Alayınıza 'Van minüt'


Diyelim ki, Milli Takımımız dünya kupasında son dakika golüyle kupaya ulaşıyor. Ne yaparsınız?

Kaç kez izlersiniz o golü hiç bıkmadan?

Veya…

Diyelim ki, şampiyonlar liginde şampiyon oldu tuttuğunuz takım.

Hangi takımı tutuyorsanız artık; Fener, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor…

Fark etmez.

Önemli olan, daha önce hiç yaşamadığınız bir duyguyu, son dakika golüyle yaşamak.

Hiç usanmadan kaç kez izlersiniz o golü?

Benim için de böylesine bir goldü Sayın Başbakanımızın Davos'ta Şimon Peres'in şahsında çocuk katliamcılarına attığı gol.

Kupayı kazandıran gole nasıl olağanüstü bir coşkuyla "goool" diye bağırılır, öylesine haykırmak istedim:

"Van minüt!.."

O gece, o an bağırmasam, ciğerime dolan sevincin baskısını atmasam boğulacaktım.

Çıktım sokağa, bastım kaza; doğru havaalanına.

Yol boyunca hançeremi çatlatırcasına haykırdım:

"Van minüt!.. Van minüt!.. Van minüt!.."

İsrail terör rejiminin bütün yalanlarına…

Hem Filistinli çocukları öldürüp, hem de "Çocuklarını bize öldürtüyorlar…" yollu saçmalıkları dillendiren küstahlıklarına…

"Çocuk öldürmenin hiçbir gerekçesi olamaz; yeryüzünde hiçbir vicdan, hiçbir din, hiçbir hukuk, hiçbir felsefe çocukların öldürülmesine sessiz kalamaz…" şeklinde sesini yükseltenlere "anti-semit" yaftasını vurmalarına…

Siyonist Irgun çetesinin Nisan 48'deki Deir Yasin katliamına…

Temmuz 48'deki Lida, Tantaura, El Tira ve Hayfa katliamına…

Ekim 48'deki Safsaf ve Davayima Köyü katliamına…

Ekim 53'de Ariel Şaron öncülüğündeki Kibya Köyü katliamına…

Kasım 56'daki Samu katliamına…

Şubat 70'deki Abu Za'abel katliamına…

Nisan 70'de, okul bombalamak suretiyle 46 çocuğu katlettikleri Sha'a eyaleti katliamından, 82'deki Sabra ve Şatilla katliamına…

Ekim 90'daki Kudüs katliamından 2002'deki Cenin katliamına…

Ve, en son olarak da Gazze katliamına…

Hulasa, tarih boyunca yaptıkları bütün katliamları kendini savunma veya var olma hakkı şeklinde gösterme tezviratına, one minute, diye diye havaalanına yaklaştım.

Yaklaştım dedimse, en fazla 3-5 kilometre kadar.

Zaten daha fazla yaklaşmanın imkanı yoktu; herkes kontak kapatmış, trafik durmuştu.

Gece yarısı kundaktaki çocuğuyla gelen kadınlar…

Aksakallı ihtiyarlar…

Delikanlılar…

Hepsinde müthiş bir heyecan, coşku ve gurur vardı.

Açık saçlılar, başörtülüler kol kola, omuz omuza aynı heyecanı terennüm ediyorlardı.

Türküler, Filistin marşları, tekbirler, sloganlar yükseliyordu her bir arabadan.

Yerde iki boş bira kutusu gördüm sonra.

Döndüm baktım; bir aracın içinde bira içiyorlardı ama her hallerinden bu coşkuya katılmak için geldikleri belliydi.

Demek ki, binlerce aracın arasında böyleleri de vardı.

Üstelik bira içtiklerini zerre miskali saklamıyorlar, dahası, bira boşlarını yere atacak kadar "dışavurumcu" bir halden sakınmıyorlardı.

İnanın kimse onlardan rahatsız olmadı. Hatta rahatsız olurlar düşüncesiyle gözlerini kaçıranlar bile oldu…

Bu milletin zulme, çocuk katliamına karşı birlikteliğini; zalime karşı mazlumdan yana tavır alma hassasiyetini yansıtan bu güzel örnek karşısında "mahalle baskısı" lafazanlıklarıyla sarhoş olanlara da haykırmak istedim: "Van minüt!..."

Çocukları yakanlara bir çift laf söylenmesine bile tahammül edemeyen "moderatörler"…

Irak tezkeresine geçit vermeyen Meclis kararının ardından, ABD şimdi bizi parçalayacak diye ağlaşan "medyatörler"…

Çocuk yakanları değil de, çocukları savunanları suçlayan, "Türkiye Türklere bırakılmayacak kadar önemlidir…" zihniyetine sahip "oynaktörler"…

Alayınıza "van minüt" ulan, alayınıza "van minüt"!

Yeni Şafak