Afgan demokrasisi bir çay saatiyle sınırlı


 
Afganistan hükümeti, basın özgürlüğünü kısıtlama noktasında Taliban'la yarışıyor. Milletvekillerinin demokrasi ve ifade özgürlüğüne bağlılığı, Kabil'e gelen Batılı siyasetçilerle çay içerken yaptıkları sohbetlerle sınırlı

'Afgan Star' müzik yarışmasının tek kadın finalisti Lima Sahar şanslıydı. Muhafazakârların, televizyondaki bu 'saldırgan' ve 'anti-İslami' görüntüyü yasaklamak için ciddi bir çaba ortaya koymasının hemen öncesinde elendi. 'Saldırgan'la Sahar gibi, bazı siyasetçilerin ülkenin kendi ve resmi diniymiş gibi göstermeye çalıştığı Vahabiliğe meydan okuyarak Afgan kadınlarının şarkı söyleme geleneğini sürdüren cesur kadınlar kastediliyor.
Afganistan'ın halk şiiri geleneği, kadınların her zaman şarkı söylediğinin ve bunların sadece basit şarkılar değil, aşk şarkıları da olabileceğinin kanıtı.
Kadın sesi dinlemekte yabancı birşey yok. Asıl yabancı şey, İslam'ın bazı siyasetçilerce halka dayatılmaya çalışılan gereksizce katı yorumu.
Parlamento 31 Mart'ta bu mantıkla toplandı ve televizyonda her tür 'saldırgan' ve 'anti-İslami' görüntünün yasaklanmasını öneren bir kararı kabul etti. 'Saldırgan' kadınları kapsıyordu -dans eden, şarkı söyleyen ve Afganların çok sevdiği Hint dizilerindeki sari giymiş kadınları. 'Anti-İslami', halkı olduğu gibi, yani neşeli, eğlenmeyi seven ve dünyayı merak eden bir mizaçta gösteren programları içeriyordu. İkilemin temeli belki de burada. Bugün Afganistan'da, özel televizyon kanalları çoğu siyasetçinin aksine, demokrasiye gerçekten inandıklarını kanıtladı. Ulusu anlıyor, ihtiyaçlarını yansıtıyor ve bunu yaparak onu temsil ediyorlar. Muhafazakâr siyasetçiler tam aksini yapıyor: Ulusa nasıl davranması ve ne izlemesi gerektiğini dayatıyorlar.
Önerilen yasanın içeriği öylesine berbat ve kadın düşmanı ki, Taliban'ın Kandahar'daki merkezinden de gelmiş olabilirdi. Fakat tasarı Tora Bora'dan değil, Kabil'de Afgan meclisine ev sahipliği yapan ve bu amaçla inşa edilmiş gösterişli binada hazırlandı. Burası, vekillerin düzenli olarak buluştuğu, Batılı yetkililerle çay içip demokrasi veya ifade özgürlüğü üzerine moral verici konuşmalar yaptığı yer.
Son adımlarına bakarsak, meclis yabancı yetkililer gittikten sonra demokratik prensipleri unutuyor: Kadın haklarına yönelik İslami görüşleri eleştiren bir makaleyi internetten indirdiği için öğrenci Pervez Kambakş'a
verilen idam cezasını destekledi; alt kanadı Hint dizilerinin gösterimini yasaklamayı deniyor; açık sözlü vekil Malalai Joya işinden oldu. Çoğu siyasetçinin iki yüzü var; Batı için sakladıkları demokratik yüz ve halka gösterdikleri köktenci yüz. Kasım 2001'den bu yana, Batı'ya karşı demokrasi ve ılımlılık, kendi halklarına karşıysa acımasız köktencilik
arasında başarılı bir biçimde gidip geliyorlar.
Meclis başkanını ele alın. 2006'da, Laura Bush'un elini bir öpücük kondurmak üzere tutarken görüntülenmişti. 2008'deyse, Pervez Kambakş'a söz konusu makale yüzünden verilen idam cezasını destekleyen grubun parçasıydı. Amerikan 'first lady'si için saygı, Afgan öğrenci için ölüm öpücüğü. Batı için bir kural, Afganlar için başka kural.
Veya, 2006 yazına kadar Batı karşıtı radikal duyguları ve hükümetle savaşan en meşum savaş ağalarından biriyle yakın ilişkileriyle
tanınan başsavcıyı ele alın. Mayıs 2006'da, Batı tarzı takım elbisesi, uyumlu kravatı, göğüs cebine itinayla yerleştirilmiş minik mendiliyle hızlı bir demokratik dönüşüm yaşadı. Hükümetin yolsuzluk karşıtı çabasının savunucusu olarak yeni rolünde televizyona bu halde çıktı. İzleyiciler onu yeni kılığında ilk kez gördüklerinde -Marx'la (sakal) Bush (takım elbise)
arası bir tarzda- bir anlığına halüsinasyon gördüklerini sandılar.
'Cihadcı-demokratik' söylem modasına uygun biçimde, 'cihad'ının idari yolsuzluğu hedef aldığını ve hem cihadı hem de demokrasiyi yerine getirdiğini söyledi. Bu dönüşümün duygusal etkisi en iyi vekil Ramazan Başardost'un tepkisinde görülüyordu: "Gülsem mi, ağlasam mı bilemedim."

Afgan siyasetçi bukalemun gibi
Halk için, ikiyüzlülüğün böyle utanmaz bir sunumu şaşırtıcı değil. Aynı kişilerin Sovyet destekli rejime destek için 1980'lerde bıyık
bıraktığını, 1990'ların İslamcı davasına riayet ederek buna sakal ekleyip seccade aldığını, demokrasi ve Batılı müttefikler uğruna sakalı ve bıyığı kestiğini de gördüler. Şimdi Batı'nın kendilerini terk etmesinden korktukları için, yabancı istilasından çıkan tek iyi şeyi -basın özgürlüğünü- kısıtlayan katı yasalarla İslami inanılırlıklarını kanıtlamak amacıyla ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar.
Tasarının kanun olmak için Senato onayı ve Başkan Karzai'nin imzasını alması gerek. Çoğu siyasetçi gibi Afgan anayasası da ikiyüzlü; ifade özgürlüğünü kutsal sayarken İslam'ı koruyor, hem cihadçıları hem de Batılı müttefikleri memnun ediyor. İkisi çatıştığında işler garipleşiyor ve Karzai umutsuzca kendisini kurtaracak bir çözüm ararken Batı'yla muhafazakârlar arasında sıkışıyor. Bunlar şaşırtmıyor, zira Kasım 2001'de yaşanan, ciddi bir demokrasi getirme çabası değil, bir grup köktencinin bir başka grup köktenciyle yer değiştirmesiydi. Taliban gitti, savaş ağaları, savaş suçluları ve oyunbozanlar geldi.

Kaynak: Radikal