Amerikan komplosu ispatlandı

Hala bazıları 11 Eylül’ün bir komplo olduğunu kabul etmeye yanaşmıyor. Direniyor. Elbette ki bu gönül olarak bağlı oldukları merkeze toz kondurtmama eğiliminden kaynaklanıyor olmalı. Yoksa 11 Eylül’ün komplo dışında bir izahı yok ve olamaz da.  Bununla birlikte 11 Eylül’ün bir provası ve mukaddimesi olan 1993 İkiz Kuleler saldırısının komplo olduğu açıklık kazandı. 

Ömer Abdurrahman’ı vartaya düşüren çifte ajan İmad Salim idi. Hem FBI muhbiri hem de Mısır Muhaberatı'na çalışıyordu. Çifte kavrulmuş bir ajandı. Ömer Abdurrahman’ı tongaya düşürdükten sonra parayı aldı ve sıvıştı. Sırra kadem bastı. Ömer Abdurrahman’ın en yakınlarında birisi olarak koluna giriyor ve kendisini suç unsuru olabilecek konuşmalara itiyor, imale ediyor ve sonunda maksadına eriyor. 

Ama yine de Ömer Abdurrahman’ın tahriklere mukabele babından yaptığı konuşmalarda bile suç unsuru yok. Ancak zorlamayla bunlardan suç unsuru üretmek mümkün.  Esasen, Mübarek rejimi Mısır’da Cihad Müftüsü olarak anılan Ömer Abdurrahman’dan kurtulmak istiyordu. Sadece bir punduna getirmesi gerekiyor. Bunu da İmad Salim üstleniyor.  Bu kurtulma operasyonu hem Mısır hem de Amerikan tarafının işine yarayan bir kumpasa ve komploya dönüştürülüyor.  Ömer Abdurrahman Mısır’dan ziyade ülke dışında dolaşmaktadır. Mısır yönetimi bundan rahatsız olmaktadır. Hartum da bu dış duraklarından birisidir ve buradan vize alarak ABD’ye uçar. Ve orada New Jersey’de Ebubekir Camii’nde görev yapmaya başlar.  Hartum’da kendisine vize verenlerin onun geçmişinden bihaber olmaları mümkün değildir.  Böylece Ömer Abdurrahman ABD’ye gitmekle kapana çekilmiştir.

*

FBI ajanı Frederic Whitehurst itiraflarda bulunmasaydı mesele bu kadar net anlaşılamayacaktı. Frederic Whitehurst vicdan baskısına ve azabına dayanamayarak itiraflarını ayrıca The Washington Post’ta kaleme almıştır.  Çalıştığı kurumun yani FBI’nın zorlamasıyla birlikte Ömer Abdurrahman hakkında gerçek olmayan isnatlarda bulunduğunu itiraf etmiş ve dolayısıyla davanın tashihine yönelik ilk adamı atmıştır. Suç ve suçlu ürettiklerini ve bunun üzerinden İslami kesimleri karaladıklarını itiraf etmiştir. Bu da ortaya koymuştur ki, Ömer Abdurrahman hakkında ithamlar uydurmadır ve şeker hastası ve aynı zamanda görme özürlü olan Ömer Abdurrahman 19 yıldan beri boşu boşuna içeride yatmaktadır. Mısır’da Mübarek’in devrilmesi ve ABD’de ise Neoconların iktidardan düşmesiyle birlikte Ömer Abdurrahman hakkındaki yargı hatası en azından deşifre edilmiş ve tashihine imkan doğmuştur. FBI ajanının itiraflarından sonra ailesi Kahire’de Amerikan Elçiliğinin önünde bir basın açıklamasıyla hem Mısır Askeri Konseyine hem de Amerikan makamlarına seslenerek Ömer Abdurrahman’ın salıverilmesi için girişim başlatılmasını istemiştir. 

FBI Ajanı Frederic Whitehurst The Washington Post'taki makalesinde Ömer Abdurrahman aleyhine tanıklık etmek için kurumundan büyük baskılara maruz kaldığını ifade etmiştir. Bu da İmad Salim’in Ömer Abdurrahman’a tuzak kurduğunu belgelemektedir.

1993 sırrı böylece ortaya çıktığına göre belki bir gün 11 Eylül’ün sırlarına da bütün çıplaklığıyla vakıf olabileceğiz. İnşaallah  bunu yapanlar önce mahkeme önlerinde sonra da tarih önünde hesap verirler.

*

Ömer Abdurrahman’ın oğlu Abdullah Abdurrahman  Mısır Askeri Konseyinin harekete geçmek için neyi beklediğini sormaktadır (http://almesryoon.com/permalink/5473.html )! Mısır Askeri Konseyinin sessiz kalması da aynı zamanda bir muvazaadır. Yani olayda komplo olduğu gibi aynı zamanda Mısır ile ABD makamları arasında da muvazaa vardır.  Benzerleri son sıralarda Kaddafi Libyası ile İngiltere arasında da ortaya çıkmıştır.

Bu önemli bir tarihi olaydır ve sadece Ömer Abdurrahman’ın aklanmasını değil aynı zamanda Amerikan komploculuğunun belgelenmesi açısından da önem arz etmektedir. Bu nedenle bütün uluslararası insan hakları kurum ve kuruluşları Ömer Abdurrahman lehinde kampanya yürütmeli ve düzenlemelidirler.  Böylece dünyanın ABD’ye 'kral çıplak' deme fırsatı ve şansı doğacaktır.

FBI bunu hep yapıyor

FBI’nın yöntemleriyle ilgili bir itirafta eski çalışanlarından Craig Monteilh’den geldi.  İngiliz The Guardian gazetesine açıklama yapan eski FBI muhbiri Craig Monteilh, Amerikan Federal Soruşturma Bürosu’nun ‘terörist avı’ yapmadığını, ‘’kendi kurduğu tuzaklara düşenleri avladığını’’ ifade ediyor. California’nın güneyindeki bir camiye cemaat olarak sızan ve burada muhbirlik yapan Monteilh’e göre, FBI’ın operasyon şekli tamamen tuzak üzerine kurulu. “Oyunu da dinamiklerini de biliyorum. Şaka gibi. Gerçek bir takip yok, her şey kurgulanıyor’’ diye konuşuyor.

Şimdi Los Angeles’ta yaşayan Monteilh, ‘’Operation Flex’’ olarak adlandırılan kurgusal operasyonun parçası olmaktan büyük pişmanlık duyduğunu saklamıyor. İki FBI ajanının gözetiminde başlatılan operasyonda Monteilh, Fransız – Suriye kökenli Faruk Aziz adında bir hayali kişiliğe bürünmüş ve dönüşmüş. 2006 yılında Orange County’deki bir camiye İslam’ı öğrenmek istediği bahanesiyle başvurmuş ve cemaate dahil olmuş. Monteilh, FBI ajanlarından aldığı talimatla radikalleşmeye ve radikal konuşmalar yapmaya başlamış. Ancak, o noktada cami cemaati Monteilh’den rahatsız olmaya ve mesafe koymaya başlamış. Ve hatta şaka gibi cemaat de, Monteilh’i FBI’a ihbar etmiş. Monteilh, radikal konuşmalarının sebebini ise, ‘insanları tuzağa düşürme’ olarak açıklıyor. Operasyonda, Monteilh’in cemaatle yaptığı tüm sohbetler kaydediliyor.

Monteilh’in 2006 yılında yaptığını İmad Salim ise 1993 yılında gerçekleştirmiş.  2002 yılında da bin benzeri Bali'de gerçekleşmişti. Orada da bin benzeri isim Ömer Faruk'la karşılaşmaktayız. Monteilh konuşmalarında, Batı’ya çok tepkili olduğunu ve intihar etmek istediğini anlatıyormuş. Tek amacı ise muhataplarının ağzından ‘cihad’ gibi bazı kelimelerin dökülmesini sağlamakmış. Monteilh, ses alıcısını anahtarlığına, ve nadiren kullandığı video kayıt cihazını ise gömleğine iliştiriyormuş. FBI, Monteilh’den iki konuda bilgi talep ediyormuş. Birincisi, potansiyel militanların tespiti. Ancak daha da önemlisi, cemaat içindeki insanların, özel sırları talep ediliyormuş. Örneğin gay olup olmadıkları. Bu tür özel durumları tespit edilenler, daha sonra muhbir olmaya zorlanıyormuş. Peki, Monteilh bu yola nasıl sülük etmiş? Eski bir sabıkalı olduğuna dikkat çeken Monteilh, ‘’Dokunulmazdım. Her türlü suçu işleyebiliyordum ama polis beni tutuklayamazdı. Bu nasıl bir güçtür biliyor musunuz? İnsana müthiş gurur veriyor’’ diyor. Ancak Monteilh operasyonu yürütemez ve tökezler.  Irvine İslam Merkezi, onu tehlikeli bir militan olarak FBI’a ihbar eder. FBI da kendisinden artık İslam Merkezine uğramamasını talep eder.  Ancak hikaye burada bitmez. Bu hayat tarzına alışan Monteilh, FBI’ı kendisini yüzüstü bıraktığı gerekçesiyle dava eder.

Monteilh’in açığa çıkmasından sonra, onun konuşmalarıyla hakkında soruşturma açılan Afgan göçmeni Ahmed Niyazi hakkındaki soruşturma da düşmüştür. Şimdi, Monteilh ve Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği, FBI’a karşı ortak hukuk mücadelesi başlattı. Ve en ilginci ise, Monteilh’i Faruk Aziz olarak reddeden, Monteilh olarak ihanetini gören İslam Merkezi de onlara katılıyor.  Bu durum yöntem mağdurlarının dayanışması olarak tarihe geçebilir.

FBI, Müslümanlara yönelik operasyonlarını ve takiplerini Amerika’nın güvenliğini koruma amacına dayandırıyor. Ancak, büyük medya sansasyonlarıyla ortaya çıkarılan birçok saldırı planının, gerçek saldırı planı olmadığı, FBI muhbirlerinin öncülük ettiği girişimler olduğu yönündeki bulgular, FBI’ı zor durumda bırakıyor. Örneğin Bronx’taki Yahudi merkezlerine saldırı planıyla suçlanan ve Newburgh Dörtlüsü olarak adlandırılan 4 zanlıdan birine plana katılması karşılığında FBI muhbirinin, 250 bin dolar nakit, tatil ve bir araba vaadettiği ortaya çıktı. Fort Dix Beşlisi olarak adlandırılan ve Fort Dix kışlasına saldırı planı içinde oldukları belirtilen 5 kişi hakkında muhbirlik yapan FBI muhbirinin cinayetten sabıkalı olduğu ve yakalanan 5 kişiden en az ikisinin plandan hiçbir şekilde haberi bile olmadığı mahkemede dile getirilmişti (http://amerikabulteni.com/2012/03/21/fbia-agir-suclama-muslumanlari-tuzaga-dusurerek-av-haline-getiriyor/ ).

Elbette FBI tertipleri gazete sütunlarının hacmini aşıyor.  Nitekim, gazeteci arkadaşımız Erhan Başyurt, Kabal adlı çalışmasında bu entrikalardan bazılarına yer vermiştir.