Ak Parti eleştirisi (6 ve son)

Bugün AK Parti"yi eleştirmek elde ateş tutmaya benzer. Bunun maliyeti var. Bir kere AK Parti, İslami kesimden yapılan hiçbir eleştiriye müsamahakar bakmıyor. Bunu açıkça ve fiilen gösteriyor. Küçük bir çevrenin manipülasyonlarına dayalı dolaşımın dışına çıkmıyor. Milli Görüş partilerinde verilmiş kararların teyidi için müşavere yapılırdı, AK Parti'de “küçücük bir insan grubu”nun ördüğü çemberin dışına çıkılmaması için sureta müşaverelere bile başvurulmadı. "Eleştiri" kendini dış dünyaya kapatan örgütün haricinden bir tür "müşavere"dir, eleştiriye karşı çıkan en temel bir ilkeye, yani müşavereye de karşı çıkmış olur. Bu durumda eleştiri müşavere yanında "meşru muhalefet" anlamını da taşır ve her Müslüman entelektüel bunu yapmalıdır.

Peygamber Efendimiz (s.a.) "Müşavere eden pişman olmaz" buyurmuştur. Eğer hakkını vererek müşavere etselerdi, duyargalarını herkese, özellikle onları eleştirenlere açsalardı, 27 Nisan muhtırasına maruz kalmaz, böylesine derin bir krize girmezlerdi. Kim ne derse desin, söz konusu krizin ortaya çıkmasında, cumhurbaşkanının seçilmemesinde AK Parti kurmaylarının büyük sorumluluğu vardır, elbette antidemokratik bir sürecin mağdurudurlar ve siyasetten, demokrasiden yana olan her namuslu kişi –onlara muhalif olsun olmasın-, bu süreçte AK Parti"nin yanında, yani "siyasetin ve demokrasi"nin yanında yer almak zorundadır, ancak "mağdur rolü" oynamak sorumluluğu ortadan kaldırmaz.

AK Parti"yi eleştirmenin zorluğu ve getirdiği yüksek maliyet yanında "taktik açıdan başka bir zorluğu”  var. Soru şu: 2002"den bu yana iktidar olan AK Parti"yi hangi perspektiften bakarak ve hangi kavramsal çerçeveden hareketle eleştireceksiniz? İslami bir perspektiften baktığınız zaman, AK Partililer, hemen kendilerini "dışarı" çıkarıp

“-Canım, Parti sözcüleri, zaten İslamiyet"i referans almadıklarını, dine dayalı bir siyaset yapmayı reddettiklerini söylüyorlar. Diğer partiler gibi herhangi bir partidir, sizin bu konuda gösterdiğiniz İslami hassasiyetin bir anlamı yoktur” demeye başlarlar.

“-Tamam, o zaman DYP"yi, MHP"yi veya ANAP"ı eleştirdiğimiz gibi AK Parti"yi de sıradan bir sağcı-muhafazakar parti olarak eleştirelim” dediğinizde de, bu sefer taktiği değiştirip

“-Kardeşim, haklısın, bütün bunlar doğru, ama biraz insaf etmek lazım, bu adamlar diğerleri gibi mi? Müslüman, dindar insanlar, nasıl onları diğer sağcı politikacılarla aynı kefeye koyarsın?” demeye başlarlar.

Hayır, bu bir "savunma ve eleştirileri savuşturma taktiği"dir. Bunun ne İslamiyet"te ne demokratik siyasette yeri vardır. Eğer AK Parti İslamyet"i diğer laik partiler gibi referans almıyorsa –ki radikal değişim geçirdiklerini söyleyen liderlerinin beyanı bu yöndedir- o zaman diğer partileri eleştirdiğimiz gibi bizim bunları eleştirme hakkımız vardır; yok eğer Müslüman/dindar kimliklerini hala önemsiyorlarsa, yine bizim İslami kaygılarla onları eleştiri hakkımız vardır. Burada AK Partililer"in bu taktiği bir kenara bırakıp sahiden "ne oldukları"na artık karar vermeleri gerekir.

AK Partililer, laik kesim gazetecileri önünde yerlere kadar eğilirken, "Vay Tayyip vay!" manşetini atanları baş tacı edip, küfür ve hakaretlerine eyvallah derken; bizim camiadan, Müslümanlardan en ufak eleştiri yapanları işlerinden ettiler, çoluk çocuklarının ekmekleriyle oynamaktan çekinmediler, gazete yönetimlerine ve patronlarına emirler yağdırarak, direktifler vererek bu güzel insanları kapı önüne koydular. Ayette tavsiye edilenin tam aksi neyse, onu yapıyorlar: Başkalarına son derece yumuşak ve demokrat olan AK Partililer, kendi mahallelerinden olanlara karşı olabildiğince acımasız, sert, hoşgörüsüz ve despotça davranıyorlar. AK Parti iktidarında fikri şahsiyetini muhafaza ettiği veya yalakalık yapmayı kendine yakıştırmadığı için işinden olan gazeteci, entelektüel ve yazarları hepimiz biliyoruz. 

Bu ülkenin halkı, bu halkın tabii liderleri, kanaat önderleri, yazarları, hocaları hancı; siyasiler yolcudur. Aynı hataların tekrar edilmemesi ve bundan sonrasının selameti için herkes sorumluluğunun bilincinde olmalı, fikir ve görüşlerini, eleştirilerini açıkça dile getirmelidir; bunları da husumet besleyerek ve bir şeyler bekleyerek değil, Allah rızası ve halkın çıkarı için yapmalı. Eleştirirken, AK Parti veya başkasının hak ve hukukunu korumalı, kişi ve örgüt itibarını zedelememeli, ama Müslüman feraseti, dirayeti ve cesaretiyle de açık ve net konuşmalıdır. Müslüman yazar ve entelektüeller, ilim adamları ve hocalar bu toplumun vicdanı, yol gösteren aklı olmak gibi görevleri vardır. "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan" durumuna düşmemek için bu gereklidir. Hatayı ve haksızlığı "bizden birileri"nin yapmış olması bizim haksızlığı ve hatayı örtbas etmemizin mazereti ve gerekçesi olamaz, aksi halde Allah bizden yardımını çeker.