Afganistan'ın başına bela olan dinci rejimin devrilmesinin yararları inkâr edilemez. Ancak ABD'nin sosyolog yardımına rağmen Afgan halkını iyi okuyamaması, aşırı dinciliğe karşı aşırı liberalizmi öne sürmesi ve uyuşturucu ticaretini engelleyememesi Taliban'ı tekrar güçlendirdi.
11 Eylül saldırısından sonra ABD önderliğindeki uluslararası güçler başta Taliban ve Kaide olmak üzere İslamcı teröristlere karşı savaş açtı ve Afganistan'ı Taliban kontrolünden çıkarıp üs gibi onlara karşı kullanmaya başladı. Muhafazakâr ve dinci kesimler ABD'nin Afganistan'a girmesini saldırı diye niteliyor ama yaşananları Afganistan'ın başına bela olan dincilere karşı savaş diye değerlendirmek daha doğru olabilir. Sonuçta dincilerin püskürtülmesinin halk için sevinç kaynağı olduğu inkâr edilemez.
Her savaş gibi bu savaşın da yararları ve zararları, savunanları ve eleştirenleri oldu. Ancak savaşın yararlarını görmezden gelmek insaftan uzak ve gerçekleri gizlemek anlamına gelir.
İlk günler umut vaat ediyordu
Bu savaş öncelikle Taliban ve Kaide militanlarının Afganistan'daki korku saltanatına son verdi. Bu olay belki dışardaki çoğu insan için pek bir şey ifade etmez fakat baskıların altında ezilen halk için büyük önem taşıyor. Bu savaş olmasaydı Taliban ülkenin kaynaklarını kendi terör sistemini güçlendirmek için harcayacaktı ve giderek kontrol edilemez hale gelecekti. Savaş onları darmadağın etti ve inlerine dönmeye mecbur bıraktı.
İkincisi, bu savaşın ardından merkezi devlet kuruldu ve halk tarihinde ilk kez iyi-kötü meclis ve cumhurbaşkanlığı seçimleri için sandığa gitti. Ordu ve polis gücü yapılandı, sanayi ve eğitim alanında umut vaat eden hızlı gelişmeler yaşandı. Bunlar Afganistan'ın aydın geleceği için atılması gerek önemli adımlardı.
Üçüncü olarak, illerin ve köylerin gelişmesi için büyük projelere imza atıldı, özellikle okul ve eğitim binaları konusunda kayda değer işler yapıldı. Dünya Afganistan'a milyarlarca dolarlık maddi kaynak aktardı ve ülkedeki açlık ve işsizlik acılı ve vahim boyutlardan normal seviyelere ulaşabildi.
Dördüncüsü, iletişim ve medya alanında atılımlar kaydedildi. Radyo ve televizyon kanalları, gazete ve dergiler çoğaldı. Bu bağlamda tabii ki Avrupa'dan dönen aydınların ve vatanseverlerin büyük katkıları inkâr edilemez.
Herşeyini kaybetmiş bir ülke için böyle bir savaşın zararlarından bahsetmek abes. Fakat savaştan sonra Afganistan'ın birkaç ana sorununun çözülmesi beklenirken bunlar öyle veya böyle düğümlenip kaldı. Bu düğümün en can alıcı noktası can güvenliğinin tam olarak sağlanamaması ve uyuşturucu ticaretinin önününe geçilmemesidir. Devletin içinde yuvala-nan rüşvetçilerden ve vurgunculardan hâlâ arınamamasının yanı sıra refah düzeyinin çağdaş ve normal düzeydeki bir ülkenin standartlarına bile ulaşmaması diğer sorunları teşkil ediyor.
Halilzad'ın hataları yaktı
Bu sorunların temelinde uzun zaman-dır kültürümüzün içinde yuvalanan, kendini bireysel ve toplumsal alışkanlıklarda, özellikle de kadına yönelik şiddette ve dini yobazlığın yarattığı mahalle baskısında gösteren sorunların devam etmesinin de etkisi var. Fakat bu kültür sorunu Batı'nın ve özellikle de Amerikalı yetkililerin Afganistan politikasında bir sürü hatalı hesap yaptığı gerçeğinin de önüne geçemez. Zira onlar her halükârda halkın kültürünü ve sorunlarını sosyologlar sayesinde biliyorlardı ve önlemlerini de buna göre almalıydılar. Bence ABD hesaplarının yanlış olmasının bir nedeni, Afganistan'a ABD temsilcisi olarak atanan Zalmay Halilzad ve onun yakın çevresindeki Ali Ahmet Celali'yle Eşref Ahmetzi'nin çizdiği yanlış politikalar. Bu konuyu ana hatlarıyla ele aldığımızda ABD'nin yanlış politikalarını şöyle sıralayabiliriz:
Öncelikle, Afganlar tek bir dil, kültür ve etnisiteden oluşmuyor. Ancak çoğunluğun da desteklediği gibi parlamenter sistem yerine kolaya kaçılarak üniter sistem tercih edildi. Dolayısıyla bölge halklarının beklentileri yok sayıldı, devleti ve sistemi özümsemelerinin önü kesildi. Birden çok etnik grup barındıran ülkelerin üniter devlet sistemiyle yönetildiği dönemin geçmiş olmasını dikkate almalıydılar.
İkincisi, ABD'nin karşısında radikal dinciler, özellikle de Taliban ve Kaide vardı ama halkın çoğunluğu da Müslüman ve ister istemez örf ve adetleriyle yoğrulan bir muhafazakârlık söz konusu. ABD, aşırı dinciliğe karşı aşırı liberalizmi öne sürdü ve medyayı kullanarak erotik filmler yayımlaması, bar ve gazino açması ters tepkiye neden oldu. Bu yöntem aslında halkla devlet arasında birlik, beraberlik ve özümseme hissinin oluşmasını engelledi. Böylece deyim yerindeyse artık kimse namazdan sonra bu devletin ayakta kalması için dua etmiyor.
Üçüncüsü, Afganistan'daki yabancı askerler ikiye ayrılıyor. İlki uluslararası koalisyon güçleri. Bu güçler Afganistan'daki hiçbir merciden emir almıyor; merkezleri Florida'da. İkinci grupsa NATO'ya bağlı ISAF güçleri. Afgan halkının iradesi tabii ki bu güçlerin ortasında kayboluyor. Afganistan yetkililerinin bu güçlerin ülkede yasallaşması isteği yanıtsız kaldı ve sonuç Taliban'ın lehine oldu. Nitekim çoğu gencin Taliban'a katılma nedeni Afganistan'ı işgalden kurtarma hissinden kaynaklanıyor. Bu gençler intihar eylemleri bile gerçekleştirebiliyor.
Yabancı güçler hükümeti muhatap almayıp her operasyonu izin almadan yapabilirken, halkın 'devletin itibarı nerede?' sorusunu sorması kaçınılmaz.
Pakistan da rahat vermiyor
Dördüncüsü, Afganistan bir hasta gibi. İlaca, perhize ve huzurlu bir ortama ihtiyacı var. Bence Pakistan Afganistan'ın hastalığından faydalanıyor ve huzursuz-luğa yol açıyor. ABD'nin Pakistan'a karşı hiçbir etkin siyaset yürütmemesi de, Pakistanlıları Afgan hükümetini zayıflat-ma çabalarında ve Taliban'ı da bu doğrul- tuda kullanmasında serbest bırakıyor.
Beşincisi, ABD'ye yakışan Afganistan seçimlerinde adaylardan birini desteklemek yerine demokrasi gözetmenliği yapmak olacaktı, fakat halkın sıcak bakmadığı Hamid Karzai'nin hükümette kalmasına müsade etti. Son olarak, Afganistan'da güvenliği sağlamak kuşkusuz uyuşturucu ticaretine karşı ciddi tedbir alınmasını gerektiriyor.
Batılıların uyuşturucu ticaretinde parmağı olduğunu iddia etmiyoruz ama bunu önlemek için ciddi tedbir alınmadığı da ortada. Bu durum onların tek tasasının kendi güvenlikleri olduğuna ve Afganistan'a girmekle bu güvenliği güvence altına aldıklarına dair söylentilere fırsat veriyor. Bu çelişkileri gidermek zorundalar, yoksa onlar için gelecek pek hayırlı olmayabilir. (Afganistan gazetesi Peyame Mücahid, 27 Ağustos 2009)
Kayunak: Radikal