Anayasa Mahkemesi, seçimlerde yüzde 47 oy almış (16,5 milyon seçmen) ve tek başına hükümeti kurmuş AK Parti'yi kapatmadı. Ancak, 11 üyeden 10'u partiyi "suçlu" buldu. 6 üye partinin kapatılmasını, 4 üye hazine yardımının kesilmesini istedi, 1 üye ise davanın reddedilmesi yönünde oy kullandı. Sonuçta, iktidar partisi para cezasına çarptırıldı.
Kararın yakın vadede bir rahatlama sağlayacağı doğrudur. Borsa sarsıntıya uğramadı. (Zaten Türkiye'de ekonomi dendiğinde akla gelen Borsa-faiz-dövizden başkası değil. Borsa iki günde yüzde 12,5, son bir ayda da yüzde 25 kazandırdı.) AB üyelik süreci kesintiye uğramayacak, Türkiye'de bugüne kadar kapatılan 24 siyasi partiye bir yenisi daha eklenmeyecek. Toplumda AK Parti'nin kapatılması yolunda bir karar çıksaydı geniş kesimlerde derin bir rahatsızlık olacaktı, bu da bu sayede önlenmiş oldu.
Bütün bunlar doğru olmakla beraber sorun çözüldü mü, diye sorulacak olsa, tabii ki cevap "hayır"dır. Zira usulüne ve kurallara uygun olarak başörtüsü konusunda anayasal düzenleme yapmış bulunan bir parti, sırf bu teşebbüsünden dolayı suçlu bulunmuştur. Ama aynı düzenlemeye katılan MHP ve DTP milletvekilleri hakkında herhangi bir işlem yapılmaya lüzum hissedilmemiştir. Adına "eylemsiz suç" kavramı ortaya çıkarılmış, neredeyse tamamı ifade özgürlüğü çerçevesinde alınması gereken açıklama ve görüş beyanları kapatmaya mesnet teşkil etmek üzere suç olarak öne sürülmüştür. Bu demektir ki, Anayasa Mahkemesi, cezayı hafif tutsa da, bu suçlamaları ciddiye almış bulunmaktadır.
Sorunun asıl kısmı burada yatmaktadır. Çünkü 1982 anayasası, Anayasa Mahkemesi'ne "laiklik aleyhtarı fiillerin odağı"nı tespit etme konusunda öylesine geniş yetkiler tanımış ki, partilerin bu geniş tanımlama ve yorumlama imkanı karşısında kendilerini savunabilme güçleri çok zayıf kalmaktadır. 1961 ve 1982 anayasalarının bilinç altında, halkın iradesinin bir şekilde kontrol edilmesi gerekir, temsil ve katılım mekanizmalarıyla halk iradesi idari ve politik sistemde tam tecelli edecek olsa, iktidar seçkinleri sahip oldukları avantaj ve imtiyazlarını kaybetmiş olacaklardır.
Bu arada ilginç bir gelişme oldu. AK Parti ile ilgili kararı açıklayan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, önemli bir konuşma yaptı. Konuşmaya dikkatli bir biçimde bakıldığında bazı pasajlarının bundan sonraki demokratikleşme sürecinde takip edilecek bir yol haritası olduğunu söylemek mümkün. Mahkeme Başkanı şunları söyledi:
"Parti kapatmalardan hiç bir arkadaşımız mutlu olduğunu söyleyemez. Demokrasi adına biz de hepimiz ciddi davalarda sıkıntılar yaşıyoruz. Ancak ne yazık ki bu konuda çağdaş demokratik ülkelerle adına anayasal değişiklikler yapılmayıp siyasi parti kapatma gündeme gelir, o zaman kuralların değiştirilmesi gündeme gelir. Oysa böyle olmaması gerekir. Kapatma davaları ilgili siyasi partilerin uzlaşması sonucu yapılmasını isterdik. Tartışmalar siyasi parti kapatma davaları ile canlılığını kazandı. Bir kez daha siyasi aktörlerimize seslenmek istiyoruz. Toplumda bu konuda rahatsızlık varsa uzlaşarak bu değişiklikleri süratle yapmanız gerekir. Biz toplum olarak hangi kesimden hangi düşünceden inançtan olursa olsun tüm toplumun birlikte yaşamasını elimizden geldiğince göstermeliyiz."
Başkan'ın anlatmaya çalıştığı şu: Eğer siyasi partiler, artık demokrasilerde son derece ayıp olan kapatma gibi cezalarla karşılaşmak istemiyorlarsa, temel yasalarda köklü reformlar yapmalı, sistemi demokratikleşmeli, parti kapatmayı mümkün oranda zorlaştırmalıdırlar. Bunun son derece doğru ve yerinde bir uyarı olduğunun altını çizmek gerekir. Üstelik en yüksek düzeydeki mahkemenin başkanının diliyle ifade edilmesi önemini bir kat daha arttırmaktadır.
Her nedense yıllardan beri siyasiler bu yönde bir değişiklik yapmaya gitmiyorlar. Darbe anayasalarını koruyorlar, bu anayasaların yargıya tanıdığı hak ve yetkiler kullanılmak istendiğinde, feryadı koparıyorlar. Burada ya bir tutarsızlık ya da bir samimiyetsizlik var.
AK Parti davası şunu ortaya koymuş oldu. Türkiye'de bu sisteme daha fazla yürüyemez. Temel reformlar yapmak gerekir. Söz konusu reformlar yapılmadıkça partilerin kafası üstünde Demoklesin kılıcı asılı durmaya devam edecek.
Pekiyi, reformları AK Parti yapabilecek mi? Bu sorunun cevabı AK Parti'nin AYM'nin 30 Temmuz kararıyla kapatılıp kapatılmadığı sorusunun cevabıyla ilgilidir. Siz kapatılmadığına inanıyorsanız, tabii ki iyimser bir beklenti içinde olabilirsiniz.