Terörü konuştuğumuz hükümete yakın bir yetkili, önceki dönemlerde bu konuda alınan tedbirlere ilişkin bir eleştiride bulunurken, kendi özlemini dile getiriyordu.
Eleştirisi şuydu: Alınan tedbirler, hiçbir zaman birbirini tamamlayan planın parçaları şeklinde ortaya konamadı. Terörün uluslararası bağlantıları sürerken, askerî operasyonla sonuç almak imkânsızdı. Aynı şekilde, halkı kazanmadan, dağa çıkışları önlemek ve diğer yöntemlerden netice almak kolay değildi.
Aynı yetkili, özlemini ise şöyle ifade ediyordu: Önce, bölge insanının güvenini yeniden kazanmak. Bunu, mantıklı ekonomik ve demokratik açılımlarla desteklemek. Ardından, terörün dış bağlantılarını asgariye indirerek, dünyadan izole etmek. Sonra, bir yandan teröristlerin rahatını kaçıracak askerî operasyonlarla dağdaki hayatı zorlaştırırken, diğer yandan eve dönüşü sağlayacak formüller üretmek. Ancak bu adımları eşgüdümlü atarsak, sonuç alırız.
Bu noktada kamuoyunun merak ettiği husus, güçlü bir iktidar olma fırsatı yakalayan AK Parti'nin, bu özlemi gerçeğe dönüştürecek bir plana sahip olup olmadığıydı. Hükümetin politikası, artan saldırılar ve kamuoyu baskısına karşı bir reaksiyondan mı ibaretti, yoksa bir plan çerçevesinde mi hareket ediliyordu?
Hatırlarsanız, Başbakan Erdoğan, Ağustos 2005'te Diyarbakır'a yapacağı gezi öncesinde, aydınlarla görüşerek çözüm önerilerini dinlemiş ve bu, kapsamlı çözüm arayışının işareti olarak görülmüştü. Hatta bu görüşmelerin birinde, Erdoğan, şöyle demişti: "Kürt sorunu da bu ülkede ayrılıkçılık, şiddet ya da toplumsal barışı bozan yöntemler yoluyla ele alınabilecek bir sorun değildir..." Ayrıca o tarihlerde Erdoğan'ın, bir danışmanına konuyla ilgili rapor hazırlattığı medyaya yansımıştı. Ancak bu yılın başında, Başbakan'ın kendisine yöneltilen 'Kürt meselesi hakkında ne düşünüyorsunuz?' sorusuna, "Kürt meselesi değil, terör" şeklinde bir cevap vermesi, bu yöndeki çabalardan vazgeçildiği şeklinde yorumlandı.
Halbuki, AK Parti'nin, 22 Temmuz'da bütün Türkiye ile birlikte Doğu ve Güneydoğu'da elde ettiği seçim başarısı, hükümetin bu konuda bilinçli bir politika izlediğini gösteriyordu. Sağlık, eğitim, ulaştırma alanındaki çalışmaların, bölge insanının devlete güvenini tazelemede etkili olduğu anlaşılıyordu. Demokratik reformlar Avrupa cephesinde ilk kez PKK'ya karşı Türkiye'nin elini güçlendirirken, tezkere kararıyla Washington'a çıkarma yapan hükümetin ABD ve Irak yönetimine yaptığı baskı, terör örgütünün dışlanmasına yardımcı oluyordu. "Kürt sorununu kim çözer?" başlıklı yazısında Prof. İhsan Dağı, gelinen noktayı şöyle özetliyordu: "PKK çok ciddi bir taban kaybetmiş, Kuzey Irak yönetimi tarafından dışlanmaya başlanmış ve ABD tarafından 'düşman' ilan edilmiştir. DTP, temmuz seçimlerinde başarısızlığa uğramış, AK Parti, Doğu ve Güneydoğu'nun 23 ilinden 17'sinde birinci parti olmuş, tüm bölge illerinde oylarını artırmış, bölgesel desteği Türkiye ortalamasının üstüne çıkmıştır."
Ancak yine de kamuoyu, bu neticeyi, kapsamlı bir planın sonucu olarak görmüyordu. Olsa olsa bu tablonun, kapsamlı plan için uygun konjonktür oluşturduğunu düşünüyordu.
Ancak bölgede yapılan insani çalışmalar, terörün dış desteğini kesmeye yönelik diplomatik girişimler ve yürürlüğe konan askerî adımlardan sonra, Erdoğan'ın geçen hafta da dağdakileri indirme projesine yönelik ipuçları vermesi, herkesin bir basın toplantısıyla duymak istediği kapsamlı çözüm planının, aslında çoktan uygulanmakta olduğu ihtimalini gündeme getiriyor.
Nitekim geçen hafta Pakistan yolunda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün "Bu soruna karşı kapsamlı bir planınız var mı?" sorumuza verdiği cevap da hükümetin elinde bir yol haritası olduğunu gösteriyordu. Başbakan yardımcısı sıfatını taşıdığı dönemde Terörle Mücadele Üst Kurulu'na başkanlık eden Gül, böyle bir planın olduğunu ve Erdoğan'ın Diyarbakır gezisinden sonra uygulamaya konduğunu söylüyordu. Plan, MGK'da devletin tüm birimleri tarafından tartışılmıştı. Yol yapımından köylere su götürmeye, çocuklara Türkçe öğretiminden gençlerin teröre kaymasını önlemeye yönelik faaliyetlere kadar birçok unsuru içeren planı, Başbakanlık'a bağlı Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü koordine ediyordu. Sürekli güncellenen planda her konuya ait performans kriterleri vardı ve sonuçlar her üst kurul toplantısında gözden geçiriliyordu.
Ne dersiniz, kamuoyu hâlâ teröre karşı kapsamlı bir çözüm planı beklerken, Türkiye'nin bu ağır sorunun üstesinden gelmesi hepimizi memnun etmez mi?
Kaynak: Zaman