Sarkozy İran'ın nükleer programına karşı giderek sertleşirken, AB de İsrail'in gizli nükleer programına göz yumuyor. Uluslararası nükleer silahsızlanma politikası, çifte standarda tabi; zira İran sadece İsrail'in yaptığını yapıyor
Nicolas Sarkozy'nin Washington'a yaranmak için yapmayacağı bir şey var mı? Fransa Cumhurbaşkanı, kısa süre önce Rus devlet gazetesi Rossiyskaya Gazeta'ya verdiği demeçte şöyle diyordu: "Felaket yaratacak bir alternatife sıkışıp kalmamak için her şeyi yapmak hayati önem taşıyor: Ya bir İran bombası, ya da İran'ı bombalamak."
ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney bu kavgacı söylem karşısında memnuniyet duymuştur. Fakat biz geri kalanlar dehşete düşmeliyiz. Evet, İran'ın nükleer hırsları endişe verici. Ve evet, bu hırsların engellenmesi gerek. Fakat bizzat kendileri nükleer silahlara sahip olan hükümetler, diğerlerine bu silahlara sahip olamayacaklarını söyleyecek bir konumda değiller.
37 yıldır uygulamada olan Nükleer Silahların Yayılmasını Engelleme Anlaşması'nın (NPT) temel prensiplerinden biri, nükleer güç oldukları bilinen beş ülkenin -Britanya, Fransa, ABD, Sovyetler Birliği ve Çin- silahsızlanmasına yönelikti.
Sarkozy işine geldiği için, Fransa'nın 1990'larda nükleer silah testi yapan tek Batılı ülke olduğu gerçeğini göz ardı etti. Ben kaçırmadıysam, Sarkozy, selefi Jacques Chirac'ın küresel silahsızlanma çabalarını başarısız kılma konusundaki gayretine karşı en ufak bir protesto belirtisi göstermedi.
AB de zaman zaman, İran'a karşı ABD'den bile katı bir tavır aldı. AB nisanda, savunma ve enerji alanlarında çalışan 23 İran firması ve İranlının malvarlığını dondurarak uluslararası yaptırımların sınırlarını aştı. Bunun arkasında geçerli bir mantık olabilir. Fakat AB İsrail'e de gizli nükleer programı konusunda aynı sertlikle çıkışsaydı daha fazla inanılırlık sahibi olurdu.
Birkaç hafta önce, bir Avrupa Parlamentosu milletvekilinin, İsrail'in nükleer silah yapmaya yönelik faaliyetleri konusunda Britanya medyasına 1986'da bilgi verince 18 yıllık hapis cezası verilen nükleer teknisyen Mordehay Vanunu'nun son aldığı hapis cazasını sorgulaması dikkatimi çekti. Avrupa Komisyonu'na, Vanunu'ya yabancılarla konuştuğu için verilen yeni bir altı aylık hapis cezasını protesto edip etmediği soruldu. Komisyon, bu cezaya karşı herhangi bir şikâyette bulunmadığını teyit etti. Vanunu, Negev çölünde bulunan Dimona nükleer tesisinde çalışıyordu. Sarkozy belki de, İsrail'e yakıt reaktöründen nükleer silah yapımında kullanılabilecek plütonyum elde etmesi için gereken teknolojiyi bir Fransız firmasının -St Gobain Techniques- sağladığını bilmek ister.
Uluslararası Adalet Divanı 1996'da, nükleer silahların 'uluslararası hukuka aykırı olduğuna' karar verdi. Bu karara, geçen sene yeni nesil nükleer denizaltılar alma planını sürdürmek için bastıran eski Britanya Başbakanı Tony Blair tarafından karşı gelindi. Ve 'kararın ruhu', Vanunu'ya bu yaz yapılan sert muameleyle de yok edildi.
AB'yle yaptığı bir 'ortaklık anlaşması' uyarınca, İsrail tarım ürünleri ithalatı ve çeşitli ticari ürünler konusunda ayrıcalıklı bir muamale görüyor. Bunun karşılığında, 'insan haklarına saygıyı ve demokratik prensipleri' güvence altına alması gerekiyor. Bu anlaşma, İsrail askerlerinin Filistin topraklarında gerçekleştirdiği katliamlar nedeniyle askıya alınmadığına göre, sanırım cesur bir ihbarcı özgürlüğünden mahrum bırakıldığına bir tepki beklemek saflık olur.
Mahmud Ahmedinecad, İsrail'i 'haritadan silmek'ten söz ettiğinde haklı olarak kınandı. Fakat, İran Cumhurbaşkanı nükleer kapasite geliştirerek İsrail'in ortaya koyduğu kötü bir örneği taklit etmekten daha fazlasını yapmıyor. Tek fark şu ki, İsrail çabaları karşısında zımnen ödüllendirilirken, Ahmedinecad'a bir parya gibi davranılıyor.
Kaynak: Radikal