Afganistan: Daha iyisini yapabiliriz

Afgan güçlerinin Birleşik Devletler'in desteğiyle Taliban'ı iktidardan indirmesinin ve böylelikle sığınacak limanları, eğitim alanları ve atış rampaları haline gelen Afganistan'ı El Kaide teröristlerinin elinden almasının üzerinden yedi yıl geçti.

O zamandan bu yana önemli ve net ilerlemeler oldu: Demokratik seçimler, ülkenin kadınlarının kamusal hayatta yerlerini almak üzere özgürleşmesi, sağlık ve eğitim alanlarında iyileşmeler ve çok daha fazlası.

Ama dürüst bir değerlendirme, şu anda, olmayı umduğumuz noktada bulunmadığımızı kabullenmeyi gerektirir. Afganistan'ın kuzey ve batı kesimleri büyük ölçüde barışa kavuşmuş durumda ve daha da iyiye gidiyor.Fakat doğu ve güney ise isyan hareketleri, uyuşturucu ve kötü yönetimin pençesinde. Afganlar, ülkelerinin durumunun iyiye gitmemesinden dolayı gitgide daha umutsuz hale geliyor. NATO'nun idaresindeki ISAF misyonuna katılan ülkelerin halkları da bu operasyonun daha ne kadar sürmesi gerektiğini ve kaç tane üniformalı erkek ve kadınımızı daha kaybedeceğimizi merak ediyor.

Nisan ayının başlarında, üye ülke liderleri NATO'nun 60'ıncı yıldönümü vesilesiyle Strasbourg ve Kehl'de bir araya gelecek. Bu, bir kutlama olmakla kalmayacak, aynı zamanda Başkan Obama'nın Avrupa'ya ilk ziyaretinin bir parçası ve İttifak liderleri arasında, bu misyonla ilgili derin tartışmaların geçeceği bir fırsat olacak. Bu tartışmaları şekillendirmemize ve geleceğe yön vermemize yardımcı olacak olan beş önemli dersin dikkate alınması gerektiğine inanıyorum.

BİRİNCİ DERS: Afgan liderliği bizim için uzun vadeli bir dilek değil, bir an evvel ihtiyacımız olan ve üzerinde ısrar etmemiz gereken bir konu. Afganistan'daki asıl sorun Taliban değil, iyi bir idari yapının eksikliği. Afgan halkının, sadakatini ve güvenini hak eden iyi bir 'hükümet'e ihtiyacı var. Afgan halkı bu hükümete kavuştuğunda, isyancılar oksijensiz kalacak. Uluslararası camia, seçilmiş hükümete desteğini göstermeli. Ama biz, hem kanımızla hem de paramızla yeterince ödedik, artık Afgan hükümetinden, zorlu siyasi kararlar gerektirse bile, yolsuzlukların önüne geçmek ve daha etkin çalışmaya yönelik somut girişimler beklemeye hakkımız var.

İKİNCİ DERS: NATO'nun da yeni bir yaklaşıma ihtiyacı var. Operasyonlarımız hâlâ, Afganistan'ın belirli coğrafi bölgelerinde görev yapan tek tek ülkelerden oluşan çok "yamalı" bir yapıda. Bunun avantajı, her bir ülkenin sahada yerel halkla tecrübe kazanarak kalkınmaya ve askeri operasyonlara katkıda bulunması. Ama dezavantajı da var. Her bir misyon ve ülke içinde askeri operasyonlara ve kalkınma desteğine birçok farklı yaklaşım bulunması, hem yeterince etkin olunamamasına sebep oluyor hem de dayanışmaya engel oluşturma riskini taşıyor. Çabalarımıza ortak yaklaşımlar geliştirmek için önlemler almalıyız. Bunlardan biri, coğrafi sınırlamaları, birliklerin birbirinin yardıma gidebilmesini sağlayacak şekilde ortadan kaldırmak olabilir.

ÜÇÜNCÜ DERS: Afganistan bir ada değil. Bu ülkenin sorunları sadece kendi sınırları içerisinde halledilemez. Pakistan'ın karşı karşıya bulunduğu sorunlar Afganistan'ınkilere organik bir bağla bağlı; dolayısıyla Pakistan'ın Hindistan'la ilişkileri de. Aslında, Afganistan'da olup biten, bütün komşu ülkeleri bir şekilde ilgilendiriyor. Bizim, uluslararası camia olarak daha bölgesel bir yaklaşımımız olmalı. İlgili tüm komşular bu zorlu sürece katılmalı. NATO'nun bu sürecin liderliğini üstlenmesi gerekmese de, İttifak'ın, kendi payına düşeni yapmakta çıkarı bulunduğuna şüphe yok.

DÖRDÜNCÜ DERS: Kapsamlı yaklaşımı lafta desteklemekle yetinemeyiz. Afganistan'ın sorunlarının sadece askerler tarafından çözülemeyeceğini tekrarlayıp duruyoruz. Öte yandan, sivil kesimle yeterince koordinasyonda olamadığımızdan ve kaynakların yetersizliğinden dolayı, askerî operasyonlara yüklenmek zorunda kalıyoruz. Polise daha fazla yardımcı olmanın bir yolu olmalı; kalkınma desteği daha iyi koordine edilmeli, Afganistan'daki BM gücü güçlendirilmeli (bu yapılacak zaten) ve en önemlisi, Afgan hükümeti, insanların güvenebileceği, etkin ve yolsuzluklardan arınmış bir idare için yapılması gereken zorlu tercihleri yapmalı. Afgan hükümeti bunu geciktirdiği sürece, askerî operasyonların devam etmesi gerekecek ve bu da daha fazla cana mal olacak.

BEŞİNCİ DERS: İletişim, halkla ilişkiler görevlileri için ikincil öneme sahip bir iş değil, stratejik bir savaş alanıdır. Batı dünyasında, Afgan halkının, topraklarında yabancı askerleri görmek istemediğine dair genel bir algı var. Gerçek şu ki, anketler ISAF'a yüzde yetmiş oranında bir destek olduğunu gösteriyor. ISAF güçlerinin kazara sebep olduğu sivil zayiat haklı şekilde çok dikkat çekiyor; Taliban'ın bilinçli şekilde öldürdüğü sivillere ise beş katı fazla olmasına rağmen, daha az ilgi gösteriliyor. Uluslararası camia olarak, stratejik iletişimi öncelik haline getirmeliyiz. Hedefimize ulaşmak üzere somut ilerlemeler kaydettiğimizi daha iyi gösterebilmeli ve dünyaya, Taliban'ın, insan haklarını ihlal etmeye devam eden acımasız katiller olmaya devam ettiğini hatırlatmalıyız.

Bunlar hakiki zorluklar ve bu zorluklarla mücadele etmek için taze yaklaşımlara, siyasî cesarete ve yeni kaynaklara ihtiyaç var. Ama başarısızlığın bedeli çok daha yüksek: çok karmaşık bir bölgede istikrarsızlık; uluslararası terörizm için güvenli bir liman ve Afgan halkının çekeceği büyük çileler. Bu, gerçekten de göze alamayacağımız bir bedel. Bu sebeple, hem bu İttifak içinde hem de daha geniş olarak uluslararası camiada, bundan sonrasını planlarken son üç yıl içinde aldığımız derslere göre hareket edeceğimize inanıyorum.
 
JAAP DE HOOP SCHEFFER
NATO Genel Sekreteri