Ne şaşırmışım, ne de sizi şaşırtmaktır niyetim. Sadece 'aklı karışıklara' küçük bir 'katkı'da bulunmak için (iş bu yazıyla) kendi çapımda yola çıkmışım.
Şuncağızı da ilave edelim ki: (bireysel planda) akıl karışıklığı hepten fena bir şey değildir. En azından, akıl var ki, karışmış. Allah beterinden saklasın.
Gelgelelim, cemiyet planında akıl karışıklığı, akılsızlıktan daha tehlikelidir. Çünkü bulaşıcı olma özelliği vardır.
Lafın belini daha fazla bükersek mevzua girecek mecalimiz kalmayacak. İyisi mi, yol yakınken, yazımızın başlığına dönelim.
Seçim sonuçlarının hayal kırıklığıyla, halk düşmanlığından dem vuran Tuncay Özkan'ı ya da kuyruğu dik tutmaya çalışarak: "Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın…" diyebilen ihtiyar köşe yazarını bir kenara bırakalım. Onlara AK Parti'den kurtulmanın yollarını söylesek de fayda etmez. Yaşadıkları uzaydan inmeye ve gerçeklerle yüzleşmeye pek niyetli değiller.
"Demek ki biz uzayda, başka bir gezegende yaşıyormuşuz…" yollu samimi bir itirafı dillendiren Emin Çölaşan gibileri ne yapalım?
Oh olsun; yaşadıkları uzayda ne halleri varsa görsünler, demek hiç yakışık alır mı?
Bulundukları 'başka gezegenden' kendileri gibi düşünmeyenlere vatan haini damgasını vurmakla işe koyulup her türden hakarette bulundular diye, dünyaya duhûl etmelerine, bir 'hoş geldiniz'i çok mu görelim yani?
Bre dervişlik nerde kaldı? Çölaşan da olsan yine gel, demek gerekmez mi?!
Onun bunun iğvâsına kanıp tekrar uzaya dönerlerse bunun günahı, vebali yok mu sanırsınız?!
Bakın işte, Demirel yine başladı o bildik 'şarkısını' söylemeye: "Türkiye bu yüzde 47'den ibaret değil ki! Karşısında yüzde 53 var daha…"
Emin Çölaşan gibiler, Demirel'in manipulasyonuna aldırış edecek olursa, maazallah uzaya tekrar dönmeleri icap eder.
İktidarın karşısındakileri aynı çuvalda toplayan bu toptancı ve toplamacı kafa yüzünden muhalefet (toplana toplana) her geçen gün eksilmiyor mu?
İmdi; ikamet ettiği gezegenden bağdaşını bozup dünyaya inmeyi göze alanlara, gel kardeşim sen de AK Parti'li ol, diyecek halimiz yok.
Mesela, Çölaşan'a, "Ya sev, ya gezegenine geri dön!" hırtlığıyla mukabele etmek hangi vicdana sığar?
Sevmiyor olabilir ama gerçekleri görsün, diyemezsiniz. Âdemoğlu, sevmediği gerçekle sürgit yüzleşmeye dayanamaz. Bu hal, dünyada uzaylı gibi yaşamaktan başka nedir ki! İnsan, en hafifinden, iflah olmaz bir pesimist olur be!
Gerçeklere bakacak olursak da, AK Parti iktidara öyle bir demir attı ki, kıyamet kopmadan ineceğe benzemez.
Ne olacak o zaman?
Helal süt emmiş bir vatan evladı çıkıp, AK Parti'den kurtulmanın yolu üzerine adamakıllı bir şeyler söyleyecek. Onlar da lûtfedip dinleyecek.
Riya üslûplu tevazua hiç gerek yok; talip olduğum budur işte.
Sabrınızı daha fazla zorlamadan yekten söyleyeyim: AK Parti'den kurtulmanın tek yolu, Tayyip Erdoğan'ı Çankaya'ya göndermektir! Tafsilatını başka bir yazıya bırakarak şu kadarını söyleyeyim ki: Sayın Erdoğan'ın genel başkanı olduğu hiçbir parti yenilmez!
Bu hakikati ilk gören Deniz Baykal'dır. Bunu, "Ankara'nın taşına bak, gözlerimin yaşına bak…" türküsü eşliğinde 28 Şubat'ı alkışlayan değerli aydın, yazar ve sanatçı kişilik Zülfü Livaneli'nin dünkü yazısından öğreniyoruz.
Gerçi, "Ey Özgürlük" şarkısını dilinden düşürmeyen Livaneli de bu gerçeği görmüş. Yoksa, ne diye, Baykal'ın, tek başına iktidara gelen partinin genel başkanının milletvekili olma yasağını kaldırmasına bu kadar hayıflansın?
Ne ki, Livaneli hiçbir çözüm sunmuyor. Halbuki Baykal, Sayın Erdoğan'a başbakanlık yolunu açmakla müthiş bir efsanenin hızını kesmenin ilk adımını atmıştı.
Etrafını çevreleyen tutucuların yüzünden olsa gerek, son adımı atamadı. Yani, Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olmasını sağlayamadı.
AK Parti'nin bundan sonraki bütün seçimleri kazanmasını istemeyenler, iş–işten geçmeden, Tayyip Erdoğan'ı cumhurbaşkanı olmaya ikna etsin.
İkna olmuyorsa, Bekir Çoşkun, İlhan Selçuk, Çölaşan, Sabih Kanadoğlu falan imza toplama kampanyaları düzenlesin. Daha olmazsa, Tandoğan'da, Çağlayan'da, "Erdoğan Çankaya'ya" mitingleri tertiplenebilir.
Yine olmazsa, valla yapılacak bir şey yok! Lakin, Ak Parti'den 'kurtulmanın' da başka yolu yok! Benden söylemesi...
Kaynak: Yeni Şafak