AK Parti-CHP diyaloğu mümkün mü?

Son demeçlere bakıldığında Erdoğan tonunu yumuşatmaya Baykal sertleştirmeye eğilimli görünüyor

Bu diyalog, bugünden bakıldığında pek mümkün görünmüyor; her iki tarafın tutumu da ala bildiğine sert. Doğrusu son demeçlere bakıldığında Başbakan Tayyip Erdoğan tonunu yumuşatmaya, CHP lideri Deniz Baykal da sertleştirmeye eğilimli görünüyor.

Bunda birkaç unsur rol oynuyor.
Birincisi, Baykal'ın önünde CHP Kurultayı var. Gerçi Kurultay'da bir yarışma heyecanı yok. Ama Baykal'ın geçtiğimiz günlerde Erdoğan'ın hatasını kabul etmesi ve güven verici bir adım atması halinde "üzerine düşeni yapmaya" hazır olduğunu söylemesinin bile o safta nasıl çalkantılara yol açtığı, Baykal'ın sonraki demeçlerine 'konuşacak bir şey yok' havasının hâkim olmasından belliydi.

İkincisi, Baykal için zaman baskısı yok, oysa Erdoğan için var. Neticede son bahar aylarında çıkması muhtemel bir Anayasa Mahkemesi kararına karşı kürek çekiyor. Bu da zaman geçtikçe Baykal'ın daha güçlü pozisyon alabileceği inancını güçlendiren bir unsur.

Üçüncüsü, Erdoğan cephesinde tehditlere pabuç bırakmama diye özetleyebileceğimiz bir anlayış hâlâ etkili. 'Muhalefetle ne konuşacağız, demokrasiden tavizde mi uzlaşacağız, haklı değil miyiz?' anlayışı yaygın. Erdoğan'ın bu defa dosyasını bu kadar ince eleyip sık dokuması, geçenlerde referandum seçeneğini kenara itmesi bu anlayışa fazla prim vermeme eğilimini gösteriyor. Yine de işi zamana yayma yanlısı.

Dördüncüsü, Erdoğan için istediği Anayasa değişikliğini getirip DTP'den başkasının desteğini istemeden referandumsuz kabul ettirme seçeneği mevcut. Ancak böyle bir zaferin, kendisine ağır bir yenilgiden daha fazlasına mal olabileceği endişesini taşıyor. DTP'nin hükümetin Kürt meselesine ilişkin tavrı üzerine ağır diyetler istemesi ihtimali de cabası.

Bunların üzerine üniversitelerde türban/başörtüsü konusunda MHP ile yapılan ittifaktan fayda alınamamış olması da eklendiğinde, AK Parti'nin siyasi atmosferi değiştirmek için bir şekilde CHP ile en azından konuşmak seçeneğini ciddiyetle düşünmesi gereği ortaya çıkıyor.

Siyasi atmosferi değiştirmek neden mi gerekli? Çünkü dava bir siyasi nitelikte bir dava, mahkeme siyasi davalara bakan bir mahkeme ve sonucu etkileyecek bir değişkilik ancak siyasi atmopsferde bir değişiklikle mümkün olur.

Bunun adı yeni bir anayasa olabilir.

AK Parti'nin CHP'ye işte en çok burada ihtiyacı olabilir. Çünkü AK Parti DTP, ya da MHP ile ittifak içinde bir anayasa değişikliğini Meclis'ten geçirse, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bunu onaylasa bile, CHP-DSP ittifakının Anayasa Mahkemesi'ne iptal davası açacağına kesin gözle bakılabilir. Bunu önlemenin tek çaresi, o değişikliği iptal davası açma potansiyeli olanlarla yapmak gibi duruyor. Kaldı ki, toplumda geniş bir konsensüsün olduğu, gerilimin düştüğü mesajı en çok böylesi bir 'büyük uzlaşma' yolu ile içeride ve dışarıda algılanacaktır.

Başa dönüyoruz: Ne yazık ki bir diyalog ortamı mevcut değil.
Ancak bu yükseklikteki her siyasi gerilimde olduğu gibi, ki bu defaki son yılların en ciddi gerilimi, tarafların henüz açılış pozisyonlarını almadığını, açılış pozisyonu alma aşamasında olduğu da görülüyor.

Diplomaside olduğu gibi, siyasette de tarafların konuşmaya başladığı pozisyonla bitirdiği pozisyon arasında farklar oluyor. Tokalaşan insanlar gibi, iki tarafın da elini bir şekilde uzatması gerekiyor; eli cebindeyken tokalaşmak mümkün değil.

ASAM Başkanı emekli Büyükelçi Faruk Loğoğlu'nun geçenlerde güzel bir tanımı oldu: 'Muhalefet bu söyleme devam ettikçe diyalog olmaz. Ama iktidarın önceliği ele alması, anlamlı ve güven verici bir tutum takınmasıyla muhalefet de tutum değiştirmek durumunda kalabilir.' Deneyimli bir diplomatın sözlerinden çıkarılacak dersler var.

Kaynak: Radikal