Ahiretsiz din talebi

İnsan ölümsüz olmak istiyor. Farkına varsa da, varmasa da yapıp ettiklerine bakıldığında meramı anlaşılıyor. Ancak inanan ile inkarcının ölümsüzlük arayışı birbirinden farklı.

Mümin dünyanın geçici bir mekân olduğunun farkında. Her anının bu mekanda kayıtlandığını biliyor. Dolayısıyla sayılı günlerin sonunda gelecek olan sonsuz hayat için dünyalık zamanın belirleyici olacağını bilir.

Sonsuz hayatı kazanmak adına, ömrünü tamamladıktan sonra da hayır defterine kayıtlar düşsün diye çalışır. Arkada kalan hayır sürdükçe ahirete göçen mümin ölümsüzleşir.

Şüphesiz bu durumda Allah (c.c)'ın kullarına lütfettiği sayısız nimetlerden biridir. Hatası yüzünden ayrıldığı cennet için imtihanı kazanan mümin ilk konumuna gelerek düşüşten yükselişe geçmiş, murat ettiği menzile erişmiştir.

Cennet yurdunda "...şu ağaca yaklaşmayın, sonra zalimlerden olursunuz" (Araf-19) ikazını bir an unutmanın karşılığı olarak dünya, sayısız imtihan bahsi ile insanın karşısına çıkar.

İnsanın ayağına nimetin koştuğu cennet hayatının aksine, insan nimetin peşine koşacak, ter dökecek ve gerektiğinde hemcinsi ve tabiat ile duraksız bir mücadeleye girişecektir.

Varlığını koruma durumundaki insanın şartları ne denli ağır olursa olsun, geldiği menzile tekrar yükselmek istiyorsa, gaflete izin vermemelidir. Varlıkta ve darlıkta, şartlar ne olursa olsun,içinde bulunduğu ahvale teslim olmadan ömrü sürdürmeli. Döneceği sonsuzluk yurdunun imtihanını verdiğinin bilinciyle ölçüyü ömrün her anına taşırken, olan biten bütün sıkıntının geçici olduğu anlayışıyla günleri karşılanmalı.

Mümin bir sınır nöbetçisi kadar dikkatli olma durumunda; çünkü düşman aynı ve insanı, Allah'ın affediciliğini dahi kullanarak saptıracak sayısız metot sahibi.

Ahiret bilinci, dünyanın geçiciliğini öne koyar ve zaman"salih amel" duyarlılığıyla kayıtlanır. Son nefesine kadar insanın kanında mevzilenen İblis'e ait fısıltı sürekli fırsat peşinde, kedinin fareye rabıtası gibi dikkatini en üst düzeyde tutar.

İblis amellerden niyetlere, niyetlerden amellere yürürken, hayırdaki başarıları överek, çoğu kez, hedefine varır. Dünyevileşen dinin, başarıyı ahiret yerine kayıtlamasının derununda böylesi zihinsel kayma var.

Modernite müminin yapısını sarsıyor.

Modern dönem hesaplarının başarıya endeksli hale gelmesi, ahiret önceliğinin geriye itildiğinin göstergesi değilse, siyasetten ekonomiye küresel benzerliği nasıl izah edeceğiz? İslam'ı bir başkasına tebliğ ederken ebedi kurtuluş, şaşmaz hakikat olarak mı, yoksa dünyevi yararlılık önceliğiyle mi anlatıyoruz? Bu karşılaştırmanın sonucu bize "seküler dindar"lığın etkisi konusunda fikir verecektir.

İmkanların artması, ekonomik başarıların insan ilişkilerinde negatif yönde, çözülmeyi tetikleyen bir işlev yükleniyorsa, ciddi yanlışlardan söz etme durumundayız.

Batının öyküsünde ortaya çıkan, geriye dönüşü olmayan bireyselleşmenin İslam toplumunda görünür hale gelmesi, izah edilebilir bir durum olmasa gerek. Bir başka gösterge de varlıklı ve statü sahibi insanların, yani dünyevi başarıya ulaşanlara verilen önemin artmasıdır. Statünün takvanın yerine yerleşmesi, dünyanın ahrete galebe çalmasına işarettir.

Mümin sadece statü ile değil, mahrem alanın aleniyete dökülmesiyle de  Batı merkezli ifşa kültürüne yakınlık göstermeye çabalıyor. İnsan ve vitrin arasındaki bağlantının ihtiyaç olmayan tüketimin lehine işlemesi, inananların pazara konu olmalarını ve aynı skalanın içinde yer almalarını kaçınılmaz kıldı.

Postmodern döneme has algı sayesinde, düne ait köşeli olan ne varsa ovalleşti. Zihinsel görecelik, neredeyse her mümin için bir fıkıh ilham eder oldu. Bireyselleşmeye katkı veren izafiyet, zevk etkisini çeşitlendirirken, fikri çoğulculuğun yerini işgal etti. Böylece, birbirinin velileri olma durumundaki müminler, haktan yana uyarı görevlerinden, kendiliğinden sıyrılmış oldular. İzafiyetin hakikati dahi, "kişiye göre" kaydına indirgemesi, mümin için her şeyin akışa-pazara tahvil edilmesini mübahlaştırdı.

Adaletin hukuktan, hukukun ahlaktan kopması, parçalı zihnin oluşmasını ve bilgi ile amelin ayrılmasını beraberinde getirdi.

Neticede, İslam ne kadar hayattan uzaklaştıysa, o oranda dile düştü.

Gönle, takvaya önem veren irfanı gelenek dahi varlığını modern araçlarla ortaya koyuyorsa, orada durup iyice düşünmek icap eder.

Baştaki söze, insanın ölümsüzlük arayışına döndüğümüzde, inkârcıların ölümsüzlük arayışlarınınmekanının dünya olduğunu ve araçlarının bilim olduğunu söyleyebiliriz. Her organ nakli ile havaya sıçrayan, insanı parça değiştiren makine derekesine indiren modern cahiliye, her şeyi kendinden menkul bilerek, dünyada kalıp zevklerine sınırsız olarak burada denemek istiyor

Öte yandan, dünyevileşen mümin, arkada hayrı kalıcı kılabilecek ömür bırakabiliyor mu? Dünyevileşen dinin ahiretteki karşılığı ne olur? Ya da cennetten düşen insan, bu ahvalde yerine dönebilir mi?