Amerikan baharı Türk rüyası

Önemli rollerin, büyük hedeflerin ve ihtiraslı hallerin daima bedeli olur.
ABD için 11 Eylül faciası ağır bir bedeldi.
Masum insanların can verdiği unutulmaz bir terör saldırısı.
Dünyanın süper gücü olmanın faturası...
Bin Ladin de yaptığının karşılığını fazlasıyla gördü.
Dün, ABD'nin Libya Büyükelçisi ve üç çalışanı yine bir terör saldırısına kurban gitti.
Washington yönetimi kendi toprakları üzerinde yaşayanlara özgürlük ve refah verdi, doğrudur. Dünyanın dört bir yanından göçmen kabul ederek 'Amerikan rüyası'nı evrenselleştirmeye de çalıştı. Ama kendi sınırları içinde yaşamak şartıyla...
'Özgürlük götüreceğim' dediği uzak diyarlardaki coğrafyalara ise kan ve ölüm armağan etti.
El attığı neredeyse bütün ülkelerde federatif bir yapı oluşturdu. Kendi kültürüne uygun bir bölünme modeli.
Obama'nın gelişi eşi görülmemiş bir Hollywood filmine benziyordu. Şahane bir kurgu.
Dünyada olağanüstü bir umut dalgası yarattı, Hüseyin Obama.
Önceki gün ajanslara bir haber servisi yapıldı. 'Obama, İsrail Başbakanı Netanyahu'ya randevu vermedi.'
Her ne kadar Beyaz Saray dün bu iddiayı yalanlasa da Obama, İsrail'le her zaman mesafeli bir görüntü vermeyi tercih etti.
Ortadoğu, Asya ve Afrika'da yerel halklar arasında gitgide artan Amerikan karşıtlığı, hatta nefretiyle uzun süre yol alınamayacağını biliyordu. Yeni stratejiler geliştirildi.
Artık, sorunlu bölgelere doğrudan müdahale etmekten vazgeçtiler.
Bunun yerine arka kanal diplomasiyi çalıştırdılar.
Kendileri görünmez olup, hırslı yerel müttefikleri ön plana sürdüler.
Lokal ve bölgesel ülkelerle yakın ilişki tesis edip, onları desteklediler.
2011-2012 model Kazan-Kazan planıydı gördüğümüz.
Elbette herkes kendi payına düşen bedeli ödemeye de razıydı.
Terör Türkiye'nin önüne konulan faturadaki masrafın adıydı.
Bizim Başbakan, ABD Başkanı'nın 'dünyada dostum' diye gösterdiği 5 liderden birisi.
Ankara'ya bunun getirdikleri de var elbette. Siyasal, sosyal, askeri ve kuşkusuz ekonomik.
Gördüğümüz, görmediğimiz avantajları...
Biz, 'bölgesel güç' olma iddiasını sahiplendik.
Suriye ve İran'la daha açık, Rusya ile yarı açık, Çin'le kapalı bir rekabet-gerginlik hattı içine girdik.
Aslında büyük devletlerin savaşı daima ekonomiktir.
Savaşlar bile sadece ekonomik çıkarlar için çıkar. Bütün strateji dolar üzerine kurulmuştur.
Kriz çağındayız. 'Düzeltici savaş' deniliyordu ya işte onu yaşıyoruz.
Rakamlar açıklandı, ABD silah ticaretini üçe katlamış. Hemen ardından Rusya ve Çin de gelirlerini muazzam artırmış.
Biz de eski Türkiye değiliz.
Ortadoğu'ya da kayıtsız kalamayız.
Afrika'ya kadar açıldık.
Gerçek yüzü 50 yıl sonra ortaya çıkacak olayların içindeyiz. Uçağımız Akdeniz'de düşürülüyor. Esad bunu sahipleniyor. Bir süre sonra Esad'ın karargahı, kalbi havaya uçuruluyor, en yakın kurmayları vuruluyor.
Syria filminde görseniz inanmazsınız.
ABD dün bir büyükelçisini kaybetti. Bunun acısını yaşarlar, bedelini de ödetirler. Hatta günün sonunda bundan kazançlı hale de gelirler. 11 Eylül'den bu yana yaşam biçimlerini ciddi biçimde değiştirmek zorunda kaldılar. Bir şekilde güvenlik devleti gibi, İsrail'inkine benzer yaşamaya başladılar.DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ