'Zor dostluk' dediğim Türkiye-İran ilişkileri, Ahmedinecad'ın heyecanla izlenen ziyareti sonrası nasıl bir seyir takip edecek henüz belli değil. Ziyaretin kendisinin başlı başına önemi konusunda kimsenin kuşkusu yok. Ahmedinecad, ziyaret boyunca, dostluk, işbirliği yanı sıra birçok konuda sadece Türkiye'ye değil, dünyaya mesaj verdi. Bu arada, cuma günü sabahı işadamları ve Cumhurbaşkanımızla görüşmesinin öncesinde, İran Konsolosluğu tarafından, bir grup gazetecinin katıldığı bir iş kahvaltısı düzenlendi. Toplantıda, ilk göze çarpan, davet edilen gazeteciler arasında siyasal görüş çeşitliliğine özen gösterilmiş olmasıydı.
Davet edilip katılamayanları bilemiyorum, ama Milliyet'den Sami Kohen, Star'dan Mustafa Karaalioğlu, Taraf'tan Yasemin Çongar, Yeni Şafak'tan Akif Emre, İbrahim Karagül, Ayşe Böhürler, Radikal'den ben toplantıya katıldık. Ahmedinecad, bizlere, genel basın toplantısından sonra verdiği mesajlardan çok farklı şeyler söylemedi, ama her birimizin soru sormasına fırsat verdi, soruları vesile yaparak, görüşlerini uzun uzun anlattı. Doğrudan cevap vermekten kaçındığı tek soru, Ayşe Böhürler'in, bireysel ve özellikle kadınları ilgilendiren özgürlükler konusundaki ısrarlı sorusu oldu.
İran Cumhurbaşkanı'nın, aslında rejimin kendisini sorgulayan böyle bir sorudan kaçması kadar doğal bir şey olamazdı. Oysa, aslında, tüm muhafazakârlığına ve siyasi söylemini bu keskin temele oturtmasına rağmen, Ahmedinecad, iki yıl önce, daha geniş bir kesimin taleplerine cevap olarak, bir esneme hamlesi yapmıştı. Benim de İran'da olduğum bir sırada, kadınların stadyumlarda futbol izlemesine izin verilmesi yönünde bir açıklama yaptığını ve büyük tepkiyle karşılaştığını hatırlıyorum.
Ben, Ahmedinecad, Türkiye-İran arasında ilişkilerin önemini vurgularken, bu iki ülkenin ekonomik, teknolojik, siyasi açıdan 'farklı kabiliyetleri olduğu ve bu açıdan birbirlerini tamamlama'larından söz etmesini çok dikkate değer buldum. Bu ifadeden, Türkiye'nin Batı'ya yakın bir ülke olarak İran için bir köprü, aracı olma iması çıkardım. Kendisini doğru anlayıp, anlamadığımı sordum. Bu soruya da, yine doğal olarak, doğrudan teyit yerine Türkiye'nin AB üyeliğini desteklediklerini, bölge açısından bunun önemine inandıklarını tekrarlayarak cevap verdi.
İran Cumhurbaşkanı'nın ABD'ye meydan okuyan her zamanki üslubu ve İran'ın her zamanki kendine güvenli tavrı dışında, bu ziyaretin hemen öncesinde Gürcistan'da olanlar, Ahmedinecad'ın tezlerini fazladan güçlendirmiş görünüyor. Nitekim, dünyada ABD hegemonyasının çözülüşü iddiasına verdiği örneklere, Gürcistan'ı eklemeyi ihmal etmedi. Batı'ya bel bağlamış Gürcistan'ın düştüğü çaresiz durumun altını çizdi. İran'ın sadece Ortadoğu siyaseti değil, ABD'nin iç siyasetinin temel meselesi olduğuna, Başkanlık yarışında bu konunun ne kadar merkezi bir yer teşkil ettiğini hatırlatarak işaret etti. İran'a askeri müdahele tehdidi bir yana, ambargo tedbirine karşı, geçmişi hatırlatarak; İran halkının ambargolar için ABD'ye teşekkür borçlu olduğunu zira, İran ve ABD arasında ilişkiler iyiyken İran'ın hiçbir gelişme kaydedemesine karşın, ambargolar sayesinde daha iddialı bir teknoloji hamlesi gerçekleştirdiklerine işaret etti.
Ahmedinecad'ın Türkiye'deyken yaptığı açıklamalar, bugünden itibaren daha çok tartışılacak. Bu açıdan, İran ve Ahmedinecad'ın İran'da neyi temsil ettiği konusunu daha yakından anlamak için, bu ülkeyi çok iyi bilen yazar Cihan Aktaş'ın Taraf gazetesinde, 13 Ağustos'tan başlayarak yayımlanan yazı dizisine mutlaka göz atmanızı tavsiye ederim. Bu arada, dünya sisteminde İran'ın yeri, rejimi, İran'a odaklanan kriz, Ahmedinecad'ın tavrının bu krizin tırmanmasındaki rolünü tartışırken, söylediklerine ne kadar uzak olursak olalım, bu söylemin tüm bölgede ne kadar yaygın kabul gördüğünü hatırda tutmakta yarar var. Zira, İran'ın bölgedeki etkinliği, ekonomik, stratejik, mezhepsel diğer birçok etken bir yana, aynı zamanda bu söylemin tesirine dayanan 'siyasi güç'ten kaynaklanıyor.
Son olarak, Ahmedinecad'ın, İran gibi, son derece hiyerarşik ve siyasi liderliği hep bu hiyerarşiler içinden üreten bir toplumda, bu yapıların dışından gelen ilk isim olduğunu ve bunun kendisine kazandırdığı popülerliği hesaba katmakta fayda var. Tarihi boyunca, feodal ve dini hiyerarşinin iç içe geçtiği, modernleşme sürecinde işin içine giren modernleşmeci askeri yapının monarşiye dönüştüğü ülkede, İran İslam devrimi bu yapıyı bozmuş ama, siyasi liderliği dini hiyerarşiye teslim etmişti. Şu anda İran'daki sistemin temeli bu hiyeraşiye dayalı ama, Ahmedinecad, dini unvanı, ağırlığı olmayan ilk lider. İlk seçildiğinde, bizde bazı yazar arkadaşlarımız, beyaz çorapları ile alay etmişti, bense tam da bu yüzden seçildiğini düşünmüştüm.
Kaynak: Radikal