Amerika için sıradaki tehlike: Kaynak savaşları

Dünya korkunç, büyük ve ani değişiklikler nedeniyle çalkalanırken, Amerikalıların dikkatlerini ne yöne çevirmeleri gerektiğini söyleyebilmek zor. Bundan sadece birkaç ay önce bizi endişelendiren en önemli şeyler zalim bir Rusya, dik kafalı bir İran ve hırslı bir Çin’di. Bugün ise Mezopotamya’da küçük bir tutucu devlet, çöken bir Libya, harap edilmiş bir Gazze, Orta Amerika’dan çocuk mülteciler ve Afrika’da bir Ebola salgını ile yüzleşmekteyiz.

Aniden karşımıza çıkan böyle küresel kriz anlarında, genellikle görünen hengâmenin altında gizli bir tehlike saklıdır. Uzun vadede mücadele etmemiz gereken tehditleri görmemizi engelleyerek, tüm dikkatimizi bu geçici krizlere odaklamamıza neden olur. Yine de aniden ortaya çıkan böyle olağanüstü durumlar bize hazırlıksız olmanın ne kadar tehlikeli olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Böyle dönemler, gelecekte ne çeşit “tehdit matrisleri” ile karşılaşacağımız ve benzer krizleri engellemek için neler yapabileceğimiz ile ilgili bir an durup düşünmek için en ideal zamanlardır.

Modern tarih boyunca bir devlet için en önemli tehdit bir diğer devlet olmuştur. Ukrayna’da da gördüğümüz üzere, devletlerarası çatışma hala mevcut olsa da, gittikçe seyrekleşmektedir. Günümüzün güvenlik tehditleri daha çok “devlet dışı aktörler”den kaynaklanmaktadır. Bu “devlet dışı aktörler” düzenli ordu kurmak, sınırları savunmak ya da iyi planlanmış ve idare edilmiş askeri operasyonlar gibi amaçları olmayan uluslar üstü güçlerden meydana gelmektedir. Bunun en önemli örnekleri; El Kaide, Boko Haram, El Şebab ve şimdi de, Orta Doğu’nun Ürdün büyüklüğündeki bir alanına el koyan, köktenci silahlı örgüt (Irak Şam) İslam Devleti’dir.

Bu son tehdidin farkına varmakta biraz geç kaldık. Bunun nedeni, kısmen de olsa, dünyada daha önce karşılaşılmış olunan bir tehdidin farkına varmanın, yeni bir tehditten çok daha kolay mümkün olması ilgili. Günümüzden yıllar, belki on yıllar sonra, şimdi karşı karşıya geldiğimiz tehditler mazide kalacak. Peki ya onların yerini ne alacak?

Küreselleşme ve ulusların birbirine bağımlılığının gittikçe artması toprak savaşlarını neredeyse yok olma aşamasına getirmiştir. Günümüz insanı daha önce de -istikrarsız bir şekilde- yaptığı gibi din için savaşmaktadır. Fakat bu dönem de geçecek. Eğer 21. yüzyılda savaşlar yeniden kızışırsa, büyük olasılıkla bu savaşlar “kaynak savaşları” olacak. İnsanlar gıda, su ve enerji için savaşacaklar.

Kaynaklar için savaşmak oldukça yeni bir durum olsa da, bu tür savaşlar yaygınlaşacak ve yoğunlaşacaktır. Bunun en önemli sebeplerinden biri hayat standartlarındaki artıştır. Asya ve Afrika’da yoksulluk yaşayan çok sayıda insan daha iyi koşullarda yaşamak isteyecektir. Bu da daha çok tüketecekleri anlamına gelmektedir.

Bir diğer yapısal etken ise iklim değişikliğidir. İklim değişikliği yiyeceklere, suya ve enerjiye bağımlı olan insanlığın birbirlerine olan bağlarına ciddi bir şekilde zarar verecektir. Bu durum ulusların kaderini şekillendirecektir. Kaçınılmaz bir şekilde, bazı ulusları diğerlerine düşman edecektir.

İçinde bulunduğumuz yüzyılın temel güvenlik problemi bu çatışmadan kaynaklanacaktır: yiyecek, su ve enerji talebindeki artışın iklim değişikliği nedeniyle yaşanan kıtlıkla aynı döneme denk gelmesi…

Amerika’nın bu yeni dünyada bir “kaynak savaşı”na sürüklenmeyeceğinin garantisini kim verebilir ki? Biz, gıda yardım programlarımızı yeniden tasavvur etmek ve böylelikle Amerika’daki tarımsal işletmeler ve nakliye firmaları yerine diğer ülkelerdeki çiftçilere yardım etmek gibi dışarıdan müdahalelerde bulunabiliriz. Doğru çözüm ise çok yakınımızda. Biz de dâhil tüm uluslar, yönetebileceğimizden daha fazla gıda, su ve enerji kullanmamalıyız. Yabancı kaynaklara olan bağımlılığımızı azaltmak ve elimizde mevcut olanların daha sürdürebilir bir şekilde kullanımı çevresel sorunlar kadar acil bir meseledir.

Son birkaç yıldır, Amerikalılar güvenlik tehditlerinin artık rakip devletlerden çok silahlı örgütler ve isyancılardan kaynaklandığını öğrendiler. Fakat bunun bir zihniyet değişikliği haline gelmesi bizim için oldukça uzun sürdü. Bu yeni tehdidi iş işten geçip başımıza gelene kadar fark edemedik. Şimdi ufkumuzu genişletmenin ve gelecekteki tehditleri farkına varmanın zamanıdır.

Gelecekteki çatışmaların nedeninin silahlar yerine kaynaklar olduğu üzerine düşünmek ulusal güvenliğin doğası hakkında da kafa yormayı gerektirir. Her an karşımıza çıkabilecek olan tehditlere karşı hazırlık yapmak Amerikan karakterine ve belki de genel olarak insan psikolojisine karşı durur. Yine de eğer şimdi gıda-su-enerji üçgenini gündeme getirmeyi başaramazsak, torunlarımızın bizden çok daha problemli bir dünyada yaşayacaklarını garanti etmiş oluruz.


Üstteki fotoğraf 20 Temmuz 2011’de tamamen suyla dolu olan Oroville Gölü’nün üzerinden geçen Enterprise Köprüsü’nü göstermektedir. İkinci fotoğraf ise bu yıl 19 Ağustos’ta çekilmiş; üç yıl sonra göl, ciddi kuraklık nedeniyle neredeyse tamamen kurumuş.

 

Stephen Kinzer Brown Üniversitesi Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü’nde konuk araştırmacıdır. Twitter’dan @stephenkinzer hesabından takip edilebilir.

Dünya Bülteni için çeviren: Cansu Gürkan