Ordu ve yargı gibi klasik koruma organlarıyla çevrilmiş Türk sağının önünde, laiklik örtüsü altına gizlenen diktatör yüzünün ortaya çıkmasından başka seçenek kalmadı. Zira Türk generaller demokratik süreci işlemez kılmak için rejimi koruma gerekçesiyle birçok kez harekete geçti. Çıkmaz yola girdiklerindeyse, iktidardaki AKP'yle çatışmayı ateşlemek için Anayasa Mahkemesi'ne başvurdular. Kavganın adresinin, türbanlı öğrencilere üniversiteye giriş izni veren meclis kararının iptali olması ilginç. Anayasa Mahkemesi'nin karşı çıktığı bu düzenleme mecliste ezici çoğunluğun oyunu almıştı ve 'İslami kıyafete' dair bir işaret içermeyip, insanların tek tip giyinme zorunluluğu derecesine varan engeller olmaksızın eğitime katılma özgürlüğünü ifade etmekteydi. Fakat generallerin ve mahkemenin arkasına gizlenen sağ savaş istedi ve 'radikal İslamcı' diye niteledikleri AKP'nin yasaklanmasını isteyecek dereceye varan bir savaşa başladı.
Oysa, daha önce İslamcı lider Necmettin Erbakan veya Refah ve Fazilet partileri vakalarıyla aynı şeylerin yaşanmasının mümkün olmadığını unutuyorlar. Zira AKP demokrasiye ve devletinin laikliğine saygılı oldu. Ayrıca kapsamlı ve olgun koalisyonlar dokudu, seçmenin güvenini aldı ve herkesin bildiği kalkınmacı başarılar elde etti.
Türk sağının türban savaşıyla istediği, AKP liderlerini, çatışmayı kalkınmaya varar verecek ve denklemleri değiştirecek biçimde sokaklara taşımaya ikna etmek. Bu durum devlet yönetiminin, hükümetteki partinin, meclisin ve sivil toplum örgütlerinin taşıdığı büyük sorumlulukla çelişiyor.
AKP kendisini, kendi savaşı olmayan bir savaşa sürüklemez. Her aklıselim gözlemci, ucuz bir çatışmayı yanlış zamanda körükleyen Türk sağının iflas ettiğini düşünecektir. Laiklik esasında demokrasinin tanınmasını, maliyetlerinin ödenmesini öngörmektedir.
Türkiye yenilenmiş bir yol ayrımına giriyor. Fakat gerçek savaşları idare etme yetisine sahip olduğunu ispatlayan AKP, bu çatışmayı kalkınma ve adalet yönünde daha fazla başarıyla kuşatma altına almaktan aciz değil.
Kaynak: Radikal