Amerika kale direklerini değiştiriyor

 

Bir zamanlar Tahran’da rehine alınan John Limbert şu an Dışişleri Bakanlığı’nda İran işlerinden sorumlu. Limbert, Amerika-İran ilişkisizliğini iyice zora sokan karikatürleri doğru bir şekilde tanımlamıştır. Karikatürlerde, Amerikalılar İranlıları “sinsi, yalancı, fanatik, şiddet yanlısı, akıl sır ermez” bulurken İranlılar da Amerikalıları kabadayı ve sömürücü olmak şurda dursun “kavgacı, kibirli, tanrısız, ahlaksız, maddeci, hesapçı” bulurlar.

Yeryüzündeki en yaralı ve en kışkırtıcı ilişkinin Sıfır Noktası’dır bu. Kışkırtıcı çünkü İran ve ABD, buzlar bir kez çözüldüğünde üzerinde anlaşabilecekleri pek çok şeyleri olan gayri tabiî düşmanlardır. Köprü kurucu Limbert, hayatının yarısını bu mesajı verebilmek için harcadı. Bir türlü ulaşmadı. Zehirleyici tarih ve zehirden kazanç sağlayanlar yolunu kesiyor.

Güvensizliğin başka bir resmi için alın size İran’ın düşük düzeyde zenginleştirilmiş uranyumuyla ilgili Brezilya-Türkiye takas anlaşması, ABD’nin bu anlaşmaya gösterdiği hırçın tepki ve Obama yönetiminin liderliğindeki Büyük Güçlerin başarısızlıkta mesafe kat etme azmi.

Obama’nın İran hakkında yeni baştan düşünmeye hazır olduğuna inanıyordum. Hazır görünmüyor. Başkanlar, büyük dış politika inisiyatiflerine liderlik etmelidir, iç siyasi mülahazalar, eldeki vakada bir seçim yılında Capitol Hill’de akkor haline gelmiş İran öfkesi, onu korkutmamalıdır. Buna daha sonra değineceğiz ama şimdi önce bir Brezilya ve Türkiye liderlerinin Tahran’daki kazanımına, bu kazanımın önceki Amerikan takas anlaşmasıyla olan ilgisine ve güç ekseni değişimi yaşayan bir dünyada tüm bunların bize ne anlattığına soğuk bir bakış atalım.

Son söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Brezilya ve Türkiye, yükselen batı sonrası dünyayı temsil etmektedirler. Yükselmeye devam edecek; dolayısıyla da Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Brezilya ve Türkiye’nin “samimi çabalarını” över gibi yapıp öldürme meraklısı olmamalıdır.

Batının İran nükleer programı gibi küresel meselelere çözüm dayatma kudreti azalmıştır. Müslüman ülkelerde neticesiz iki savaşa girişen ABD bir üçüncüsünü taşıyamaz. 21. Yüzyılın ilk on yılı, Amerikan gücünün sınırlarını çizmiştir: Büyük bir güçtür ama tâyin edici değildir artık.

Çay Partisinin kurtlara havlamakla meşgul bağnazları dâhil pek çok Amerikalı bu duruma kızgın. Öğrenecekler: Gerçek gerçektir.

Gerçeklerden bahsederken biraz teknik konuşmak durumundayım. İran, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu gözetimi altında yüzde 5 oranında uranyum zenginleştiriyor. Şayet İran bir nükleer bomba imâl edecekse, bomba imâli için zenginleştireceği uranyum işte bu uranyumdur. Geçen Ekim ayında Cenevre’de yapılan Amerikan takas anlaşmasının ardındaki fikir, güven inşa etmek için bu uranyum külçesini İran dışına çıkarmak, müzakere için biraz alan açmak ve bu materyali ortadan kaldırmaktı. Bunun karşılığında İran, Tahran’daki tıbbi araştırma reaktörü için uranyum yakıt çubuğu alacaktı. Pazar yeri âdetini yerine getiren İran, “evet, belki, hayır” diyerek Obama’yı çileden çıkardı. İran şimdi kendi topraklarında UAEK gözetiminde bulunan düşük düzey zenginleştirilmiş uranyumu aşamalı olarak takas mahalline sevkedip eşzamanlı olarak yakıt çubukları almak istiyordu. Obama, unut gitsin dedi.

Türkiye ve Brezilya, Ekim ayında yapılan takas anlaşmasının kilit unsurlarını iade etti. Buna göre: 1.200 kg düşük düzey zenginleştirilmiş uranyum tek yüklemeyle Türkiye’ye sevkedilerek İran dışına çıkarılacak ve İran’ın uranyumu emanete vermesiyle yakıt çubuklarını alması arasında bir yıl zaman aralığı olacak (daha kapsamlı müzakerelerin başlaması için elzem olan bir süredir).

Peki, Amerika’nın tepkisi ne oldu? İran’a karşı BM’de (“felç edici” değilse de) “güçlü müeyyidelerin” peşine düşmek, Ekim ayındaki takas anlaşmasında yer almamış bir şartta yani zenginleştirme çalışmalarını askıya almasında ısrarcı olmak (aslında Bush doktrininden özlü bir Obama kopuşuydu bu).

Obama, şöyle söyleyebildi: “Baskı işe yarıyor! İran, BM’in yeni müeyyideleri arefesinde göz kırptı. Teklifimize geri geldi. İran’ın geçmişteki hilelerine bakarak ihtiyatlı olmalıyız ama bu bir ilerlemedir. Tecrit, İran’ın sertlik yanlılarına yarıyor.”

Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu kızgın. Şaşılacak bir şey yok bunda. Obama ve Amerikalı yetkililerin takas anlaşmasını canlandırması için bu yılın başlarında Türkiye’yi cesaretlendirdiğini söylüyor ki inanıyorum ona: “Bizden yapmamızı istedikleri şey takası gerçekleştirmesi için İran’a güven vermekti. Görevimizi yaptık” dedi.

Evet, Türkiye görevini yaptı. Biliyorum, 1.200 kg uranyum, İran’ın geçen Ekim ayında elinde bulunan düşük düzey zenginleştirilmiş uranyumun daha az bir kısmını temsil ediyor ve yakıt çubukları, emanetteki uranyumun (LEU) dönüştürülmesinden mi elde edilecek belli değil. Fakat yalancı İranlılarla kabadayı Amerikalılar arasında küresel güvenlik lehine nârin bir köprü inşa etmeye çalışmanızın yanında küçük patates hükmünde kalır.

Fransız ve Çinli tepkilerinin – ihtiyatlı destek – anlamı vardı. Amerikan tepkisinin ise hiçbir anlamı yoktu veya güçlü Kongre baskısıyla “ezici” müeyyideler ışığında bir anlamı oldu. Müeyyidelerin artırılması, İran’ın nükleer tavrını değiştirmeyecektir; müzakereler ise değiştirebilir. Amerika’nın dikleşmesinin, hesaplı bir hamle (gambit) olduğunu ümit edebilirim ancak.

Obama geçen yıl BM’de sorumlulukların paylaşıldığı yeni bir dönem çağrısı yapmış, “birlikte, eski ayrılıkları gideren yeni koalisyonlar inşa edebiliriz” demişti. Türkiye ve Brezilya cevap verdiler—ve ağızlarının payını aldılar. Obama ancak kendi aydınlık sözlerinin içi boş görünmelerini sağladı.


Kaynak: New York Times
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı