Almanya avro krizinin üstesinden gelemez

Avrupa, ortalama Amerikalının ekonomik hayatından uzakta gibi görünse de avro bölgesinin kaderi ağırlıklı olarak ABD ekonomisine bağlıdır. Emeklilik fonları Güney Avrupa ülkelerinin bastığı tahvillere yatırılırken, bankalar ve sigorta şirketleri de yatırımcıları iflastan koruyan büyük çaplı kredi temerrüt swaplarının altına imza attılar.

Başkan Obama, avro bölgesinin güneyindeki ulusların borçlarına ortak olsun diye Almanya’yı zorluyor ancak o ve diğerleri böyle yaparak can alıcı bazı gerçekleri gözden kaçırıyorlar.

Avro bölgesini düzenleyen Maastricht Anlaşmasına göre böylesi bir kurtarma hukuk dışıdır. Bu anlaşma hukuk metni olduğundan dolayı bir kurtarma operasyonu Alman Anayasa Mahkemesi tarafından reddedilecektir.

Dahası, bir kurtarma operasyonunun ekonomik anlamı yoktur ve durumu daha da kötüleştirmesi muhtemeldir. Bu tür projeler, Pazar ekonomisinin kurucu ilkelerinden olan yükümlülük ilkesini ihlal etmektedir; bu ilkeye göre, borç verecekleri tarafları seçmek, kredi verenin sorumluluğundadır. Eğer borçlular geri ödeme yapamazlarsa, kayıpları kredi veren üstlenir.

Yükümlülük ilkesinden vazgeçtiğimiz takdirde, Avrupa Pazar ekonomisi en önemli tahsis/dağıtım erdemini yitirecektir: Yatırım fırsatlarının kredi verenlerce dikkatli bir şekilde seçimi. Önceki nesillerin meşakkatle yaptığı sermaye tasarruflarını havaya saçıp israf etmiş oluruz. Dünyanın en başarılı kapitalist ulusunun başkanının bunu nasıl görmezlikten geldiğine şaşırıyorum.

Avrupa devletleri arasında sistematik bir risk paylaşımı olmayacağı anlamını taşımaz bu. Fakat bunun olması için de söz konusu ülkeler ortak bir ulus inşa etmeli, ortak anayasa, ortak bir hukuki üst yapı oluşturmalı, hukuka riayeti sağlamak için güç tekeli oluşturmalı ve dış savunma için ortak bir ordu kurmalıdırlar.

Aksi takdirde, tahsis/dağıtım projelerinin yarattığı merkezkaç kuvvetleri dengeleyecek hiçbir şey olmaz ve kaçınılmaz olarak da Avrupa kıtasının istikrarını tehdit edecek siyasi patlamalar yaşanır. Avrupa Birliği uzun bir istikrar dönemi geçirdi çünkü bölgeler arası ölçekli tahsislerden sakındı. Avrupa Birleşik Devletlerini kurmaksızın geliri veya borcu yeniden tahsis ettiğimiz takdirde bu dönem sona erecektir.

Maalesef bu şartların hiçbirisi de bugünün Avrupa’sında karşılanmış değil ve görünür gelecekte de karşılanacak değildir zira avro bölgesi ülkeleri, en başta Fransa, egemenlikten vazgeçmeye gönülsüzler.

19.yüzyılda ABD’nin ispatladığı üzere bir Avrupa ulusu bile borcu sosyalleştirmemelidir.

Hazine Bakanı Alexander Hamilton, devrim savaşından sonra ABD’nin savaş borcunu sosyalleştirdiğinde bir benzerinin gelecekte de olacağı beklentisini uyandırdı ve eyaletleri daha fazla borçlanmaya itti. Bu ise 19. Yüzyılda genç Amerikan ulusunun istikrarını ciddi şekilde tehdit eden siyasi gerilimlere yol açtı.

Sosyalleştirme/borcun devletçe üstlenilmesi yükünden kurtulması için 1830 ve 40’larda sekiz eyaletin iflas tecrübesi gerekti. Bugün hiç kimse California’yı kurtarmaktan bahsetmez; üstelik California iflasın eşiğindedir ama kendi çözümlerini bulması da beklenmektedir.

Kurtarmalara yöneltilen eleştiri, kriz darbesi yemiş Güney Avrupa ülkelerine acil yardım sunmaktan imtina etme anlamına gelmez. İflastan sakınmak amacıyla yardım etmek tehlikeliyken, ağır olmayan krizlerin üstesinden gelmenin haklı gerekçesi vardır. Uluslararası bir düşünce kuruluşu olan Avrupa Ekonomik Danışma Grubu – borç vadesine ve aşırı kayıpların sosyalizasyonuna göre yapılmış tercihli temerrütlerle - bir krizin ilk iki yılında nakit yardımı yapılmasını önerdi.

Avrupa’nın rekabetçiliği en az üyelerine cömert nakit yardımının beşinci yılına girdik hâlbuki. Avrupa Merkez Bankası 2007 yılı sonlarından beri TARGET kredisi olarak da bilinen uluslararası yeniden finans kredisini çekirdek avro ülkelerinden çevreye kaydırarak yardım etti ki Alman Bundesbank’ın katkısı 874 milyar dolardı. Yunanistan ve Portekiz’in tüm câri açıkları bu şekilde finanse edildi.

Bundan başka, Avrupa Merkez Bankası 2010 Mayısı’ndan beri 250 milyar dolar devlet tahvili satın aldı; ayrıca IMF yardımı dâhil kurtarma programlarından 500 milyar dolar geldi. Avrupa’nın iki kurtarma fonunu da ilave ettiğinizde elinizde 2.63 trilyon dolarınız olur.

Eleştirmenlerin Almanya’ya daha fazla risk üstlenmesini söylemeleri haksızlıktır. İrlanda, İtalya, Portekiz ve İspanya iflas edip hiç geri ödeme yapmadıkları takdirde Almanya 899 milyar dolar kaybedecektir. Avro başarısız olduğu takdirde, Almanya 1.35 trilyon dolar kaybedecektir ki Almanya GSMH’sının yüzde 40’ına tekabül etmektedir.

ABD başka ülkerlere yardım ederek hiç benzer bir riskin altına girdi mi?

Bazı eleştirmenler, Marshall Planı’ndan istifade eden Almanya’nın benzer bir kurtarma çabasını Avrupa’ya karşı göstermesi gerektiğini savunuyorlar. Bu eleştirmenler sayılara bakmalıdırlar.

TARGET kredisi, Avrupa Merkez Bankası’nın tahvil satın alması ve borç moratoryumu sonrasında kesinti yapılması gibi yardım çabalarıyla Yunanistan’a 575 milyar dolar verildi (veya vaad edildi). Almanya’nın minnettar olduğu Marshall Planı’yla bunu bir kıyaslayın. Dört yıl boyunca GSMH’sının yüzde 0.5’i veya toplamda yüzde 2’si kadar yardım almıştı. Bu oranları Yunanistan’a uyguladığınızda bugün 5 milyar dolar eder.

Başka bir ifadeyle, Yunanistan sarsıcı şekilde 115 Marshall yardımı almıştır; bunun 29’u Almanya tarafından verilmiştir. Ama gelin görün ki durum iyileşmiş de değil. Sayın Obama, bu kadarı niçin yeterli değil?

Kaynak: New York Times

Yazar hakkında: Ifo Enstitüsü başkanı; Münih Üniversitesi Ekonomik Çalışmalar Enstitüsü Müdürü.

Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı