Romanlara ve filmlere konu olan Mali’nin Timbuktu şehri, bundan yaklaşık 500 yıl önce, İslâm dünyasının en parlak ilim ve kültür merkezlerinden biriydi. 1500’lerde Osmanlı İmparatorluğu her açıdan zirveyi yaşarken, Afrika’nın bir ucundaki Timbuktu da yıldız misali parlıyordu. Endülüs’te Müslüman varlığının sona ermesinin ardından, Timbuktu ihtişam nöbetini Gırnata’dan devralmış gibiydi.
M.Ö. 1100’lü yıllarda kurulduğu kabul edilen Timbuktu sahra, tropikal bölgeler ve Akdeniz arasında bir kavşak noktasında yer aldığı için, kısa zaman içinde önemli bir ticaret merkezi haline geldi. Tekstil, çay ve sonraları da tütün, Timbuktu’da el değiştiren başlıca ürünlerdi. Ancak Timbuktu asıl ününü, el yazması kitapçılığın merkezi haline gelmesiyle kazandı. 1200’lerden itibaren Mali İmparatorluğu’nda İslâm’ın ve Arapçanın hâkim oluşuyla birlikte, Batı Afrika bölgesindeki bütün kabileler ortak dil olarak Arapçayı benimseyip kullanmaya başladılar. Bu, Timbuktu için de yükselişin başlangıcıydı.
Yazının tamamını okumak için TIKLAYINIZ