AKP, CHP'leşti; CHP, AKP'leşti


'Akşam' gazetesi'nin 'Aydınlar Tartışıyor: Değişen Türkiye' konusunda başlattığı dizi söyleşilerden bana ayrılan bölümünü eski ve çok sevgili öğrencim Mehmet Kenan Kaya ile gerçekleştirdik.
Bu söyleşide önesürdüğüm bazı düşüncelerimi, belki de 'Akşam'da görmemişsinizdir diye, siz değerli okurlarımla paylaşmak istiyorum. Öncelikle şunu belirtmeliyim: 'Akşam'ın yeni genel yayın yönetmeni İsmail Küçükkaya, benim gerçekten büyük değer verdiğim, medya cemaati içinde entelektüel donanımı en yüksek (ve ne yazık ki, sayısı çok az!) genç gazetecilerden biridir. Onun, yeni görevine başlar başlamaz işe böyle bir diziyle girişme kararını fevkalade anlamlı buluyorum. Doğrudur: Türkiye gerçekten değişiyor ve bu konuda aydınların ne düşündüğünün bilinmesi gerekir.

Söyleşide öncelikle şunu dilegetirdim: AKP, CHP'leşiyor ve CHP AKP'leşiyor! Gerekçelerini hepimiz biliyoruz: CHP, çarşaf ve türbana doğru açılırken, AKP özellikle Güneydoğu politikasıyla devletçi bir tavır alıyor. Aslında, AKP'nin de CHP'nin de sağda ve solda bir 'doktrin' partisi olmayışları, politikayı belirli bir doktrin ya da entelektüel bir arkaplan üzerinden değil de, taktik ve stratejiler üzerinden inşa ediyor olmaları, birbirleriyle kolayca yerdeğiştirmelerini mümkün kılıyor. Gerçek anlamda bir doktrin partisinin, mesela bir Marksist işçi partisinin ya da bir burjuva sermaye partisinin, birbirlerinin söylemlerini değiştokuş etmeleri sözkonusu olabilir mi? CHP ve AKP bağlamında oluyor işte!

AKP ve CHP, merkez partileridir. Evet, çünkü, ne sağda ne de solda olmak, aslında, doktriner anlamda bir ideolojiden yoksun olmak demektir. CHP'ye bir ideoloji icat etmenin tarihi, 'Kadro' hareketine kadar gider. 'Kadro', Kemalizmi pragmatist bir eylem olmaktan çıkarıp, onu bir ideolojik arkaplan üzerinden bir doktrin partisi olarak yeniden inşa denemesidir ve bilinen nedenlerden dolayı akamete uğramıştır. AKP'nin ise, yine bilinen nedenlerden ötürü, daha başından itibaren Doktrinleşme imkanına sahip olamadığı açıktır. Öyleyse?

Öyleyse şu: Her iki partinin de 'merkez' ya da 'kitle' partisi olmanın ötesinde hiçbir şansları yoktur. Türkiye'nin, hadi klasik ve sıradanlaşmış deyişle söyleyeyim, tarihi ve toplumsal koşulları, bu iki partinin 'Doktrinleşmesi'ne imkan vermemektedir çünkü...

Burada İdris Küçükömer'in o çok bilinen ve zamanında ezber bozduğu söylenen görüşlerini bir kez daha, bu bağlamda gözden geçirmek gerekiyor: Küçükömer, sol'da bilinen CHP'nin aslında sağ'da, sağda bilinen DP'nin (ya da, AP'nin) ise sol'da olduğunu önesürmüştü. Oysa mesele, Küçükömer'in zannettiği gibi, bu partilerden hangisinin sağ'da, hangisinin sol'da olduğu değil, onların gerçekten sağ ya da sol partiler olup olmadıklarıydı. İkisi de ne sağda ne de soldaydı;-tıpkı bugünkü AKP ile CHP gibi... AKP'nin de CHP'nin de, sabitlenmiş ve bu anlamda doktriner, bir 'sağ' ya da 'sol' konumları yoktur. Bugün görüldüğü gibi, taktik ve strateji gereği, kolayca, birbirlerinin söylemlerini temellük edebilmektedirler. Mesele Küçükömer'in düşündüğünün aksine CHP ve AP'nin, verili ve önkabule dayalı sabitlenmiş doktriner kimliklerinin yerdeğiştirmeye uğratılması değil, bu partilerin, tıpkı CHP ve AKP gibi, sabitlenmiş doktriner kimliklerinin olmayışıdır...

AKP'nin Güneydoğu siyasetinin devletçi bir dönüşüm göstermesinin de, tamamiyle yerel seçimlere yönelik bir taktik tavır-alıştan başka bir şey olmadığını düşünüyorum. Başbakan, Diyarbakır'ı, belediye seçimlerini kazanarak DTP'nin elinden alırsa, bunun DTP'nin sonu olacağını herkes bilmekte, ama hiç kimse buna ihtimal vermemektedir. CHP'nin çarşaflıları CHP'ye üye kaydetmesi de, tıpkı AKP'nin devletçiliği gibi, yerel seçimlerle ilgili bir taktik tavır-alıştır. CHP'nin bu taktikle türban ve çarşaflıları kendi tarafına çekmek istediğini de herkes bilmekte, ama hiç kimse buna da ihtimal vermemektedir. Velhasıl, bu türden taktik tavır-alış'lar, 'dostlar alışverişte görsün!'den ötede bir anlam taşımıyor, vesselam...

Kaynak: Zaman