Eski dışişleri bakanı Henry Kissinger'ın da gözlemlediği gibi, İran'a dair ana sorun bu ülkenin bir ulus mu yoksa bir dava mı olmak istediğiyle ilgili. Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad'a bakarsak, İran'ın devrimci bir dava olduğu açık. Ahmedinecad son üç yılda Amerika'ya yazdığı merak uyandırıcı ve zaman zaman tuhaf olan bir dizi açık mektupta bizzat bu yönde şeyler söyledi.
Ahmedinecad'ın ve müttefiklerinin devrimci fanatizmi, İslam Cumhuriyeti'yle 1 Ekim'de başlayacak müzakerelere hazırlanan Obama yönetiminin önündeki engellerden biri. Mektuplarının da ortaya koyduğu gibi, İran cumhurbaşkanı büyük güçlerle müzakere masasında koltuk istemiyor;
o masayı devirmek istiyor.
Bütün sisteme meydan okuyor
Ahmedinecad sadece ABD'ye değil, 2. Dünya Savaşı'nın sonunda 1945'te yaratılan bütün uluslararası ilişkiler sistemine kafa tutuyor. Ona göre dünya 'yeni bir döneme girmenin eşiğinde'. BM'nin, Güvenlik Konseyi'nin, küresel medya ağlarının ve diğer kurumların 'yeniden düzenlenmesi'ni talep ediyor. İran'ın müzakere önerisi getiren bu ayki mesajı, "Mevcut mekanizmalar insanlığın ihtiyaçlarını karşılayamıyor" diyordu.
Ahmedinecad'ın yoksun durumdaki ülkelere ayrıcalık tanıyan bir yeni düzenden bahsetmesi Robespierre veya Mao Zedung'u hatırlatıyor. Ahmedinecad kasımdaki başkanlık seçiminden bir gün sonra Barack Obama'ya "Sizi tebrik ediyorum" diye yazmış ve hemen ardından şu uyarıda bulunmuştu: "Dünyadaki uluslar savaş yanlılığına, istilaya, zorbalığa, düzenbazlığa ve diğer ülkelerin küçümsenmesine dayalı politikalara son verilmesini bekliyor."
Ahmedinecad'ın en tuhaf mektubu, eski başkan George W. Bush'a 8 Mayıs 2006'da yazdığı saçmalıklardı. Şöyle başlıyordu: "Bir süredir, uluslararası arenada var olan inkâr edilemez çelişkilerin nasıl olup da haklı gösterilebildiği konusunda kafa yoruyorum." Bir zamanlar öğretmenlik yaptığına da değinen Ahmedinecad, asabi bir engizisyon mahkemesi üyesi gibi Bush'u azarlıyor, saldırgan politikalar izlerken kendisini nasıl bir Hıristiyan olarak tanımlayabildiğini soruyordu.
İran cumhurbaşkanı o kadar 'gerçekçi' ki, 11 Eylül 2001'in arkasında gizli bir el olduğunda da ısrar etti. Bush'a yazdığı mektupta, "İstihbarat ve güvenlik servisleriyle koordinasyon yapılmadan planlanmış ve uygulanmış olabilir mi? Saldırıların bazı veçheleri neden gizli tutuldu?" diye şakıyordu.
Ve Ahmedinecad kurduğu her iletişimde İsrail'i küçümsediğini dile getiriyor. 29 Kasım 2006'da Amerikan halkına yazdığı mektupta (bize 'Soylu Amerikalılar' diye hitap ediyordu), açıkça anti-Semitik olan şu ifadeler yer alıyordu: "Siyonistler Amerikan halkı için ne yaptı da ABD yönetimi kendisini bu rezil saldırganlara koşulsuz destek vermek zorunda hissediyor? Bunun sebebi, onların bankacılık, finans, kültür ve medya sektörlerinin büyük bir kısmını ellerinde tutması olabilir mi?"
Neyse ki Tahran'daki tek siyasi ses Ahmedinecad'ınki değil. Diğer siyasi şahsiyetler özel görüşmelerinde, İran'ı müzakerelerin yarar sağlayacağı pragmatik çıkarları bulunan bir ulus olarak gördüklerini açıkça belirtiyor. Obama'nın önündeki zorluk bu kişilerle iletişime geçmek. ABD başkanı İran'ın ruhani lideri Ali Hamaney'i bir tercih yapmak zorunda bırakmalı: İran devrimci retoriği ulusal çıkarların dilini konuşmasına izin verecek kadar kenara itebilir mi?
Obama'nın ekibi, İran'la iştigal meselesi konusundaki becerikli yaklaşımından ötürü övgüyü hak ediyor. Yönetim, bizzat İranlıların da hayranlık duyması gereken bir tavırla hareket ediyor. Amerikalı yetkililer müzakere çağrısı yapıyor ama tıpkı iyi tüccarlar gibi istedikleri karşılığı tanımlamıyor. Dostluk elini uzatarak İranlıları en sevdikleri kötü adamdan mahrum bırakıyorlar. Görüşmeler için bir zaman kısıtlaması öneriyorlar ama görüşmelerin ne zaman biteceği konusunu da belirsiz bırakıyorlar.
Belki de en önemlisi şu ki, Obama diyalog çağrısı yaparken bile Tahran üzerindeki baskıyı zarifçe artırıyor. ABD'nin Polonya ve Çek Cumhuriyeti'ne füze savunma sistemi yerleştirme planla-rının rafa kaldırılacağının açıklanmasının önemi de bu. Yetkililer bunun karşılığın-da bir şey alındığını, yani Rusya'nın müzakereler başarısız olursa İran'a yaptırım dayatılmasını destekleyeceğine dair bir söz verdiğini reddediyor olabilir. Fakat İranlılar yine de endişe duyacaktır.
Füze baskısı işe yarayabilir
İşte bunun adı saldırgan müzakeredir: Onları Tahran'da terletin. Bir ulus gibi davranmazlarsa daha çok tecrit, ekonomik baskı ve iç huzursuzlukla karşılacaklarına dair endişelenmelerini sağlayın. Yönetimin alternatif füze savunma sisteminin aslında İran'a karşı daha etkili olacağında ısrar etmesi de Tahran üzerindeki baskıyı artırıyor.
Ahmedinecad'ın mektupları, bu adamla pragmatik bir pazarlık yapmanın muhtemelen imkânsız olduğunun bir hatırlatması. O bir devrimci, anlaşma yapan birisi değil. Belki de ilerleme sağlanmasına yol açacak alternatif bir rota ortaya çıkacaktır. Fakat Obama, İran cumhurbaşkanın uluslararası forumları hakaretlerini dile getirmek için kullanarak kasıtlı olarak gecikme yaratmasına izin vermemek için dikkatli davranmalı. (20 Eylül 2009)
Kaynak: Radikal