Altıncı Savaş

Yemen hükümeti ve ülkenin kuzeyindeki Husi savaşçıları arasında beş yıldan beri yer yer patlak veren savaş nihayet S. Arabistan sınırlarına dayandı. Yemen hükümetinin yaklaşık bir yıllık kırılgan sükûnet döneminden sonra Ağustos'ta çatışmaları yeniden başlatmasıyla çatışma gitgide tırmanıyor. Niyeti hakkında şüpheye yer vermeyen Yemen hükümeti mevcut askeri operasyona "Yanmış Toprak Harekâtı" adını veriyor: Çatışma, binlerce iç mülteci doğurdu ve Husi isyancıların üssü olan kuzeydeki Sadaa'ya doğru yayıldı.

4 Kasım'da başlayan son çatışmalar bizzat ihtilafın kendisinde olduğu gibi çatışan ve çelişen haberlerin yarattığı sis perdesi içinde kaldı. Husiler, Sadaa üzerine yandan taarruz etmek maksadıyla S. Arabistan topraklarını kullanan Yemen ordusunun yinelenen saldırılarına cevap verdiklerini iddia ediyorlar. S. Arabistan ise Yemenli isyancıların tecavüzlerine cevap verdiğini söylüyor ve her iki taraf da ilk ateşi diğer tarafın açtığını ifade ediyor.

Fakat olayların sırası nasıl olursa olsun, çarpışmalar dağınık ve bulanık gerilla savaşının tırmandığının alametidir ve başladığı 2004 yılından bu yana dahli olan oyuncuların sayısı arttı. Suudiler güney sınırına daha fazla asker kaydırdılar ve Husi savaşçılarını mânalı bir şekilde Yemen'e doğru sürmek için havadan ve karadan saldırı düzenlediler. Sınırlı bir müdahaleydi bu ve Suudi iddiasına göre sınırın kendi topraklarında kalan kesiminde harekât düzenlendi; fakat arbedeye iştirak eden Suudilerin kendilerini öyle kolayca kurtarabilecekleri şüpheli.

Çatışmanın dallı budaklı kökeni çağdaş Yemen tarihinin derinliklerine uzanıyor. İlk askeri komutanları Hüseyin Bedr el Din el Husi'nin ardından isyancı bu grup Husi olarak anılmaya başlandı. Hüseyin Bedr el Din el Husi, 2004 yılı Eylül ayında çatışmanın ilk turunda hükümet güçleri tarafından öldürülmüştü. Eski bir milletvekili olan el Husi, Sanaa ve Sadaa arasında bulunan Hus şehrinde ilimle meşgul bir ailenin ferdiydi.

Husi ailesi, kuzey Yemen'deki pek çokları gibi Zeydî idi – Zeydîlik Şia'nın bir koludur fakat İran'daki Oniki İmam Şiiliğine çok fazla benzemez. Yemen'deki âlimlerin pek çoğu Zeydîlik'e Sünni İslam'ın "beşinci mezhebi" nazarıyla bakarlar ve Yemen'de Zeydîler ve diğer Sünniler arasında geleneksel olarak çok az ihtilaf vardır.

Zeydîlerin Yemen'de Yahya bin Hüseyin'in Yemen'e geldiği M.S. 893 yıllarına kadar geri giden uzun ve güçlü bir siyasi gelenekleri vardır. Onun kurduğu siyasi ve dini kurum 1962 devrimine ve müteakip sekiz yıllık iç savaşta kadar çeşitli şekillerde varlığını sürdürmüştür. 1.000 yıllık imâmet makamı böylece sona ermiştir. Sadaa, cumhuriyetçi güçlere teslim olan son bölgeydi ve sadâkatinin bedelini halen ödediğini söyleyen pek çokları vardır.

Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih ve önde gelen çok sayıdaki diğer şahsiyetler Zeydi'dir. Ancak bu siyasi mensûbiyetten ziyâde kültürel ve geleneksel bir kimliktir. Ortaya çıkan ayrım Hâşimiler -peygamber soyundan olanlar- ve gayri Hâşimiler arasındadır. Devrim sonrası Yemen'inde Hâşimiler –Yemen'in yönetici sınıfıydılar- iktidardan uzak tutuldular ve pek çokları faal ayrımcılığın mağduru olduğunu iddia etmektedir.

Gayri Hâşimi bir zeyd'i olan Salih, Yemen halen Zeydi hukukuna göre yönetiliyor olsaydı yönetmeye ehil sayılmayacaktı. Son iktisâdi ve siyasi zorlukların imâmet adına tarih dışı bir nostalji yarattığı ülkede dini söyleme yedirilmiş bir isyana karşı gösterilen hassasiyeti açıklamaya yardım eder bu.

Husiler çatışmayı târiflendirirken dini tâbirleri kullanıyorlar özellikle de yüklü bir terim olan hurûc'u. Hurûc, Zeyd'i bağlamda adaletsiz yöneticiye karşı ayaklanmayı ifade eder. Fakat isyanın kökenleri hassaten dini değil: Daha ziyâde, siyasetin hizmetine koşulmuş bir teoloji vakasıdır.

Böl-yönet yaklaşımı, farklı hizipleri birbirine karşı kullanan Salih'in gözde yöntemiydi. Yemen hükümeti Saada'da Vahhabi benzeri selefi grupları desteklemiş ve bölgedeki sabit Zeydî güç merkezini dengelemek adına, onlara mâli destek vermesi için Suudileri yüreklendirmişti. İki taraf 1990'lar boyunca çatıştı, selefiler Zeydî türbeleri yıktı ve Zeydî gençliği kendi yanlarına çekmeye çalıştı. Zeydîler ise mahalli desteği coşturmaya ayarlı bir dizi teolojik metinler yayınlayarak cevap verdi; bu arada, dini eğitimi askeri eğitimle meczetmiş bir gençlik örgütü kurdular.

Husiler kendilerini taarruz altındaki ve kültürel imha tehlikesiyle karşı karşıya bir cemaatin devlet ve mahalli selefilerin ittifakından neşet eden çifte tehlikeyle yüzyüze kalmış bir savunucusu olarak görmektedir. Ancak tüm tarafların dini söylemlerine rağmen, Husiler esasen mahalli Saada siyasetinin güdümündeki bir gruptur. Şikayetleri arasında hükümetin kasıtlı ihmali dedikleri şey de var: Sanaa'daki rejimin, Hâşimilere artık Yemen'in hâkimleri olmadıklarını anlatmanın bir yolu olarak Zeydî iktidarının geleneksel tahtına burun kıvırıp Sadaa'nın ihtiyaçlarını gayretle ihmal ettiğini iddia ediyorlar.

2004 yılında, paramiliter güçler arasında 20 yıl sürmüş dönemsel çatışmalar, hükümetin aynı yılın Haziran ayında Hüseyin el Husi'yi tutuklama teşebbüsüyle birlikte açık savaşa dönüştü. Çatışmanın ilk turu hayatını kaybettiği Eylül ayında sona erdi.

O tarihten sonra beş tur çatışma yaşandı ve savaşın müzmin doğası, sürekliliğini sağlamak için çarpan etkili gerekçeler üretti. Çatışma artık 2004 yılında Hüseyin el Husi'yi destekleyen Zeydî ve Hâşimi grubun ötesine de geçip devlet güçlerinin hırçın muamelesine, evlerin ve ekinlerin imha edilmesine tepki olarak Husi davasına gönül veren Saada'daki pek çok aşireti ve civar vilayetleri de ihtiva ediyor.

Yıkımın büyük bir çoğunluğu kasıtsızdı ama devlet güçleri hedef ayrımı gözetmeksizin ateş açtı. Daha önce üç tarafı –devlet ve selefi müttefikleri ile Husiler- olan bir savaşın daha da karmaşık bir hale gelmesi demek bu. Aşiretler ve diğer gruplar her iki tarafta savaşıyorlar. Husileri destekleyenlerin pek çoğu bunu Zeydî teolojisine veya doktrinine yakınlık duymalarından dolayı yapmıyor: Altı turluk savaştan sonra, devletin çeşitli askeri harekâtları, daha fazla sayıda düşman türetti.

Cumhurbaşkanı Salih 2008 yılında tek taraflı ateşkes ilan etti. Ateşkes, şu an Hüseyin el Husi'nin küçük kardeşi Abdulmelik el Husi'nin liderliğinden isyancıları mağlup etme teşebbüsüyle Yanık Toprak Harekâtı'nın başlatıldığı Ağustos ayında sona erdi. Devletin Sadaa isyanını bastırmada daha önce kaydettiği başarısızlıkların ülkenin güneyinde ayrılıkçı unsurları güçlendireceği kaygısı son çatışmaların başlamasında hiç değilse kısmen etkili oldu. Kesin yenilgiye uğratacak bir darbe indirme arzusu bu zamana kadar yaşanılan en sert savaşa yol açtı ve devlet güçleri züpheli Husi hedeflerine günlük olarak bomba yağdırdı.

Dış yorumcular çatışmayı İran ve S.Arabistan'la yarışa sokan bir uydu savaşı olarak tanımlamaya başladılar ve Yemen hükümeti Husilerin İran ve Hizbullah dâhil, bölgedeki Şiiler tarafından desteklendiği iddia etti. Fakat Yemen hükümeti, sanki devlete karşı tüm tehditler birbirleri arasında ahenk içindeymiş gibi, Husileri aynı zamanda hem el Kaide'ye hem de Güney Yemen'deki ayrılıkçılara bağlamaya kalktı.

Problemin bir kısmı da şudur ki Yemen hükümeti uluslararası câmianın dikkatini (ve yardımını) çekmek için problemi daha büyük bölgesel yahut Amerikan kaygılarına bağlaması gerektiğini öğrenmiş. Yemen, bu amaç doğrultusunda, Husi destekçilerini el Kaide'yle karıştırıyor, her ikisinin üyelerini aranan teröristler olarak tek bir listede anarak iki grup arasındaki ayrım hatlarını bulanıklaştırıyor. Yemen hükümetinin inancına göre bu taktik, el Kaide'ye darbe kisvesi altında Husilere karşı savaşı sürdürmesine imkan verecektir.

Yemen hükümeti, Husilerin iddia olunan uluslararası bağlantılarına oynayarak ve de Zeydîlik ve Oniki İmam Şia'sı arasındaki geleneksel farklılıkları perdeleyerek güney sınırında yükselen Şii tehdidine yönelik Suudi korkularının kapısını da tıklattı. Ancak doğrudan İran desteğinin mevcut olduğuna dair halen sağlam deliller sağlayabilmiş değil. Bunun yerine, Sadaa'daki savaş – bölgesel değil yerel bir savaştır – İran ve S. Arabistan'ın karşılıklı olarak birbirlerine vuracakları bir söylemsel sopaya dönüşüyor.

Beş yıl süren çatışmalardan sonra askeri çözümün olmadığı âşikardır; S.Arabistan'ın dahli bile savaşı sonlandırmayacak aksine uzatacaktır. Nüfuzu çatışmanın rengini çoktan değiştirdi: Dış müdahale hayaleti, yerek aktörlerin yalnızca savaşa daha fazla iştirak etmesine yol açacaktır. Nihâi ve kesin bir uzlaşma artık daha önce olmadığı kadar uzakta görünüyor.


Dünya Bülteni için çeviren: Princeton Üniversitesi'nde Yakındoğu Çalışmaları üzerine doktora öğrencisi.

Kaynak: Avustralya'da yayınlanan The National gazetesi.