Britanya Başbakanı Gordon Brown geçen çarşamba Afganistan için son stratejisinin anahatlarını anlattı; Brown asker sayısında geçici bir artış yapılacağını, yoksullukla savaşmak ve eğitimi teşvik etmek için ek fon gönderileceğini ve Afgan ordusuyla polis gücünün eğitimine daha fazla odaklanılacağını ilan etti. Bu yeni yaklaşımdaki en büyük zayıflık, üniforma içindeki yabancıları gördüğünde bir Afgan'ın aklına ilk gelen soruyu
makul bir biçimde yanıtlamıyor olması: "Ne zaman gidiyorsunuz?"
Halkın haklı soruları var
Uzun tarihinde çok sayıda istilacı görmüş ve onları kovmuş bir ülke için bu durum sürpriz olmamalı. Kısmen gururdan, fakat aynı zamanda kendini koruma isteğinden kaynaklanan bir soru bu. Önümüzdeki 10 yıl boyunca kimin etrafta olacağını yanlış hesaplayan herhangi bir Afgan'ın kaderi yoksullaşma, baskı ve muhtemelen kendisinin yanı sıra ailesi için de ölüm olacaktır. Tüm bunlar ikinci soruya çıkıyor: "Arkanızda ne bırakacaksınız? Yetki kimin olacak? O kişi kalıcı olacak mı? Gücü Kâbil'in varoşlarının dışına da erişecek mi?" Bir başka deyişle, çoğunlukla başarısız olan ve çok az insanın varlığından gerçekten haberdar olduğu bir ülkede merkezi yönetimin etkili biçimde hayatta kalmasını nasıl garanti edeceksiniz?
Başbakan tarafından verilen yanıt aslında dikkat çekici biçimde yetersizdi: En önemli konu devletin güvenliği; bu güvenliğin garantörü yabancı olamaz, uzun vadede Afgan olmalı. Aynı zamanda güçlü olmalı. Şimdi bugünün Irak'ındaki gerçekliği Afganistan için önerilen bu gelecekle karşılaştırın. Irak Afganistan'dan daha küçük, daha az karmaşık, daha zengin ve toplumu da daha eğitimli. İstikrarlı bir devlet olarak Irak'ın daha güçlü bir tarihi var. Bugün Irak'ın kırılgan birliğini sağlayabilmek 600 bin güvenlik gücünü gerektiriyor. Bununla birlikte Brown, kanunsuzluk, iç savaşlar, uyuşturucu ticareti ve burnunu sokan komşularla dolu tarihiyle Afganistan'ın, yaklaşık 200 bin kişilik bir güvenlik gücüyle düzeleceğine inanıyor gibi görünüyor.
Afgan polisi harami gibi
Dahası, o güvenlik güçlerinin yaklaşık üçte birinin polis olması öngörülüyor. Oysa Afgan Ulusal Polisi sadece kötü bir asayiş sağlama aracı değil, aynı zamanda aktif bir suç unsuru teşkil ediyor. Üçte biri uyuşturucu bağımlısı ve çoğunluğu da sıradan Afganlara kasıtlı olarak zulmediyor. Sistematik biçimde haraç kesiyorlar, adam kaçırıyorlar, hırsızlık yapıyorlar ve tecavüz ediyorlar. Güvenliğe bir katkıları olmadığı gibi zarar veriyorlar. Bu gücün en az üçte biri düzelecek gibi değil ve en iyi seçenek muhtemelen, yepyeni bir güçle işe yeniden başlamak.
Afgan Ulusal Ordusu daha farklı. Klasik bir asker bu ordunun genel davranış halini izlese dehşete düşer. Hataları var - gaddarlık, aşiretçilik, değişkenlik liderlik gibi- fakat yönetilebilir durumda. Ancak bir şansı olabilmesi için şu an önerilenden en az dört kat fazla askeri olması gerekiyor. Böyle bir sayıya ulaşılamaması durumunda, Afganistan teröristler ve isyancılar için kanunsuz, uyuşturucunun yönettiği bir delik olacaktır. Taliban kazanacak, Kaide de durumdan yararlanacaktır.
Afgan halkını yaşayabilir, uzun vadeli bir güvenlik çözümü yaratmakta olduğumuza ikna etmeliyiz. 'Sırada ne var' sorusunu, şu an Taliban'a doğru yaşanan yavaş ama geri döndürülemez kayışı durduracak bir şekilde yanıtlamalıyız.
Düzgün bir Afgan güvenlik gücü pahalı olacaktır. Her yıl yaklaşık 3 milyar dolar tutarında yardım yapılması gerekecek. Fakat bu etkisiz olan alternatifinden maddi manevi daha ucuz olacaktır ve şu an ihtimal dahilinde bulunan aşağılanmadan daha iyi bir çıkış imkânı tanıyacaktır.
Dahası, Britanya ve Amerika'nın bütün yükü üstlenmesi şart da değil. Afganistan'daki Uluslararası Güvenlik ve Yardım Kuvveti (ISAF) şimdiye dek acınacak şekilde beceriksizdi. Kabil'deki bir Amerikalı gazeteci ISAF'ı şöyle tarif ediyordu: "Bazıları savaşamayan ve bazıları da savaşmayan bir uluslar bileşimi." Bu tanımlama bazı uluslara haksızlık etse de genel olarak doğru. ISAF müttefiklerini Afgan güvenlik gücününün finansmanına yardımcı olmaya ve (çoğunu) askeri desteklerini artırmaktan vazgeçmemeye ikna etmek noktasında daha iyisini yapabiliriz. Bu durum uzun vadeli bedeli daha kaldırılabilir hale getirir ve aynı zamanda hem uyuşturucuyu hem de terörizmi kontrol altına almanın önemini tüm dünyaya yansıtır.
Vietnam'a benzemek üzere
Bu konuda tarihi bir yol ayrımında durmaktayız. Hamid Karzai rejiminin yolsuzluklarına (çok daha) sert yaklaşırsak, aşiret adaleti bile olsa adaletin sağlanmasını sağlanmasını garanti altına alırsak ve yaşayabilir bir hükümetin temelini oluşturacak bir güvenlik gücünü yaratabilirsek, hiçbir yabancının daha önceden başarama-dığını, yani başarılı bir Afgan devleti yaratma şansını yakalayabiliriz. Eğer bu olmazsa, Vietnam'dakinden farksız bir şeyi başarmak için sayısız hayatın harcanmasına imkân tanımış olacağız. (Britanya'da Muhafazakâr Parti
üyesi milletvekili, 1 Mayıs 2009)
Kaynak: Radikal