Afganistan'ın sufileri neden siyasi alana dönüyorlar?

“Varlığınızın ülkenin sakinlerine bir lütuf ve gurur olduğu için ayrılığınızın şu anda uygun olacağını düşünmüyorum” diye yazdı Kral Emanullah Han, 29 Mart 1929’da Afganistan’daki Kadiriye tarikatının piri olan Nakib Seyyid Hasan Geylani’ye.

Hükümdarlığının sonunu getiren bir isyanla yüzleşen Afgan hükümdar, Pir Sufi’den seyahat planlarından vazgeçmesini ve isyanı bastırmada yardım etmesini istedi.

Birtakım muhafazakârın da olduğu gibi Kral Emanullah’ın seri reformlarından rahatsız olan Habibullah Kalakani’nin öncülük ettiği isyanın İngilizler tarafından teşvik edildiği söyleniyor. İlginçtir ki, Afganistan Nakşibendi sufi tarikatının lideri olan Nur el- Maşayik Müceddidi hazretleri aktif bir şekilde krala karşı olan isyana yardım ediyordu.

Tarih boyunca, Sufizm Afgan siyasetiyle iç içeydi. Modern Afganistan’ın kurucusu Şeyh Ahmed Durani’nin başına bir sufi türbesinde buğdaydan taç koyan bir sufi dervişin hikâyesinin Durani kralının meşruiyetini onayladığı söyleniyor. Nur el-Maşeyik hazretlerinin Afganistan’ın son hükümdarı Zahir şah’ın (hüküm yılları 1933-73) başına tören türbanını koymasından sonra kral ilan edildi.

Seçkin sufilerin iki Anglo-Afgan savaşında, 19’uncu yüzyılda ve 20’nci yüzyılın başında hükümete karşı olan birkaç isyanda büyük rolleri vardı. Afganistan’ın kargaşalı tarihi boyunca her iki tarafın saygısına sahip olmaktan hoşlanan sufi liderler tarafından birçok barış anlaşmaları yapıldı.

 

Arabulucu Sufi liderler

Sufi liderlerinin rollerinin önemi güç kaybetti. Ama siyasi önemlerinin en düşük olduğu anda bile, bilinen güçleri fiili önemlerini korumasa da Sufi liderlerin Afgan siyasetindeki yerlerini korudu.

Bu etkiyi anlamak için kişi güney ve merkezi Asya’nın birçok kesiminde, Afganistan dâhil, İslam dininin tasavvufi boyutuyla köklendiğini anlaması gerekir.  

Afganistan’da İslam bu yüzden geleneksek olarak tasavvufiydi, özellikle de Kadiriye ve Nakşibendi tarikatlarının sunduğu din anlayışı şekilde. 

Diğer İslam ülkelerinin aksine, Afganistan’daki sufi tarikatlar sadece seçkin cemiyetlere münhasır değil. Aksine onlar toplumun her kısmından bağlılığı savunuyorlar. Hanakah’dan oluşan geleneksel tasavvuf tarikatlarında kabul töreni ve dihr içtimaları varken, Afganların çoğunluğu miras yoluyla derviş sufi ya da belli bir sufiye ve ailesine bağlı sayılır. Bu bilhassa Geylani’nin ve Müceddidi’nin torunlarına büyük bir ayrıcalık olacak bir sufizm anlayışıdır.

Ve bu kesinlikle Sovyet askeriyesinin istilasıyla sonuçlanan 1978’deki komünist hükümet darbesi sonrasında Afganların çoğunun iki ana tasavvuf kaynağı olan Pir Seyid Ahmed Geylani ve Sıbğatullah Müceddidi’ye onlara mücadelerinde liderlik etmeleri için geri dönmelerinin sebebidir.

Pakistan ve Irak’a komşu mücadele grupları kurmuş olan diğer mücahit liderler ise 1950’lerin sonlarından Afganistan’ın geleceğine doğru uzanan radikal İslami partilerinin genellikle ya üyeleri ya da başlarıydı.

Amerika Birleşik Devletleri Askeriyesinin Afgan Mücahitlere yardımının birincil aracısı ve yöneticisi olan Pakistan İç İstihbarat Servisi (ISI) Sufilerin liderliğini yönettiği mücahit grupların kenara çekip Sovyet istilasından da öncesine dayanan ilişkilerinin bulunduğu radikal organizasyonları desteklemeyi seçtiler.

80’li yıllarda düzensizce yapılan askeri, finansal ve siyasal destek, her ne kadar bir kısım için Sufi liderlerin ruhani değerlerini aynı bıraksa da Siyasi kudretlerini azalttı.

Nakşibendi tarikatının başı olan Sıbğatullah Mucaddidi hazretleri nisan 1922’de Komünist rejiminin son kalıntılarının yok oluşundan ve Kâbil’in mücahitler tarafından ele geçirilmesinden sonra Afgan İslam Cumhuriyeti’nin ilk geçici başkanı oldu. 

Müceddidi sonraki iç savaş sırasında bir şekilde aktif kalırken, Kadiriye Tarikatının başı Geylani her iki taraf için de tehlikeli olan bu çatışmadan çekilip taraftarlarından da aynısını yapmalarını istedi.

 

Taliban’ın en sert eleştirmenleri

Her Sufi lideri de, inançlı öğrencilerin önceki Mücahit Kumandanları süpürüp atmalarından ve 1996’da Kâbil’i ele geçirmelerinden sonra Taliban Hareketi’nin en sert eleştirmenleri haline geldiler.

Çelişkili bir şekilde, önceki kumandanlardan birkaçı ve her iki sufi liderin taraftarları sonunda Taliban’a katıldılar.

Taliban’ın yerine geçici bir Afgan hükümetini kurulduğu, 2001 yılının aralık ayında gerçekleşen Bonn Konferansında Müceddidi ve Geylani temsilen seçildi. Ama Pakistanlılar gibi Amerikalılar da, Afgan toplumunda önemlerini az gibi gösterdiler.

Müslümanların zayıf yönlerini ve Müslüman kitlenin moral bozukluklarını sömürmek için kullandıkları tüm para ve gelişmiş propaganda düzeneklerine karşı, yeni evrensel Radikal İslam’ın ehemmiyeti artışta olmasına rağmen, Afganların çoğunluğu İslam’ı geleneksel sufi merceğinden görmeye devam ediyorlar.

Amerikalılar ve uluslararası zümre Afganistan’daki aşırıcılığa karşı savaşmak için geçen 12 yıl içerisinde milyar dolarlar harcadı. Ama siyasal ve finansal olarak İslam’ın tasavvufi boyutunun gelişmesine yatırım yapmanın Afgan toplumuna, aşırıcılığa karşı çok daha etkili araçlar sağlayacağını hiç anlayamadılar. Yüzlerce yılı Sufi geleneğiyle halkının kültürüne işlenmiş olan bir toplum kolayca ruhani köküne dönebilirdi, bu Washington’a ve NATO’ya çok daha az ganimete ve kazanca sebep olurdu.

Gelecek Afgan başkan seçimindeki iki ana rakip her nasılsa, sonunda Sufi liderlerin kalıcı önemlerini anlamışlar gibi görünüyor. 5 nisan başkan seçimindeki favorilerden biri olan Dr. Eşref Gani, Taliban Afgan toplumu sonrasında Sufi liderlerin potansiyel rolleri üzerinde şüpheli bir pozisyona sahipti. Ancak bileti için Pir Seyid Ahmed Geylani’nin desteğine sahip olmak amacıyla uzun uğraşlar verdi. Bu destek önceki iki seçimde Başkan Hamid Karzai’ye gitti.

Öncesinde iki taraflı güvenlik anlaşmasının imzalanmasının reddedilip ardından Ana kurulun oybirliğiyle anlaşmayı sonuçlandırmak için oy vermesinden sonra Karzai uzun süredir müttefiği olan Sıbğatullah Mücaddidi’nin desteğini kaybetti.

Son zamanlarda, kurnazca siyasi bir satranç hamlesinde, Afgan başkan Müceddidi’nin Pakistan’da oturan kuzeni, Muhammed Emin Can’ı Kabul’e getirerek ona Yüksek Barış Konseyin’de bir pozisyon verdi. Bu hareketiyle Karzai kolayca isyankâr bir sufi liderini bir başkasıyla değiştirebileceğini gösterirken, aynı zamanda Sufi liderlerin desteklerine ve Afgan toplumundaki önemlerine bağlılığını gösterdi.

Sistematik bir şekilde Sufi liderlerin rollerinin seçimler üzerinde azaltılması için verilmiş 30 yılda, görüşlerin, ideolojinin ve kuralların; para ve oy alıp-satmaya göre ikinci sırada gelmesiyle olan bir seçimde, Geylani ve Müceddidi isimleri yüksek miktarda oy getirmese de farklı bir şekilde seçime bir ağırlık getirmeye devam edebilirler.

Belki bu isimler Afgan siyasetinden süregelmiş karışıklığı ve yabancı ülkelerin müdahalesini kaldırabilecek güçte haysiyet, saygı ve güven getirir. Belki de batılıların aksine bu iki Afgan politikacı diğer herkes şüphede ve muğlakta kalırken, Sufizmin toplumun güvendiği asırlık bir güven kaynağı olduğunu fark etmişlerdir.

Kaynak: El Cezire

Dünya Bülteni için çeviren: İbrahim Mercan