Amerika yeryüzündeki en korunaklı ulustur

Tom Streithorst

Albay, görevin kaça patlayacağını bilmiyordu – altı Blackhawk, iki Apaçi ve Humvee'ler. Sorumun neyle ilgili olduğunu bile anlamamıştı. "Fikrim yok. İhtiyaç duyduğum şeyleri istedim ve bana gönderdiler." Ele geçirilen ve küçük bir yığıntı halindeki silahlara baktım ve baskının buna değip değmeyeceğini merak ettim.

Albay, el Kaide'nin Diyala vilâyetindeki güvenli evine yapılacak saldırıyı filme almam için bir gece önce davet etmişti beni. O günün sabahı, güneş doğmadan evvel, helikoptere binmek için 80 Amerikalı ve Iraklı askerle birlikte kalkış pistinde sıraya girdim. Hava yoluyla intikal sürpriz yapmamızı sağlayacaktı. Hedefleri bir kez vurduktan sonra, Humvee'lerle gelen 200 civarında askerler buluşacaktık.

Boz renginde bir arazisi olan Irak güzel bir ülke değil fakat güneşin doğuşu heryerde muhteşemdir. Sulanmış tarlalar üzerinde güneşin doğuşunu izleyerek yaklaşık 30 dakika boyunca uçtuk. Bir çavuş hedeflere işaret etti: Sıra halinde beton evler. Helikopterler indi, atladık ve evlere doğru koşmaya başladık. Askerlerin arkasında, güvenli bir mesafede olduğumdan emin olmaya çalıştım fakat gelişimizi selamlayan tek bir silah atışı olmadı. Düşmana herhalde sürpriz yapıyorduk.

Hayır. Kapıları tekmeleyip içeri girdiğimizde askerlik çağına gelmiş tek bir erkek yoktu, sadece kadınlar ve çocuklar vardı. Çocuklardan biri soğuk algınlığına yakalanmıştı ve doktorumuz ona antibiyotik verdi. Çevrede dolaştık, yakındaki evleri ve tarlaları aradık fakat işe yarar bir şey bulamadık – birkaç tüfek, elektrik kablosu makarası ve yol kenarına koyulacak bombalarda işe yarayabilecek ıvır zıvır şeyler hâriç. Albay avından mutlu görünüyordu fakat sadece iki Apaçi'nin yakıt giderinin gün yüzüne çıkardığımız zuladan daha büyük olması beni çok etkilemişti.

Yüksek teknolojili ordumuzun mâliyet etkinliğinin olmadığını düşündüm ki ilk kez değildi bu. Yılda yarım trilyon dolar harcıyoruz – dünya toplamından daha fazla – ve bu bize ne kazandırıyor? Afganistan'da bir çevre yolunu tutamıyoruz ve Irak'ta sukûnet artışı, silahlarımız sayesinde değil de sertlik yanlılarının seküler nüfusu yabancılaştırmasından ve eski isyancılara yapılan ödemelerden dolayı gerçekleşti.

Ordular, Neolitik çağın avcı topluluklarından Franko-Prusya savaşına kadar insanlık tarihinin büyük bir kısmında, kazançlı teşebbüsler olagelmiştir. Cengiz Han'ın askerleri aşırı yoksul göçebe çobanlardan oluşuyordu ta ki daha medeni halkları soyup soğana çevirene dek. Roma, Mısır'ı işgal etti ve aldığı tahıl haracıyla İtalya'yı 300 yıl besledi. William Normandy'nın İngiliz Kanalını geçmesinin veya Hernan Cortés'in Meksika'yı zaptetmesinin sermaye getirisi hesapsızdır. Hepsi de I.Dünya Savaşı'yla değişti.

Norman Angell, uluslararası ticaret ve mâli krediler sayesinde askeri zaptın kıymet-i harbiyesinin kalmadığını savunduğu The Great Illusion adlı kitabını kehanette zamanlama hatası yapılan büyük anlardan birinde, 1910'da yayınladı. "Almanya Alsace'yi ilhak ettiğinde hiçbir Alman, savaş ganimeti olarak tek bir Mark değerinde olsun Alsace'nin mal ve mülkünü emniyete alamadı" diye yazmıştı. Angell'e göre ordu hazırlamak Büyük İskender veya Napolyon döneminde uygun bir iş olmuş olabilir ama küreselleşmiş kapitalist dünyada hiçbir yeri yoktur. Mallarını satın almak varken Alsace'yi fethetmeye gerek yoktur.

1914 yılı, hatasını yüzüne vurmuştu elbette ve yazdığı kitap, geleceği hiç kimsenin tahmin edemeyeceğinin misali olarak teşhir edildi. I.Dünya Savaşı Angell'sın tezini bir başka açıdan yine de teyid etmiştir. Savaşın korkunç mâliyeti, devasa yıkıcılığı, her iki tarafın Flandra tarlalarında sadece geleceğin kölelerini öldürmekle kalmayıp kendi müşterilerini de öldürdükleri gerçeği, zaferin o mâliyete değmediğini ispatladı. Angell zamanının ilerisindeydi: Genelkurmay 1914'te onu dinlemeliydi. Ama Angell savaşın genlere işlemiş câzibesine düşük bir değer biçmişti.

 Bugün, Angell'in tanımladığı bir dünyada yaşıyoruz. Avrupa'da 1914 ve 1945'te yaşanan sivil savaşın yıkıcılığı ve vahşiliği bakışımızı değiştirdi. Topyekûn savaşın olağanüstü mâliyeti, onu nafile işlerden biri haline getirdi. Muzafferler bile savaş sonrasında daha yoksuldu. Bugün şükür ki büyük güçler arasında bir savaş düşünülebilir iş değildir.

İhtilaf her ne olursa olsun, İngiltere ve Almanya birbirlerine karşı ordularını seferber etmeyeceklerdir. Çin, elektronik ürünlerini bize dayatmak için Amerika'yı işgal etmeyecek, Amerika, Hazine bonolarını satın alsın diye Çin'i işgal etmeyecektir. Rusya ve Çin arasındaki bir sınır ihtilafının düşük yoğunluklu bir savaşa döndüğü veya hatta Çin ordusunun Tayvan'ı işgal etmesi tahayyül edilebilir. Ancak büyük güçlerden birinin Amerika'ya saldırması, Michael Bay'in filmlerinden mülhem Alpha Centauri yaratıklarının Washington'ı istila etmesinden daha düşük bir ihtimaldır.

Jeostratejik gerçek şu ki Amerika yeryüzündeki en korunaklı tek ulustur: Kuzey'de Kanada, güney'de Meksika ve her iki tarafta okyanus. İngiltere Hitler'den yakayı yırttı çünkü bir ada ülkesidir. Rusya Hitleri mağlub etti çünkü kıta büyüklüğünde bir ülkedir. Biz hem adayız hem de kıta. Topraklarımızda hiç kimse bizi ele geçiremez. Teröristler çok az bir kısmınızı öldürebilir fakat 11 Eylül'de binlerce insanın katledilmesi, istikrarımıza gölge bile düşüremedi. Japonlar Pearl Harbor'a saldırdıklarında, Pasifik'teki Amerikan donanma gücünü azalttılar. 11 Eylül'ün tüm etkisi psikolojikti. 12 Eylül günü Amerika'da şeriat kanunlarının uygulanması ihtimali bir hafta öncesine nazaran daha yüksek değildi.

Terörizmle ilgili gizem şu ki işe yaramazdır, ve kerameti kendinden menkul televizyon uzmanları buna asla değinmezler. Terörizmin halifeliği geri getirme şansı yoktur. Bomba patlatıp yumuşak hedefleri öldürmek kolaydır. Teröristlerin problemi şu ki uyguladıkları şiddeti siyasi nüfuza tahvil etmeleri neredeyse imkansızdır. Kenarda duran masumların öldürülmesi, büyük kitleleri onların gündemini desteklemeye ikna etmez (...) Bugün büyük güçler arası savaş düşünelemez bir iş olduğundan dolayı, genç subaylarımız terörle savaşın onları tüm kariyerleri boyunca meşgul edeceği beklentisindeler. Ve diyorlar ki ordumuz "uzun savaş" için çok küçük. Konuştuğum Irak'taki subaylar, ordunun görevini tamamlayabilmesi için daha fazla asker ve paraya ihtiyacımız olduğunu defalarca söylediler.
Bu yüzden her yıl 500 milyar doları "savunmaya" harcıyoruz ve yeterli gelmiyor. Bizden kat be kat zayıf olana karşı yürütülecek bir harp çok kolay olmalıydı ama öyle değil. Amerikalılar Vietnam'da, Sovyetler Afganistan'da ve İsrailliler Gazze'de düşmanlarından çok daha güçlüydüler ama hiçbiri de kazanamadı (...)

Bar'da yaşanacak bir kavgada kazananın ille de en büyük, en güçlü adam olması gerekmiyor. Vurabilen, incitebilen, kendi yaralarını değil hasmını incitmeye odaklanan çılgın adamdır kazanan. Yumruklanır, elinde bir şişe vardır. Bıçak çıkar, silahını ateşler (...) Afganistan'daki bazı vâdilerin kontrolü, Kansas'tan gelip geçen bir askerden daha ziyade orada büyüyen bir adam için daha önemlidir. Amerikan ordusu Vietnam'da hemen hemen her cephede kazandı, askerlerimiz her bir yaralımıza karşılık yüzlerce Vietnamlıyı öldürdü fakat savaşı Vietnamlılar kazandı. Vietnamlılar bunu daha çok istiyorlardı ve bu yüzden de daha fazla acıya katlanabildiler. Elli bin kayıp zaferden daha önemliydi bizim için; birleşik bir Vietnam ise onlar nazarında iki milyon kayba değerdi.

Şiddet bir araçtır. Bir gaspçı silahıyla sizi tehdit eder ve cüzdanınızı alır, bir ordu Irak'a yürür ve Iraklıları emirlere uymaya zorlar. Ancak bugün ordumuz önündeki gerçek görevleri yerine getiremeyen çok pahalı bir araçtır. Çivi arayan çekiç gibi. Askeri üstünlüğümüz tehlikeli ticari uygulamalar içerisindeki bankaları durdurmayacaktır. Sağlık hizmetleri masraflarını azaltmayacak veya Detroit'i yeniden inşa etmeyecek yahut çocuklara eğitim ve öğretim sunmayacaktır. Sünnilere güvenmeleri için Şii'leri ikna edemeyecek. Afgan köylülerini burkadan soğutamayacak veya haşhaş üretiminden vazgeçiremeyecek. Kuvvet araçları modern dünyanın problemlerine nüfuz edemez.

Swat vâdisinin turistler için bir kez daha cazip bir yer haline geldiğini, Güney Veziristan'da sükûneti ve İslamabad'ın hâkimiyetini kabul ettiğini tahayyül edin. Kürtlerin ve Arapların mutlu bir şekilde Kerkük'ü paylaştığını hayal edin. Sizin hayatınıza daha ne kadar iyilik katar bu? Niçin umursayasınız ki? Bu gâyeler için oğullarınızın hayatını niçin tehlikeye atasınız? Niçin sizin ödediğiniz vergilerle karşılansın? İşi savaş olanlar bize külahı giydirdiler. Amerika'nın güvenliğinin başka yerlerin güvenliğine bağlı olduğunu anlatıyorlar bize. Saçma bu. Eğer İran İsrail'i bombalarsa – ki bombalamayacaktır – Hindistan'daki küçük işletme sahibine dert midir bu? Kuzey Kore'nin füze fırlatması Seattle'dan ziyade Tokyo ve Seul'un sorundur. Amerika, imparatorluk işinde iyi değil – ve imparatorluk bize iyi gelmiyor. Tüm hayatım boyunca dünyanın en güçlü ordusu bizdeydi ama yine de benim neslim Amerikan gücünün çöküşüne şahit oldu. Doğduğum yıl 1958'de, tek bir donanma tugayı, Lübnan'da bizim tercih ettiğimiz hükümeti dayatabilirdi. Amerikan çeliği, otomobilleri, imâlat sektörü ve teknolojisi son derece gelişmişti. Dünyanın en büyük borç vereniydik. Dünya hâlâ bizim ürettiklerimizi istiyordu. II.Dünya Savaşı'nın kaybedenleri Almanya ve Japonya 60 yıl savunmalarını bize ödettiler. Tasarruflarını fabrikalara ve altyapıya yatırmalarına imkan verdi. Her ikisi de dev ticaret fazlası veriyorlar. Bizim dev ordumuz var. Kim kazandı?

Orduyu saplantı haline getirmemiz, bin yıllık tarihin tabîî kalıntısıdır. Goldman Sachs'ın kuruluşuna kadar, insanlara bahtını değiştirme imkanını, servet yapma şansını veren savaştı. Savaş, bir eşkiyayı efendiye, bir kraliçeyi hizmetçi kıza çevirebilirdi. İşte bu yüzden asker tüccardan daha seksidir. Harp daha az etkin olurken bile sembolizmi gücünü sürdürüyor.

Irak'taki acıklı mâceramız hakkındaki en iyi izahı, Michael Ledeen'den altın yapan Jonah Goldberg'ten duydum: Birleşik Devletler her on yılda bir berbat ve küçük bir ülkeyi alır, sırf şaka yapmadığımızı göstermek için duvara çarpar." Irak'ı sembolik nedenlerle, dünyanın bizden korkması ve bize itaat etmesi ümidiyle, işgal ettik.

Eğer ucuz petrol derdinde olsaydık, Saddam'la anlaşma yapabilir, petrol yataklarını Amerikan petrol şirketlerine açık tuttuğu müddetçe iktidarda kalmasına müsaade ederdik. Ortadoğu'da demokrasi isteseydik, Hamas'ın Filistin'deki serbest seçimlerde elde ettiği başarıyı tanırdık. Irak'ı çetin görünmek için işgal ettik. İşe yaramadı. Yarasaydı bile, savaşa gitmek için budalaca bir neden değil mi?

Batılı ulusların eğitimli seçkinleri bar kavgalarına nadiren karışır. Bizim şiddet tecrübemiz genel olarak Hollywood dolayımıyladır, güçlü orduya sahip olma arzumuz tatbiki olmaktan ziyâde semboliktir. En zengin, en üretken ulus olduğumuz zamanlarda, dünyanın geri kalanının halen bize borçlu olduğu zamanlarda bu lüksü belki karşılayabilirdik. Sovyet tankları Almanya düzlüklerinde yığılı olsaydı, herhalde ona ihtiyacımız olurdu. Ancak bugün, yüzyüze kaldığımız gerçek tehlikelerle askeri araçları kullanarak başa çıkamayız ve hiçbir askeri tehditle yüzyüze olmadığımız halde dev bir ordu için kaynaklarımızı israf etmeye güç yetiremeyiz.

Son 60 yıldır büyük güçler arasında savaş çıkmamasına odaklanarak bin yıllık savaş tarihini göz ardı ettiğim ve iyimser olduğum iddia edilebilir. Büyük bir ordu belki bir sigorta politikası gibidir: Ona hiç ihtiyacınız olmamasını ümit edersiniz fakat gece rahat uyku çekmenize yardımcı olur. Ancak, malın değerinden daha fazla bir harcama yapılmamalı sigortaya. Çin'in Tayvan'ı işgal etmesinden korkuyorsak, Pasifik'teki donanmamızı güçlü tutalım. Nedeni her ne olursa olsun, Belucistan'daki istikrarın refahımız adına iyi olduğuna hükmetmişsek, o halde Özel Kuvvetlerimize Beluci dilini öğretelim. Tüm dünyanın istikrarı, Amerika'nın ulusal güvenliği için hayâtidir varsayımına artık daha fazla güç yetiremeyiz veya yüksek fiyatlı ordumuzla sürdürülemez bir varsayımdır bu.

Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı