AK Parti'yi bekleyen sondan üçüncü şok tehlike!


Sondan üçüncü şok tehlike de ne demek; şunları baştan aşağıya say gelsin, demeyin sakın.

Medyada o kadar çok tehlike dillendirildi ki, hangi birini sayayım!

Bunların içinde, Cumhurbaşkanı ile Başbakan arsında yaşanabilecek (olası) 'uyumsuzluk' da var mı, hatırlamıyorum.

Lakin, habbeyi kubbe yapmaya elverişli yanlış anlaşılmalar, gırtlağına kadar duygusallığa batan alınganlıklar her ilişki için, her zaman zehirlidir.

Şuna dikkat isterim:

Halihazırda Türkiye'nin siyaset sosyolojisi, AK Parti'ye karşı, temsil kabiliyeti yüksek demokratik muhalefet oluşturmakta, kelimenin tam anlamıyla kriz içindedir.

Hal bu olunca; muhalefet, AK Parti'nin içinde aranacaktır.

“Halden anlayanın bir gülü yeter!...” ifadesinin yer aldığı meseli çağrıştıran herhangi bir 'alınganlığın' bile, nimet görüleceği kesin.

Şimdiye değin bunu başaramadılar ama var olan durumu sürgit 'ah u vahla' karşılamayacaklar herhalde.

AK Parti'nin 'huzurunu' bozmanın manivelası mesabesindeki en kırılgan noktanın, makamların 'tüzel' konumundan kaynaklanabileceğini hesaba katmak gerek.

Dolayısıyla, Erdoğan ile Gül arasında çıkabilecek herhangi bir 'rahatsızlığı', AK Parti'nin içine taşıyabilmek için, olmadık yollara tevessül edeceklerini tahmin etmek hiç zor değil.

“Fitne katilden beterdir!”

Fitneye karşı ferasetle mukabele etmek esastır. Lakin, bu yetmeyebilir…

Yazık ki yazık; dış faktörlerin yıkıcı etkisini çoğu zaman kırmak mümkün olmuyor.

Tarih bunun mebzul örnekleriyle doludur…

Gelgelelim, AK Parti, dış faktörler bakımından da çok şanslı.

CHP tarzı siyaset devam ettiği, “Göbeğini kaşıyan adam” gibi derleştiriler bir maharet olarak tedavüle sürüldüğü sürece, AK Parti'nin sırtı kolay kolay yere gelmez.

Mesela, “Bidon kafa” gibi lakırdılar değil AK Parti'yi, seçmeni bile birbirine 'zamklıyor.'

Yani, söz konusu 'fitne' ihtimalinin önündeki en büyük engel, içinde bol miktarda 'ötekileştirici' ihtiva eden söylemlerle yürütülen bu tarz toptancı muhalefettir.

AK Partililerin bu tuhaf muhalefete muhatap olması, Allah'ın inayetine mazhar olabilecek düzeyde samimi olmalarından mı, yoksa her daim düşeş atmalarından mı kaynaklanıyor?

Valla, orasını bilemem.

Benim bildiğim; Emin Çölaşan, AK Parti için büyük bir kan kaybıdır.

Ne yapıp edip, tekrar eski köşesine dönmesini sağlamaya çalışsalar fena olmaz.

Çünkü, önümüzdeki 'fitne yoğunluklu' günlerde (söz konusu ettiğim nedenlerden ötürü) Çölaşan'a da ihtiyaç duyacaklardır.

İmdi, sıkı durun; sıra geldi, AK Parti'yi bekleyen sondan üçüncü tehlikeye!

Hiç lafı dolaştırmadan söyleyeyim:

Bu tehlike, mezkur muhalefet eşhası gibi asla 'saf' olmayan Ertuğrul Özkök'tür.

Şu cümlenin güzelliğine bakın: “Acaba, Başbakan'a rağmen, Gül'ün Cumhurbaşkanlığı'na adaylıkta ısrar kararı nerede alındı?”

Erdoğan'a rağmen Gül'ün adaylığını, herkesin kabul ettiği bir gerçekmiş gibi 'yedirme' marifetini görüyor musunuz?

Nasıl da, (esas 'fitne'yi maskeleyen) adaylık kararı meselesine “vınnn” diye geçiyor.

Bakmayın siz onun dünkü yazısında, “kurnaz değilim…” falan demesine.

Benim Ertuğrul abim kurnazın önde gidenidir. (Yine, abi, demek geldi içimden; laubalilikle alakası yok.)

Zaten hangi kurnaz kendisine kurnaz der?

Bir de, bulaşıcı özelliği var ki, sormayın!..

Diyelim ki, “biat kültürü” mü dedi; bunu, aklı evvel diğer köşe yazarlarına anında bulaştırabiliyor.

Yalan yanlış kullandığı “Biat” kavramını, “Dünya Bülteni” haber portalında Abdülaziz Tantik bi güzel anlatmış. Yerimiz kalmadı; oradan okuyacaksınız artık.

Sadece şuncağızı ilave edeyim:

Ertuğrul abimin elinde, “Biat” ve “Mahalle baskısı” akrep kıskacı vazifesi görüyor.

Hükümeti, Savcı Sarıkaya meselesi, 1 Mart Tezkeresi, 301. Madde gibi temel konularda eleştirirken “mahalle baskısı”; haksız eleştirilere karşı dururken, “biat gazeteciliği” yapmış oluyorsunuz.

AK Parti'nin, Ertuğrul Özkök tehlikesini bertaraf etmesinin yegane yolu, onun desteğinden uzak durmak, muhalefetini adamakıllı kazanmaktır.


Kaynak: Yeni Şafak