AKP karşıtlarının göremedikleri

22 Temmuz seçimlerinden sonra AKP ve politikası ile alakalı çokça yazı yazıldı, tartışmalar oldu, olmaya devam edecek lakin bu tabii bir durumdur, yadırganacak bir şey de yoktur.

Sadece Türkiye’de değil, dünyada da çok yankı buldu seçimler. Özellikle İslam dünyasında çokça tartışılacağa benziyor. Tartışmanın sebeplerini biraz anlamaya çalışmak lazım. Durup dururken bu kadar niye gündeme oturuyor, dünyanın bilhassa İslam dünyasının bu kadar teveccühü niye? AKP ne yapıyor, neyi gündeme taşıyor da bu ilgiyi hak ediyor?

Burada AKP’den ziyade, ona bazı şeyleri atf edenler, çokça öven veya her kötülüğün kaynağı olarak gören problemli, yani yıllarca bazı iddialarda bulunmuş ve fakat sonunda bir ‘başarı’ elde edememiş kişi kurum ve kuruluşların, pisikolojik, toplumsal ve fikri durumlarında sıkıntı var demektir.

Dünyada ve Türkiye’de olup bitenler, bize bazı şeyleri yeniden düşünmemiz gerektiğini, bazı öncelikleri yeniden sıralamamız gerektiğini, bazı takdim- tehirlerde bulunmamız gerektiğini saraheten icbar ediyor. Bizim beşeri tarafımıza ait olan hiçbir şey aynen eskisi gibi tekrarlanamaz, kendini teksir etmenin anlamı da yoktur. Daha büyük ve şumullu bir bakışa ihtiyaç vardır. 

Küresel sermaye ve uluslararası güçler, dünya hakimiyetini kurmak ve devam ettirmek için, her bir ülkede olup bitenleri fazlasıyla takip ediyorlar ve yönlendiriyorlar. Türkiye bu yönüyle tarassut altında, dünyanın gözü üstünde, her attığı adım tüm dünyada etki uyandırıyor. Bu AKP  ile tek başına alakalı değil. Dış politikayı sadece AKP’nin hükümet programı olarak görmek eksiktir.

1990 yılında çöken Rusya ve yerine artık tek kutup olarak ikame edilen yeni dünya nizamı, ABD merkezli ve değişik muhalif bölgesel güçler. Yeni şekil bundan ibarettir. Bu bugün böyledir, yarın kesin olarak değişecek, çünkü emareleri var, yeni oluşumlar var. 10 sene sonra bu tek ve azgın güç şimdiki gibi olamayacak. Bunu iyi bilenler arasında Türkiye var. Çünkü bu gücün ne olduğunu iyi bilir, NATO’nun en iyi müttefikidir. ABD’den sonra NATO’ya en sadık ve en çok NATO adına hizmet eden ülkedir. Almanya, Fransa, Yunanistan vs.. Türkiye kadar hizmet etmemiştir. Kore’de Habeşistan’a kadar asker yollamış ve orada çok kayıp vermiş bir ülke. Tabii ki ABD’yi ve NATO’yu iyi anlayacak, niyetlerini iyi okuyacaktır. İşte bu niyet okuma sonucu ABD Türkiyede cazibesini yitirdi ve sevimsizleşti.

Bu halin Türk siyasetine etkisi fazla oldu. ABD ve ona bağlı siyasi, ekonomik vs. çevreler AKP ye destek verdiler. AB aleni destek verdi. İçerideki despotik sivil ve askeri burokrasiye karşı.

Bu çevreler, acab adı geçen partiyle antlaştılar ve bir mutabakata vardılar, şunlar şunlar yapılacak buna mükabil biz de size destek veririz şeklinde bir antlaşma mı oldu?  Yoksa AKP den başka iktidar olacak ve Türkiyeyi dünyaya açacak yapı olmadığı için bunu kabul etmek zorunda kaldılar ve antlaşarak ne elde edersek kardır diye  mi böyle oldu.  

Komplu teorisyenlierine göre; AKP kendi başına bir siyaset üretemez, hiçbir projesi kendine ait değildir. Sadece bir taşarondur, ABD’nin, AB’nin, çok uluslu şirketlerin, Mason ve Siyonist mihrakların oyuncağıdır. Dahası ülkenin eğemenlik haklarının bir kısmını başka mihraklara devr ediyor. Özelleştirme adına yapılanlar, Türkiyenin sömürgeleşmesine ilk adımdır, ülkede mal-mülk edinenler aslında ülkenin itibarını da satın alıyorlar, itibarsızlaştırıyorlar.

İslam adına yapılan iyileştirmelerdünya sistemin, BOP uygulanmasıdır. Ekonomik hamleleri tamamen İMF’nin direktifleri ve genel mali politikasının fiiliyata geçmesidir. Irak, Afgan, Suriye, Afrika, Balkan, Türk Cumhuriyetleri politikaları tamamen ABD-İsrail, AB- İngiltere siyasetinin iz düşümüdür. Dolayısıyla AKP’nin bağımsız hiçbir siyaseti daha doğrusu varlığı yoktur. Dış dünyanın Türkiye temsilcisidir.

Böyle bakanlar, aslında Türkiye’nin de bağımsız bir ülke olmadığı savunurlar. Onlara göre T:C sadece  emparyalistlerin izni kadar bağımsızdır, kendi başına bir ülke değildir, bu tipler, Türkiye’nin bağımsızlığını istiyorlar. Milli kuvvetler, buna inandıkları için tam bağımsızlık hareketi diye piyasada boy gösteriyorlar.

Tam ve kayıtsız bağımsızlık artık dünyada olamaz, buna ABD de dahildir. Eski alışkanlıklarını ve eski idare biçimlerini mutlak doğru kabul eden tepeden bakmacıların ipleri pazara çıktı ne tür beceriksiz oldukları açıkça ortadadır.

Türkiye’nin ne denli bağımsız olduğu ve bağımlılık veya bağımsızlık ne anlama geldiği ayrıca irdelenmesi gerekir. Bugüne değin ülke bağımsız idi ve AKP bu bağımsızlığı zedeledi deniliyor, tek parti döneminde mi bağımsız idi, harpten yeni çıkmış, hiçbir organı doğru işlemeyen devlet nasıl tam bağımsız olur? Bilinemez. Türkiye yedi düvele karşı bir varoluş göstermiş bunu inkar etmek kimseye bir şey kazandırmaz. Şunu da unutmamak gerekir ki Türkiye müstemleke bir ülke idi de bağımsızlığını kazandı denilemiyeceği aşikardır, bir savaş sürdü ve kaderin cilvesi bugünkü topraklara haps edilmiş bir duruma düştük. İmparatorluktan ulus devlet çıkarmayı marifet saymak açık gözlülüğü de bitti.

Konumuz bu değil sadece değindik ve bazı hatırlatmalarda bulunduk. Vatanı satma edebiyatı her sıkışan ve siyaset üretemeyenlerin kullandığı bir sığınaktır. Aklı başında hiçbir insan bilerek ülkesini satmaz, böyle kansızlığı kimse yapmaz. Ancak söyleyecek sözü olmayan, gidilecek yol- yöntem bilmeyenlerin sığınağıdır, tam bağımsızlık naraları.

DP için de ayni nakaratlar tekrarlanmıştı, ülkenin itibarını düşürdü, askeri tahfif ve tezhif eyledi, ABD’ye Türkiyeyi sattı. Zaman geçtikçe gördük ki Rusyaya ülkeyi angaje etmek isteyenler daha çok ülkeyi başka ülkelere bağımlı kılmaya teşne imişler.

Bağımsızlık varlıkla alakalıdır, varlığınız ne kadar sahici ise bağımsızlığınız da o denli sahicidir. Yoksa aç-açık olan bir ülke ne kadar bağımsız olabilir. Sonra bağımsızlık kimlikle alakalıdır. Sana ait bir kimlik yoksa nasıl bağımsız olursun, batı medeniyetini kıble edinenin bağımsızlık isteme veya telaffuz etme hakları var mıdır?

Türkiye’de bağımsızlık talebinde bulunma hakkı sadece müslümanların hakkıdır, onlar da öyle bir şeyi henüz şekillendirecek kadar kendilerini özgür hisetmiyorlar.

Tekara AKP’ye dönersek, 22 temmuz başarısı aslında biraz bağımsızlık istemeleriyle ilişkilidir. AKP tam bağımsızlık siyaseti gütmüyor fakat şu an pazarlık yapabilme gücüne erişmiş durmdadır. Kiminle pazarlık yapıyor, ABD ile, AB ile, Rusya ile, İran ile, Irak ile. Dahası bir tek devlete de bağımlı kalmıyor. Bunun farkına varmıştır. Ne yazık ki AKP de batılı bir hayatı topluma dayatıyor, biraz adapte edilmiş, biraz ehlileştirilmiş bir batı anlayışı, laik ama lakçi değil. Yani müslümanları da adamdan sayan bir anlayış. Yoksa müslümalığın merkeze oturduğu bir anlayışı asla savunmuyorlar. Bu hususta politikaları sonuç verdi. Kendi becerileri mi? Yoksa rakiplerinin beceriksizliği mi? Bu tartışılabilmelidir.

AKP’nin başarısını iç ve dış diye ikiye ayırmak ve böyle değerlendirmek daha sıhhatli olur knaatindeyim. AKP’nin halkı yanına çekmesi büyük bir başarıdır ve önemsenmelidir.

İÇ SİYASET

AKP içeride halka yaslandı, iç dinamik olarak halkın yanında yer aldı ve halk sandıkta partiyi tekrar iktidara taşıdı. Sosyalleşti, sosyal bir taban oluşturdu, halkın ihtiyaçlarını tesbit etti ve onları gidermenin yollarını aradı. Çok basit bazı yöntemlerle büyük sempati topladı. Mesela, belediyelerin çoğu, ahaliden kullanmadıkları elbiseleri topladı, bir yer tuttu, gene halkın yardımıyla parasız ve Allah rızası için toplanan eski elbiseleri yıkattı, temizletti, ütületti ve ihtiyaç sahiplerine sundu. Her ihtiyaç sahibi çekinmeden çocuğunun elinden tutarak oraya gitti mağazadan alır gibi seçip beğendi ve alıp evine döndü. Ne rencide eden var ve utandıran.

Kartel medya bilhassa CHP ve yandaşları bunu halkın dilenciliği diye takdim ettiler. Ne alaka, bu davranış İslam’ın yardımlaşma esasıdır ve hayırlı bir dayanışmadır. Fakir olup kömür alamayanların evine kömür teslim edilmiştir, bu da hayırlı bir ameldir. Bazı istismarlar su-i istimaller olmuştur, bunlar normal ve insani zaafladır. Şimdilerde yatalak hastalara evinde bakma projeleri vardır, kimsesiz bakıma muhtaçlara evinde bakma. Bu da hayırlı bir iştir. Evin içinde hastanın olması aileyi hem bakmak zahmetinden, külfetinden kurtarır hem de kimsesizler yurduna atmamış olur.

Bunları tek tek saymak gerekmez. Örnekleme yaptık, derdimiz AKP’yi övmek veya partiye yaranmak da değildir. Burada bir şeylere dikkat çekmek istiyorum, halka dayanmanın yolları bunlardır, buna benzer şeylerdir. Ramazanda fakirlere poşet hazırlamak da bunun gibdir. Fakir çocuklara okul yardımında bulunmak, öğrencilere burs vermek..

Demek ki halktan destek almanın ve halkı yanına almanın yolu bu ve benzeri işlerdir. Akşama kadar halk de dur, o zaman halk partisi gibi olursun. Adın halkçı ve fakat sen halkın dışında bir yerlerde gezinirsin. Bu çelişkiyi aklı olan herkes görür ve değerlendirir.

Halkı yanına almanın bir diğer sebebi; halkın dilini konuşmak, onun anladığı gibi meseleyi anlatabilme becerisini göstermektir. Bu bir avamlaşma değildir, tam tersine meseleye vukufiyetin göstegesidir. Hem halkı tanımak hem de meseleyi iyi bilmekle alakalıdır. Girift meseleleri basit anlatabilme büyük bir beceridir ve AKP kadrosu bunu becerebilmiştir. Bazı burunlarından kıl aldırmayan tiplerin mevcudiyeti bu genel anlayışı bozmaz.

CHP ve sol aydın, bu husuta tam bir çelişki içindedir, hem halkçıyız derler, hem halkın diliyle ve aklıyla kafa geçerler. Bu tepeden bakıştan halk çok rahatsız olur, bu tepeden bakışı çoğu İslamcılar da yapar. Halkı aptal yerine koyar, derdini ve davasını anlatma becerisini ve sabrını gösteremez, sonunda peygamberler de böyle dışlandı ve toplum tarafından hakarete uğradılar diye züğürt tesellisine sığınırlar.

Devlet dairelerinde, bilhassa belediyelerde bu çok bariz olarak görülebilen bir farklılıktır. Halkçı bir belediye başkanı ile AKP’li bir bir belediye başkanının halkla ilişkisi ayni değildir. İkisi de belediye başkanıdır, ikisi de halkın oyuyla gelmiştir, fakat halkla içiçelikleri ayrıdır.

Halkı yanına almanın bir başka sebebi; halkın inancıyla barışık olması, o inanca sahiplenmasi, saygı göstermesidir. AKP geldiği yer itibarıyla Anadolu insanıdır, halkın öz bağrından gelmedir. İçlerinde devlet ricali de vardır, o da gerekidir. Fakat geneli itibarıyla bu böyledir. Halkın her kesimine eşit davranmış, bu eşit davranma imtiyaz sahiplerini kızdırmıştır, neden falanca çoban kılıklı heriflerle aynı kefeye konulalım, biz elit tabakayız bizim lehimize bazı ayrıcalıklar olsun derler. İnancına bakmamış uyumunu bakmış, ama imtiyazlı guruh için bu felaket sayılmıştır. Merkez Bankası Başkanlığına atanan Durmuş Yılmaz’a yapılan tenkitler arasında; kenar mahallede oturmak ve ayakkabılarını dışarda çıkarmak gibi bazı absürt anlaytışlar da gördük.

Öazl’a yapılan tenkitlerde de aynı şeyler vardı, köylüler efendi olamaz derler. Köylü her ne kadar milletin efendisi ise de bu kadarı fazla. Hafiza ananın oğlu nasıl Türkiye Başbakanı olur diye feryat ettiler. İşte bu kafaların anlamadığı artık köylüler adamdan sayıldılar ve kendi inanç ve ananelerine saygılı olankları tutuyorlar.

Sonra köylüler cahil değil hekimdirler, yol yurdam bilirler, okudular dil öğrendiler, ilim öğrendiler, dünya tanıdılar, ayrıca aldıkları İslami edeb ve adapla bunları birleştirerek laikçi- kemalistlerin ulaşamadıklara edebe ve nezakete de vakıf oldular. Hem batıyı biliyorlar, hem doğuyu, CHP kafalılar sadece batıyı öğrenme derdindedirler. Daha doğrusu batıya teslim olma ve batının terk etmeye başladığı geri bırakılan anlayışlarına sarıldılar. Batının ilmi inkişaflarından çok balesini, kadın-erkek ilişkisini, içki içme adabını vs. öne çıkardılar. Ama AKP kadrosu hem batının tekniğinden yararlandı, hem tam teslim de olmadı. Bu hususta biraz bocalama da vardır.

Modern bilimleri alma hususu tarih boyunca müslüman düşünür ve dava adamlarını hep meşgul etmiştir. AKP belki felsefik olarak bunun tartışmasını yapmıyor, fakat fiili olarak nelerin alınıp nelerin dışarıda bırakılacağını yapmaya çalışıyor. Mehmet Akif Ersoy’un yıllar önce formüle ettiği ‘batının fennini alıp ahlakını almama’ anlayışını pratikte uyguluyorlar.

Bu promlem bitmiş değil AKP bu hususta bir açılım getirmiş ve halk bu  açılımı benimsemiştir.

Sağlık alanında yapılanlar ayrı bir olumlu katkı sağlamıştır. İstikrar getirerek herkes önünü görür olmuştur. Artık küçük paralarla kısa zamanda çok kar elde etmek devri kapanmış, fakat istikrarlı ve kalıcı iş yapmak isteyen için de iyi ve elverişli bir ortam da oluşmuştur.

Hayvancılık ve tarım alanında çiftçiye bazı kolaylıklar sağlanmışsa da  genel itibarıyla başarılı olamamış, sanayi ve hizmet sektörüne verilen önem kadar önem verilmemiştir. İyi bir politika ile Türkiye dış dünyaya hayvansal ve tarım ürünlerini ihrac edebilir hale gelebilirdi. Bu husuta politikalrı olumlu değil, fakat sayılan diğer olumlu saikler ve genel hava bu ayıbı fazla öne çıkaramamıştır, şimdilik küllenmiş durmdadır. İleriki yıllarda bu düzeltilmezse büyük bir gedik açar.

Müslümanlar lehine çok fazla bir iyileşme olmamıştır, bunu hakikaten yapamadılar mı yoksa yapmadılar mı? Halk, yapmak istediler ve yaptırılmadı kanatindedir, ve oyunu ona göre kullandı.

AKP’nin hata sevab çetelesini kayd etmek değil kastım. Bu kadarı yeter, derdim müslümanların neden istenilen seviyede hareketlilik içinde olamayışlarıdır.

DIŞ SİYASET

AKP’nin dış politikası da halkı yanına çekti, halkın anlayacağı bir politika izledi. İlk iktidar olduklarında dünyada sürpriz gelişmeler oldu, ABD, Afganistanı işgal etti.

Dünya dengeleri zir u zeber oldu,  Türkiye’nin tüm ezberi bozuldu, dış siyaset tamamen yeni bir açılım gerektirir oldu, bugüne kadar Türk dış politikası NATO endeksli idi, genel hatlarıyla; dünya iki kutup idi NATO-VARŞOVA, ülkeler birine yaslanır ona göre politika yürütürlerdi.

Türkiye, hür dünya dedikleri kanatta yer aldı, askeri, siyasi, kültürel, dini, coğrafi olarak NATO peyki gibi idi. Karma ekonomi, demokratik- laik.. devlet yapısı, son sözü asker söyleyen, daha doğrusu direkt söyleme tenezülünde bulunmayıp işaret buyuran, elit (!) tabakanın yönetimde ağırlığı olan bir ülke..

Böyle bir ülkenin NATO’nun yeni konsepttindeki yeri sarsılmaya başladı, ABD Afgan işgaliyle NATO’yu kale almadığını gösterdi, böylece uluslarası ilişkilerde yeni bir kriz çıktı. Bu talihsiz kriz acemi AKP hükümetini buldu. Akabinde Irak işgali başladı, Türkiye artık iyice anladı ki bu iş eskisi gibi olamayacak, yeni bir dış siyaset gerekli, bunu AKP siyaset sahnesine koymaya başladı, evvela komşularla iyi ilişkilerle başladı, Trkiye- Suriye ilişkileri önce düzeltildi. Görüldü ki çok kötü değilmiş bu iyi ilişki. Pis Arapları (!) adamdan saydı,  yavaş yavaş bu halkayı genişletti, kuzey- güney demeden bu siyasetini inatla ve ısrarla sürdürdü. İslam dünyası ve Türk dünyasına daha yakın ve sıcak bir siyaset güttü. Afrikaya da el attı. İKÖ’yü ele almaya çalıştı ve yeni bir örgütleme biçimiyle etkinleştirme gayretindedir. Bu hususta epey mesafe de katetti.

Bu da puan getirdi ve halk bunu sevdi. Ticari olarak komşularına açıldı, şu anda Irak’ta en fazla Türkiyeden firmalar iş yapıyor.

ABD ile zaman zaman sertleşti, bazen hükümete rağmen meclisin kararıyla bir sertlik yaşandı, 1 mart tezkeresi gibi. Bu tezkere, AKP’nin çıkmasını istediği ve fakat bazı vekillerin ve halkın baskısının etkisi ile meclisten geçmedi. Neticede gene AKP’nin işine yaradı.

AB süreci de AKP’nin işine yaradı, hem devletin hantal ve işe yaramayan yapısını değiştirdi, daha mobil daha esnak ve fonksiyonel bir yapıya oturtmaya çalıştı. Çok büyük tepkiyle karlılaştı, yerli ve iş yapmaz, devlet ricali buna direndi,. AB kriterleri diyerek mevcut askeri ve sivil burokrasiye bunlara kabul ettirdi. Bu müktesebat iç işlerinde AKP’nin önünü açtı. Askerin tahammülü; batılaşma projesi olduğu içindi, yoksa hemen mudahale eder ve el koyarlardı. Bu süreç CHP kafalıları da böldü, solun bir kısmı AKP’yi destekledi.

İçeride bunu vatan hainliği diye yaynların hepsi batılılaşma taraftarıydı. Milli unsurlar, kızıl elmacılar, nihayet çete gibi davranarak AKP’ye dolaylı yardım ettiler. Çünkü bunlar sadece tenkit ediyorlardı ve altarnatif bir tezleri de yoktu.

ABD ayrıca Türkiye’nin AB’ye girmesi için baskı yapıyordu, bu baskı bazen ters tepse de işe yaradı ve AB nazla da olsa kapılaraı araladı. Bunun iz düşümü olarak kyfilik azaldı, her şey yerli yerine oturmaya başladı. Kısa zamanda çok fazla kazanmaya alışan esnaf buna tepki gösterdi. Fakat sonuç olarak bu ekonomik ve idaeri olarak yavaş yavaş yerleşmeye başladı. Böyle giderse kayıt dışı ekonomi bitecek. Tabii olarak bunun doğurduğu sıksıntılar da vardır. Çünkü küçük işletmeler işsizliği kaldırıyor ve çokça insanın ekemek kazaanmasına vesile oluyordu. AKP bunun mahzurlarını bertaraf edemedi, tedbir almadan ortadan kalkan merdiven altı işletmaler işsizliği artırdı.

Dış dünyaya uyarak çiftçiye yapılan susbansiyonu kaldırdı ve çiftçi tarlasını ekemez odu.

AB sürecine en çok Kürtler ve Müslümanlar sahip çıktı. Çünkü en mağdur olanalar Kürtler ve Müslümanlardı. Fakat AB ikili oynadı Kürtlerin haklarını savunurken Müslümanların isteklerine kulaklarını kapattı. Bu da gittikçe AB ye olan itimadı sarstı. Ayrıca AB kendi içnde kurumsallaşamadı, 600 bin bir Rum nufus koca AB’yi kitledi.

AB ye bel bağlamak bir devlet için pek akıl karı değildir, fakat ileri sürdüğü halkın iradesine sahip çıkma ve insanca yaşama kriterleri ona meyli artırıyor. AKP neden AB sürecini bu denli önemsiyor? Burada da farklı yorumlar var, Cumhurbaşkanlığı elinden alınan Abdullah Gül’ün, AB müktesabatı laiklerin hayatlarını garantiliyor, müslümanlardan çok onların işine yarıyor tarz açıklaması da gösteriyor ki bunda başka saikler var.

Bazı komplucuların iddia ettikleri gibi acaba bunun altında askeri yıpratma mı var? AKP Türkiye düşmanlarıyla iş tutarak askeri tesirsiz hale getirip sonra ülkeyi Siyonistlere mi teslim edecek yoksa tek direnen orduyu yıpratarak ülkeyi zaafa mı uğratacak. Aslında biribirine yakın bu varsayımlar, bir korkunun eseri; Türkiye yeni dünyada tesirli olmaktan korkuyor.

Kompluculuğun sonu gelmez, bunların bir kısmı HAMAS’ın İsrail tarafından kurulduğunu, amaçlarının FKÖ’yü zayıflatmak olduğunu savunurlar. Ayni zevat, MSPnin kuruluşu da Adalet Partisini yıpratmak olduğunu savunurlar ve kendilerine göre delillendirirler, hatta İran İslam Devriminin aslında ABD pılanı olduğunu yazıp durdular. ABD deki Cumhuriyetçilerle Demokratlar arasındaki rakabetten devrim doğduğunu  aslında İran halkının kendi başarısı olmadığı iddia ettiler. Halen İran’ın ABD ile gizli ilişkiler içinde olduğunu savunanlar var. Dilin kemiği yoktur derler ne söylersen söylemiş olursun.

AKP ılımlı İslam’ın yerleşmesini ABD politikası olarak savunuyor. Sormak gereğini duyuyorum, acaba Türkiye’de veya İslam dünyasında ciddi bir İslami mücadele vardır da AKP bunu mu engelliyor? Birilerinin içinde olduğu ve fakat halkın bilmediği bir hareket mi var?

Olmayan bir İslamî mücadeleden dem vurup birilerine saldırmanın anlamı nedir? Anlamakta güçlük çekiyorum. Üstelik AKP’ye hiç yakınlık duymayan ve hiçbir beklentisi olmayan biri olarak bunları söyleme ihtiyacını hisediyorum.

AKP nin Açmazları

MSP- Refah partisi tecrübesinden sonra İslamî söylemi ve eylemi askıya aldı, bunun yerine halkın özgürlüğünü savundu ve sandı ki bu özgürlük neticede müslümanlara yarayacak.

İslamî refaranslardan şiddetle kaçındı, bu sadece parti politikalarında değil yaşantılarına da sirayet etti. Hayatlarını değiştirdiler, geçmişlerini inkar ettiler, dini de değiştirmeye yeltendiler. Bir taraftan gelenekçiliği savundular bir taraftan dini bugünkü dünya siyasetine payanda yapmaya kalkıştılar. Dini bir hayat nizamı olmaktan çıkarıp sadece sosyal bir vakıa olarak gördüler. Sosyal vakıalar gerçekler karşısında değişebilir. Dün iyi olan bugün kötü, dün kötü olan bugün iyi olabilir.

Kendilerine göre bunun da çaresini buldular; ‘biz İslamî bir parti değiliz’ sadece dindar insanlar olarak siyaset yapıyoruz. Din ayrı siyaset ayrı dediler bu da lailliğin içselleşmesi demektir.

Yıllar yılı düşman bilinen batıyı kendilernce tefsir ederek yeni batı anlayışını müslümanlara kabul ettirdiler.

Müslümanlar da devlet dini İslam’ı bırakıp sosyal din olan İslama sarıldılar. Bunda müslümanların iddiasızlıkları ve AKP’nin menfaatçılığı örtüştü.

Müslümanlar devlete adapte edildiler. Bunun suçlusu AKP’den ziyade iddia sahibi müslümanlardır.

AKP İslamî bir devrim yapmış bir kadro değildir, İhvan-ı Müslimin gibi bir hareket de değildir. Mer’i kanunlara göre kurulmuş ve mer’i hukuka göre icra-i faaliyet eden bir iktidardır. Tüm güç ve kuvvet ellerinde değildir. Bütün bunlarla beraber dürüst davrandığı söylenemez.

Beni ilgilendiren AKP değil genel müslümanlardır. Eğer bu haksız ve dayanaksız tenkitler devam eder ve dünyda ve Türkiye’de bu çağa uygun ve gene bu çağa kafa tutan bir hat-ı hareket oluşturulamazsa tüm dünya  müslümanlara AKP çizgisini takip etmek zorunda kalacaktır. Ya AKP veya hak-hukuk tanımadan önüne geleni tekfir etme ve öldürülebilir görme  arasında sıkışıp kalma.

İkisi arası bir yol vardır o da naslara sarılmak ve adil davranmaktır.