Ahlaki cesaretin bedeli ağır


Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi Ermeni soykırımını tanıyarak, Obama yönetiminden ihtiyaç duyulan bir müttefikin onurunu kırma riskine karşın tarihi kabul etmesini istiyor. İlgili tasarının geçmesi, ABD Dışişleri’nin Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin ‘normalleşmesi’ umuduna yeni bir dinamik katıyor.

Ermeni Soykırımı’nın başlangıç tarihi 24 Nisan 1915 olarak kabul edilir. Geçen yılki 94. yıldönümünde Başkan Barack Obama ‘büyük mezalim’leri kınadı, fakat diğer modern başkanların izinden giderek seçim kampanyasında verdiği sözü tutmadı ve ‘soykırım’ kelimesini kullanmadı. Söz konusu tasarı başkanı, yıllık 24 Nisan mesajında ‘1.5 milyon Ermeni’nin sistematik ve kasti imhasını tam ve kesin olarak soykırım diye nitelemeye ve ABD’nin Ermeni Soykırımı’na karşı çıkan onurlu tarihini hatırlatmaya’ çağırıyor.

Sanki birden fazla metin var
Bağlayıcı olmayan tasarıyla ilgili kopan fırtınaya bakıldığında, tasarının Kongre’den geçmesi veya Obama’yı tarihsel bir olguyu gerçek ismiyle anmaya sevk etmesi pek olası değil. Obama yönetimi komiteden tasarıyı kabul etmemesini istedi. Bu hayal kırıklığı Ermenilerin güvenini daha da aşındıracak; Obama onlar açısından bir davaçan (hain) konumunda.

Dışişleri Bakanı Hillary Clinton tasarıyı durduracağını söyledi. Clinton, ekimde Türkiye’yle Ermenistan’ın anlaşmaya çalışmak üzerinde anlaşması ve akabinde derin farklılıkları gidermeyi amaçlayan bir dizi ‘protokol’ imzalamasıyla sonuçlanan girişimin başını çeken diplomattı. Bir yol haritası teşkil etmesi amaçlanan protokoller, iki ülke tarafından hâlâ onaylanmadığı için hiçbir yere varmış değil.

Ermenistan iyice ileri gidip uluslararası anlaşmalarla ilgili yasalarında değişiklik yaptı ve ‘Ermenistan’ın imzaladığı anlaşmaların yürürlüğe girmeden önce askıya alınmasının veya iptalinin’ önünü açtı.

İşbirliğinden önleyici bir kaçış stratejisi oluşturmak, Kafkaslar’da yakınlaşma açısından pek de hayra alâmet değil.

Ermenistan sınırını 1993’te, Ermeni bölgesi Dağlık Karabağ için savaşan Müslüman kuzeni Azerbaycan’a destek amacıyla kapatan Türkiye, süreci baltalayan ilk taraftı. Ermenistan Azerbaycan’dan aldığı toprağı geri vermedikçe yakınlaşmanın süremeyeceğinde ısrar etti. Türkiye’nin Karabağ’ı tartışmaya dahil etme ısrarı, protokolü müzakere edenlerin aynı metinleri okuyup okumadığı sorusunu akla getiriyor.

Müzakere edilip imzalanan ve meclislere gönderilen belgelerde Karabağ’a atıf yok. Ermeniler Türkiye’nin bu tartışmayı protokol görüşmelerine imza atıldıktan sonra taşımasını kabul edilemez buluyordu. Karabağ konusundaki hassas ve sürüncemeli müzakereleri akıllarında tutan Washington diplomatları, Ermenistan’la ‘önkoşullar’ (veya ‘artkoşullar’) öne sürmeksizin uyum sağlamaya çalışması konusunda Türkiye’yi teşvik etti.

Bununla birlikte tasarıyı ele alan Kongre üyeleri ve sonraki açıklamaları dahilinde bizzat Clinton, ‘normalleşme’nin Ermenistan’la Türkiye arasındaki normal antipati haline dönmekte olduğu gerçeğini ya bilmiyor ya da görmezden geliyor gibiydi.

Clinton’ın tasarıyı desteklemenin sürece zarar vereceği iddiası, mağdur ülke olarak Türkiye’nin konumuna cuk diye oturuyor. Uzlaşma girişiminin işlememekle kalmayıp, iyileşme sürecini zedeleyen yaraların kabuğunu koparan bir fiyasko olduğunu ne Clinton ne de Türkler kabulleniyor. Ulusları birleştirmesi murat edilen bir belge, cumhuriyetleri ayrı bırakıyor. Ve sınırları açmak niyet edilirken, kapalı zihinler galebe çalıyor.

Süreç Ermenistan’ın kalabalık diyasporasını da bölüyor ve incinmiş benliğini parçalama konusunda teşvike hiç ihtiyacı olmayan, hırçın bir ülkenin içinde de bir bölünme nedeni haline geldi. Diyasporanın geniş bir kesimi protokolleri başından beri reddetti. (Bazı önemli diaspora kurumları belgeyi destekledi, fakat aksi yönde çıkarılan yaygarada sesleri duyulmadı.) Belgenin karşıtları, 1915-23 arasında ne olduğunu araştırmak için bir ‘tarih komisyonu’ kurulması çağrısı yapan maddeye itiraz ediyordu.

Onlara göre böyle bir komisyon (Obama’nın başkan adayıyken söylediği üzere) ‘karşı konulmaz miktarda tarihi kanıt’ üzerine kuşku gölgesi düşürecek ve bunu yapmak neredeyse bütün Ermenilerin bir hısımlık kurabildiği kurbanlara ihanet anlamına gelecekti.

Diaspora mutsuz. Ermenistan’dakiler kararsız. Türkiye sıkı defans halinde.
Bakü savaş tehdidi savuruyor. Dışişleri’nin öngördüğü ‘normalleşme’ bu mu?

‘Siz de tarih körü olun’
Belli ki Obama 1915’te yaşananlara, çirkin fakat bilimsel olarak hak ettiği ismiyle soykırım demeyecek, çünkü Ankara’nın Washington’a fiilen söylediği şey, ekimde Erivan’a söylediğinden farksız: “Siz de bizim gibi tarih körü olun ki, hep beraber daha parlak bir geleceğe yelken açabilelim.” Kongre komitesi bu tasarıyı kabul ederek Türkiye’nin duygularını incitti ve bunun sonucunda çıkabilecek maraz Amerika’nın çıkarlarına zarar verebilir. Ahlaki cesaretin bedeli, ABD’nin kaldırabileceğinden daha ağır.

Bu tasarı, benzerleri gibi durdurulacak. Çıkar hesapları vicdan muhasebesine baskın çıkacak, çünkü Türkiye ABD’nin stratejik çıkarları açısından fazla önemli. Dağlarla çevrili, ‘Sovyet Sonrası Sendromu’yla ve artan bir ulusal borçla malul Ermenistan’sa, ahlâken doğru tarafta olmak dışında hiçbir şey vaat etmiyor. Tek yapılması gereken bir kelimeyi zikretmek ama dünyanın en etkili ağzından o kelime yine çıkmayacak. (Erivan merkezli internet gazetesi ArmeniaNow’ın yayın yönetmeni, 8 Mart 2010)

Kaynak: Radikal