Afrika gelecek vadediyor

Euro bölgesinin resesyona gömüldüğü ve temelini gelişmekte olan pek çok ülkenin yoğun gelişimlerinin oluşturduğu gelişmiş dünyayı yakalama dinamiklerinin yavaşlama eğilimine girdiği bir anda Afrika yükselişini ilan ediyor.

1979'dan itibaren birbirine paralel olarak Çin ve Hindistan veya 1990'lı yıllardan itibaren Brezilya 20.yüzyılın ikinci yarısında kapalı kaldıkları azgelişmişlik ve yoksulluk tuzağından 21.yüzyılda kurtuldular.

Kıta, küresel kapitalizm krizlerini ve ülke risklerini boşa çıkararak, 2000 yılı itibariyle ortalama % 5.5 olan ekonomik gelişim düzeyini 2013'te % 6.2'ye yükseltti. Nüfus artış oranından iki kat fazla. Gelişim oranı en yüksek on ülkeden, Nijerya (% 7.4) ve Fildişi Sahili (% 8.5) de dahil, altısı Afrika'da.

Afrika halkının ürettiği zenginlik on yılda yıl başına % 3.5. Sekiz Afrika "aslanı", kişi başına 10.000 dolar gelir gösteriyor. BRIC (Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin) grubunun üstünde bir rakam. Enflasyon % 8 civarında. Ticaret dengesi fazlası milli gelirinin % 4'ünü geçiyor. Açık ve kamu borçları, milli gelirinin % 2'si ile % 33'ü aralığında sınırlanmış durumda.

Küreselleşme bağı

Afrika'nın yeni sömürge modeli olarak ele alınan iktisadi dönüşümü, küreselleşmeden bağımsız olarak değerlendirilemez. Buradaki gelişme öncelikle içerden kaynaklanıyor ve dış şoklara karşı direncinin nedeni de bu. Söz konusu gelişme, yoksulluk oranının % 42'den % 31'e düşmesinin lokomotifi olan tüketimle ve 300 milyonluk bir orta sınıf oluşumuyla yol alıyor.

Kentleşme oranı, 1980'de % 28 olmasına karşın yeni teknolojinin özellikle Afrika'nın ikinci büyük pazar olduğu mobil telefon teknolojisinin yaygınlaşmasıyla birlikte bugün yaklaşık iki katına yani % 40'a çıktı.

Afrika ekonomileri farklılaşıyor ve giderek hammadde ihracatına bağımlılıklarından kurtuluyorlar. Aynı şekilde, 35 milyarderin ve 2500'den fazla milyonerin gücüne dayanan dinamik bir girişimci sınıfın gelişmesine olanak sağlayacak biçimde kamu güçlerinin vesayetinden ve kalkınma yardımının ters etkilerinden –yolsuzlukların ana kaynağı– de kurtuluyorlar. Ek olarak, 2000 yılından itibaren yıl başına % 3 prodüktivite kazancı.

Öte yandan Afrika, küreselleşmenin ilk basamağına adımını attı. Ticaretin serbestleşmesi, Afrika'nın ana ortağı Çin'in yanı sıra (93 milyar ihracat ve 69 milyar ithalat) Hindistan ve Brezilya ile ticaretin yönünü güneye çevirmesine eşlik etti.  Uluslararası yatırımlar 2000'li yıllarda ikiye katlandı ve her geçen yıl % 30 oranında artıyor.

Finansman akışı

Finansman akışı, kamusal ve özel yatırım fonu araçlarının yanı sıra finans merkezleri ile kurumsallaşıyor. Özellikle kıtanın iki büyük finans ve ekonomi merkezini inşa etmiş olan Güney Afrika ve Nijerya'da.

Afrika'nın atağı, kırılganlığını ve büyük risklere açık olma niteliğini koruyor. Kıta, Libya'dan Kongo'ya, Mali'den Somali'ye ve elbette Sudan'a kadar pek çok bölgede silahlı çatışmalar atlattı. Etnik ve özellikle İslamcı baskı altındaki dini şiddet olayları tarafından baltalanan devletler istikrarsız. Kıta, 10.3 milyonu kendi içinden ve 2.5 milyonu dışardan olmak üzere çok sayıda göçmenin amaçsızca dolaştığı bir yer halinde.

Yolsuzluk yaygın vaziyette. Toplum, 2050'ye kadar ikiye katlanacağı öngörülen 200 milyonluk genç nüfus ve salgın hastalıklara rağmen artan yaşlanma oranı arasında salınıyor.

Gelişme düzeyleri arasındaki fark uç noktada. Gelir, Kongo'da kişi başına 160 dolar, Ekvator Ginesi'nde 12000'den fazla. 200 milyon Afrikalı açlık sınırında yaşarken. Kalkınmaya, altyapıların yetersizliği, eğitim ve sağlık sistemlerinin haraplığı ve yeteneklerin kaçışı gem vuruyor.

Aktif varlıklar

Ancak bu elverişsiz koşullar, Afrika'yı küreselleşmenin yeni cephesi yapacak olan aktif varlıklarla fazlasıyla dengeleniyor: 2050'ye kadar 860 milyondan 1.8 milyara çıkması beklenen demografik güç; 2050'de iki katına yani 600 milyona ulaşacak orta sınıf nüfusu; Arap topraklarındaki zenginlikler (rezervlerin % 80'i), yeraltı madenleri, ham madde ve enerji kaynakları, insan sermayesi potansiyeli ve tasarruflar.

Afrika'nın dönüşümünü hızlandırması ve atağını sürdürebilmesi için özellikle Güney Afrika ve Nijerya civarında bölgesel entegrasyon dinamiğini güçlendirmesi gerekiyor. Afrika, yönetim konusunun yanı sıra, kalkınmanın ve barışın anahtarı olan devlet istikrarını sağlamanın peşinde olmalı.

Üretim araçlarını çeşitlendirmek üzere tasarrufu tamamen serbest bırakıp altyapıya –başta yoğun nüfuslu bölgeler olmak üzere–, eğitim ve sağlığa yatırım yapılması şart. Özellikle tarım ve endüstride. Yoksullukla mücadeleyi güçlendirmek ve eşitsizliklerin kontrol edilemez artışının önüne geçmek gerekiyor. 21.yüzyıl, kendine özgü kalkınma seyrini keşfetmek için Afrika'ya bir fırsat sunuyor.

Kaynak: Le Monde
Dünya Bülteni için tercüme eden: Muhsin Korkut