlı kuvvetler tarafından hiperses füzelerinin kullanılması sağlanmakta. Hızlı küresel saldırı düşüncesinin temelinde ABD devlet başkanının talimatından sonra 60 dakika içerisinde dünyanın istenilen noktasının imha edilmesi duruyor. Ancak bu saldırının gizli, en hızlı ve en güçlü nükleer başlık taşımayan füzeler tarafından gerçekleştirilmesi gerekiyor.

Pentagon yetkililerine göre nükleer başlık taşımamasına rağmen en etkili saldırı gücüne sahip silahlar geliştirilmiş "Trident D-5" balistik füzeleri, nükleer başlıkların değiştirilmesi sonucunda oluşturulan 6 bin kilometre uzaklıktaki hedefi imha gücüne sahip hiperses güdümlü uydu füzeleri –bu tür füzeler füze başlıklarını 35 dakikada hedefe ulaştırabiliyor- hızı 6500 kilometre/saat olan hiperses kanatlı füzeler SJX61. SJX61 füzelerinin 2017 yılında kullanılmaya başlanabileceği düşünülüyor.

Hızlı küresel taarruz planı "Avrupa Aşamalı Adaptasyon Planı" (EPAP) ile de bağlantılı. EPAP planına göre ABD ulusal hava savunma sisteminin füze kalkanlarının Rusya sınırlarında konuşlandırılması düşünülmüyor. Bu iki projenin ortak bir şekilde uygulanması durumunda Rusya'nın bağımsızlığının ve güvenliğinin korunmasının aşırı derecede zorlaşacağı bilinmeli.

Yeni Güç Göstergeleri

Amerika strateji komutanlığının düşüncesine göre hava savunma sistemi ve nükleer silahtan oluşan yeni stratejik üçlü "küresel taarruz" birimlerinin içerisinde yer almalı. BGU, ABD'ye Rusya'nın stratejik nükleer silah merkezlerini çevre sorunu doğurmadan imha edebilme olanağı sağlıyor.

Başkan Obama BGU projesinden vazgeçtiğini açıklamadı. Bilakis defalarca istenilen düşmandan çok daha güçlü konumda olmanın önemine dikkat çekti. En ince ayrıntısına kadar kadar düşünülmüş BGU projesinin ilk aşaması Körfez Savaşı sırasında deneme amaçlı kullanıldı. Pentagon'un planına göre 2024 yılına kadar ABD Hava Kuvvetleri sahip olduğu BGU arsenalı ile bugün sadece nükleer silahların çözebileceği sorunları çözmüş olacak. Bu gibi saldırılar sırasında sivil kayıp ve çevre felaketi gibi "yan etkilerin" asgari düzeyde olacağı iddia ediliyor.

Netice itibariyle hava savunma sistemi konusunda yürütülen görüşmelerin çıkmaza girmesi hayret edilecek bir durum değildir. Rusya yönetimi ABD'nin hava savunma sistemi konusunda geri adım atmayacağını görmüş oldu. Kremlin Sarayı ABD tarafından da benzer adımın atılmaması durumunda nükleer silah güçlerinin büyük ölçüde yok edilmesini kabul etmeyecek. Devletler ve devlet başkanları arasındaki "iyi" ilişkiler politikası, bu gibi politika sonucunda imzalanan anlaşmalar ilişkilerin gerilmeyeceği anlamına gelmiyor.

Günümüz şartlarında nükleer savaşın önlenmesi için tek bir yol bulunuyor. Nükleer savaş başlatmak veya bu savaşa katılmak isteyen ülkeler açısından bunun imkânsız kılmak gerekiyor. Bu tür bir savaşı imkansız kılmak için saldırıyı düzenlemeye hazırlanan ülkenin kendisinin de benzer bir saldırı ile karşılaşabileceğini bilmesi gerekiyor. Ayrıca karşı tarafa vereceği muhtemel zararın kendisi tarafından da yaşanmasının yanı sıra telafisi imkansız çevre felaketlerinin de yaşanabileceği göz önünde tutulmalı.

Dünya Bülteni için Rusça'dan İbrahim Ali tarafından tercüme edilmiştir.