DTP kapatıldı... Peki "açılım" için muhatap adresi ne olacak?
Daha açılımın başından itibaren bu soru tartışılıyordu.
Şimdi daha da önemli hale geldi.
"Açılım" için düğmeye basıldığı sırada iki milyon Kürt yurttaşın oyunu almış milletvekillerinin DTP'si "meşru" adres olarak görülüyordu.
DTP de bu misyonu kabullenmişti.
O milletvekilleri Meclis'e gitmezlerse ve yeni partinin çatısı altında "muhatap" misyonu için aynı heyecan oluşmazsa kaygıları yaygın.
İşte bu noktada bir "umut ışığı" göründü.
Kapatılan DTP'nin eşbaşkanı Ahmet Türk, dün Diyarbakır'da bazı söylemleri gene "netameli" olsa da sağduyu çağrısında bulundu.
Yeni bir adres gösterdi:
"Türk ve Kürt akil adamlar grubu oluşmalı. Onlar barış için çözüm önerileri ve projeleri üretmeliler."
Böylece "açılımın yol haritası taslağı" akil adamların uzlaşmasıyla topluma ve Ankara'ya sunulabilir.
Akil adamlar bu çalışmada siyasi partiler yasası ve diğer kurumsal hukuk kuralları dışında kalacaklar, tepelerinde "Demokles'in kılıcı" gibi "odak olmak" ve "kapatılmak" tehdidi olmaksızın diyalog kanallarını açık tutabilirler. Gerçekçi yaklaşımları algılayabilir ve telkin edebilirler...
Siyasi partilerin kapalı olması gereken "İmralı" ve "Dağ" da -pratikte- akil adamların menzili içinde.
Elbette, keşke akil adamlar önerisi hayata geçirilebilse ve eski DTP milletvekillerinin içinde oldukları yeni partiyle dirsek teması kursalar.
DTP'nin kapatılması bağlamında yazdığım yazıda Ahmet Türk'ü "akil adam" diye nitelemiştim.
Acılı yokuşta tırmanmış, çıkmazları görmüş ve yaşamış bir siyaset dervişidir.
Böyle bir "akil adamlar" grubu oluşursa, Ahmet Türk'ün dışında kalması düşünülemez.
Hatta bu tür çalışma gruplarında tarafları temsil eden "eşbaşkanlar" vardır.
Ahmet Türk onlardan biri olabilir.
Satırlarım belki bu köşenin sınırları ötesine geçmiş gibi görünebilir ama kanın durması için barışçı ve demokratik çözümlere hepimizin katkısı olmalı diye düşünüyorum.
Hepimiz bir ucundan tutmalıyız.
Ahmet Türk'ün "akan kandan sorumluluk" çağrısında "Kürtlere de sesleniyorum" söyleminin altı çizilmeli.
Türkiye'ye yazık etmeyelim...
Neyin olacağını görmek için "nelerin olmayacağını görmek" sürecinde çok şeyler yitirdik.
Nice fidan gibi gençlerimizi toprağa verdik.
Şehitler, gaziler, al bayraklı tabutlar, gözyaşları, öksüz çocuklar...
AKDENİZ KUŞAĞINDA TEK HALKA
Türkiye'den sokak manzaralarına bakarak...
Bir kez daha...
Kuzey Akdeniz kuşağında bütün ülkeler iç savaş geçirmiştir.
İspanya, İtalya, Yugoslavya coğrafyası ve Yunanistan'da milyonlarca kardeş kanı akmıştır.
Türkiye bu dramın dışında kalabilmiştir.
Gerçi Türkiye'de kan akmamıştır denemez, hâlâ da akıyor ama bu halkların, etnisitelerin ülke ölçeğinde çarpışmaları kapsamında bir iç savaş değildir.
Hatta öyle bir çağrışım yapacak işaretler bile verilmemiştir.
Sadece şiddet örgütleri ile güvenlik güçlerinin çarpışmaları...
Ve de acı yüklü Maraş, Çorum, Sivas katliamları gibi yönlendirilmiş mevzii kıyımlar...
İlk kez birkaç haftadır Türk ve Kürt yurttaşları karşı karşıya getirebilecek sokak hareketlenmeleri yaşanıyor.
Batı Anadolu'da küçük grupların çatışması önemsenmeyebilir fakat özellikle Diyarbakır'da ve Güneydoğu illerinde sayıları 5-10 bini buluyor. Kepenkler kapatılıyor, karakollar, polis ve subay lojmanları taşlanıyor, vitrinler kırılıyor... Polisler linç ediliyor. Bu arada birkaç yüz kişiyle sınırlı olsa da İstanbul Dolapdere'de döner bıçaklarının, satırların gösterilmesi, tabancaların çekilmesi "kaygı" verici bir örnek...
Çoğalırsa, sokakta şiddet geometrik diziyle tırmanır.
Yayılması felaket olur.
Hepimize düşen görev; sağduyuya, barışa, kardeşliğe çağrı yapmaktır.
Uçuşan kıvılcımların alevlere dönüşmesi olasılığına karşı sert rüzgârlar estirmekten sakınmaktır.
Kaynak: Milliyet