Amerikan Başkanı Yahudi düşmanı!

 

Üst düzey görevlerde bulunmuş bir Amerikalı, "Davos'ta yaptığı çıkışla Erdoğan, eski ABD Başkanı Carter'a benzedi" deyince, bunun bir iltifat olduğunu düşündüm.
Çünkü Carter, uluslararası alanda olumlu bir imajı olan, Nobel barış ödülü sahibi bir isimdi. Nerede insanî bir kriz yaşansa, oraya gider ve haksızlıklara karşı çıkmaktan çekinmezdi. İsrail ile Mısır'ın barış yaptığı Camp David'in mimarı idi. Erdoğan gibi o da Filistin'in yanında sayılabilecek bir duruş sergiliyordu. Öncülüğünde kurulan Carter Center, Hamas'ın zafer kazandığı seçimin yapılmasında büyük pay sahibi idi. Seçimin şeffaf ve demokratik şekilde yapıldığını ve sonuca herkesin saygı duyması gerektiğini ilk açıklayan da o oldu. Hamas'ın sürece katılması için çaba harcadığı gibi, siyasi süreçten dışlandığında da İsrail'in eleştirilerine rağmen Şam'da Hamas lideri Meş'al ile görüşen de Carter'dı.

Dolayısıyla Gazze krizi ve Davos'ta yaşananlar çerçevesinde, bir Amerikalının Erdoğan'ı Carter'a benzetmesini başka türlü anlamak zordu. Ama bu benzetmenin, Erdoğan'ı olumlamak için yapılmadığını görmek fazla zaman almadı. Zira söz konusu kişiye göre bir barış elçisi olarak öne çıkan Carter, İsrail karşıtı tavırları yüzünden bu özelliğini yitirmişti. Erdoğan'ı Carter'a benzetmesinin nedeni de bu idi.

Erdoğan da Carter gibi bölgedeki tarafların güvenini kazanarak arabuluculuk için büyük avantaj yakalamıştı. Ama Gazze sürecindeki sözleri ve Davos'taki tepkisi ile o da Carter gibi İsrail nezdinde kredisini önemli ölçüde yitirmişti.

Amerika dönüşü, Carter'ın ocak ayında piyasaya çıkan son kitabını okurken, bir Amerikan başkanının Filistinlilerin maruz kaldığı haksızlığı dile getirdiği ve İsrail'i eleştirdiği için ne kadar zor duruma düştüğünü daha iyi anladım. Zira Carter, "Kutsal topraklarda barış yapabiliriz" adını taşıyan ve barışın mümkün olduğunu savunan kitabında, mevcut dünya konjonktüründe Filistin'e yakın durmanın ne demek olduğunu çok güzel anlatıyordu.

Hatta kitabın giriş bölümünü, bir önceki kitabına yapılan saldırılara verdiği cevaba ayırmıştı. Önceki kitabının adı, onun belli çevrelerce aforoz edilmesi için yeterli olmuştu: "Filistin barışı, apertheid değil". Nasıl olur da bir Amerikan başkanı, İsrail'in Filistin'deki politikalarını Güney Afrika'daki ırkçı rejiminin politikalarına benzetirdi.

Carter, aralarında kendi partisinden Kongre üyelerinin de bulunduğu birçok kişinin kitabın kapağını dahi açmadan kendisine saldırdığını söylüyordu. Camp David'in mimarına layık görülen bazı sıfatlar şunlardı: Anti-semit, yalancı, ırkçı, cahil, saf ve terör destekçisi...

Halbuki o, birçok Amerikalının hadisenin iki yönünü ilk kez birlikte görme fırsatı sunan kitabına yapılan eleştirilerin dozuna üzülmüş, ama fazla şaşırmamıştı. Şöyle diyordu: "Amerika'da bu önemli konuda objektif bir siyasi analiz yapmanın ne kadar zor olduğunu kendi tecrübemle biliyordum. Bunun nedeni, sınırlı sayıda önemli siyasetçi ya da kamu görevlisinin İsrail'in politikalarına karşı ses çıkarabilmesi."

Carter'a yapılan ithamları duyan, onun katıksız bir Hamas destekçisi ve İsrail karşıtı olduğunu sanır. Evet, Carter, Hamas'ın sürece katılması gerektiğini düşünüyor. Ama ABD, AB, Rusya ve BM'den oluşan Ortadoğu dörtlüsünün (Quartet) şartlarına aynen katılıyor: Hamas'ın şiddeti bırakması, İsrail'in varlığını tanıması ve İsrail ile Filistin Kurtuluş Örgütü arasında yapılan anlaşmaları kabul etmesi.

Ancak Carter, diğer Batılı liderlerden farklı olarak büyük halk desteğine sahip Hamas'ı dışlayarak bir çözüme varmanın imkânsız olduğuna inanıyor. Ayrıca muhatap kabul edilmesi halinde Hamas'ın normalleşeceğini ve sürece yapıcı katkıda bulunacağını düşünüyor.

Tabii, meseleyi anlamak yerine birilerini etiketlemeye odaklananların, bu ayrıntılarla işi yok. Onlar için, İsrail'in haksız politikalarını eleştirmek, Filistinlilere yapılan haksızlığı dile getirmek, bir devlet adamını anti-semit ilan etmek için yeterli. O ismin, Suriye-İsrail barışı için çalışan Erdoğan veya Nobel barış ödülü sahibi Carter olması pek fark etmiyor.

Bu arada son bir not, Filistin meselesinde Türkiye'nin rolü üzerine kafa yoranlar için. Carter'ın son kitabında, Türkiye sadece 3 kez, İsrail-Suriye süreci münasebetiyle geçiyor. Ama Mısır'a onlarca referans var.

Zaman