Açılımın Geleceği

Uluslararası konjonktür, Irak'ın işgalinden evvelki evrede, bölgede istikrarsızlığı, iç çatışmaları ve parçalanmayı ne kadar gerekli kılmışsa; bugün de, o oranda istikrarı şart kılmaktadır.

Bu sebeple uluslararası sistemin geçmişte yol açtığı suni sorunlar bir ölçüde devre dışı kalmıştır. Bölgede kontrollü bir istikrar dönemi başlamıştır. İstikrarı bozan unsurların tasfiyesi gündeme gelmiştir. Açılım için bugüne kadar en uygun duruma gelen bu uluslararası konjonktürden yararlanarak, ortak geleceğimizi ipotek altına alan büyük bir sorunu çözme iradesini gösteren iktidarı, sırf bu konjonktürel uygunluk sebebiyle işbirliği ile suçlamak iyi niyetle bağdaştırılamaz.

KÜRT DİNDAR VE DEMOKRATLARA BÜYÜK GÖREV DÜŞÜYOR

Modernleşme tarihimiz, 1920'li yılların uluslararası konjonktürü ile örtüşen bir resmi ideoloji tasarımına dayanmaktadır. Resmi ideolojiye, modernleşme paradigmalarına aykırı kabul edilen ve siyasal tehdit olarak algılanan sosyo-kültürel dinamikleri devre dışı tutmak gibi bir misyon yüklenmiştir. Bu doğrultuda, toplumsal bütünlüğün referansı olan üst kültürün fonksiyonel düzeyden sembolik düzeye itilmesi, süreç içinde toplumun değişik kesimlerinde kimlik referanslarını değiştirmiştir. Modernleşme hareketlerinin en temel ortak kimlik alanı olan dine karşı yıkıcı bir hüviyet kazanması, etnik kesimler arasındaki manevi bağları koparmıştır. Üst kimliğin bağından kopan Türk ve Kürt kesiminde ortak bir gelecek için sürdürülebilir bir dayanışma tutumunu ayakta tutacak ortak siyasi birlik ilişkisi de büyük yara almıştır. Bunun yol açtığı kimlik ikilemleri, etnik ikilemleri doğurmuştur. Ulus devlet, katılımcı ve dayanışmacı bir "üst kültürel kimlik" yerine, egemen bir Türklük vurgusuna dayandırılmıştır. Türklüğün siyasallaştırılması, Kürt kimliğinin de siyasallaşmasına yol açmıştır. Böylece, hakimiyet, mahkumiyet ve itaat ilişkisine yol açan bir üst siyasal sistem ortaya çıkmıştır.

Sivil toplumda başlayıp siyasi sürece akseden dindar demokrat bir açılım süreci 1950'li yıllardan itibaren başlamıştır. Bu süreçte, milli iradeyi temsil eden dindar demokrat bir zihniyet ile resmi ideolojiyi temsil eden elit ve ulusalcı zihniyet arasında hür seçimlerin ve darbelerin belirleyici olduğu dönemsel gel-gitler yaşanmıştır. Gelinen noktada, galip olan sivil toplumdur ve kendi değerlerinden, ortak paydalarından, üst kimliğinden kopuk, dar, despot, tahakkümcü, ulusalcı zihniyeti ve bu zihniyeti temsil edenleri muhalefete iterek değerlerini temsil eden, dindar ve demokrat bir meclis çoğunluğu teşkil etmiştir. Dolayısıyla, ulusalcı öznelerin muhatap olduğu çatışmacı dönemin aksine, bugün etnik hiyerarşi, tahakküm ve itaat ilişkisine dayalı üst sisteme karşı olan bir iktidar ve bu iktidara destek veren geniş bir toplumsal taban söz konusudur. Öncelikle kökü 1950'lere kadar uzanan bu değişimin herkes bilincinde olmalıdır. Katılıma dayalı ortak bir geleceği inşa etmeye, herkesin saadeti, özgürlüğü ve güvenliğini gerçekleştirmeye; bu çerçevede yeniden yapılanmaya; devleti herkesin devleti, ülkeyi herkesin ülkesi, İstanbul'u herkesin İstanbul'u, Hakkari'yi herkesin Hakkari'si yapmaya yönelmiş samimi bir siyasi irade ile muhatap olunduğu görülmelidir. Bu siyasi irade, çok katı direnç odaklarını karşısına alarak, yepyeni bir ortak geleceği inşa etmenin temellerini atmak için çırpınırken, bu kardeşlik projesine sadece Türk dindar ve demokrat tabanın destek vermesi yeterli olmamaktadır. Açılımın geleceği, Kürt dindar ve demokrat tabanın da desteğine ve sorumluluğunu yerine getirmesine bağlı bulunmaktadır.

toplumsal bunalımlar da ilerleme getirebilir

Kapatılan DTP, Türk ulusalcılığının temsilcisi olan CHP'nin adeta tek parti dönemi versiyonunu temsil etmekteydi. Zihniyet itibarıyla geniş dindar-demokrat Kürt tabanı temsil etmekten uzaktı. Sadece, resmi ideolojinin İslam'ı devre dışı tutması, PKK'nın da tahakkümü sayesinde, geniş dindar ve demokrat Kürt tabanın bloke edilmesiyle, temsil yeteneğinin dini ölçütlerle sorgulanmamasının avantajını kullanmıştır. DTP özellikle açılımın gündeme geldiği dönem içindeki duruşuyla, Türk ulusalcıların elini güçlendirecek, açılımı baltalayacak bir tavrı ısrarla sürdürmüş, iktidara destek vermek bir yana, birlik ve bütünlük içinde bir gelecek tasavvuruna sahip olduğu noktasında derin kuşkulara yol açmıştır. İmralı'yı muhatap göstermekle, açılımın ortak gelecek açısından işlevselliğini sorgulanır hale getirmiştir. Geniş Türk dindar-demokrat kitleler dahi bu muhatabın iyi niyeti konusunda tatmin olmamakta, açılım hakkında derin kaygılar taşımaktadır.

Etno-kültürel sistemin ürettiği Türk ve Kürt ulusalcı öznelerin, entegrasyon ve çözüm açısından kötü huylu muhataplar olduğunu hep birlikte gördük ve görüyoruz. Türk ulusalcıların 1950'li yıllardan önceki tek parti despotizmi ve bu yıllardan itibaren de darbelerle dikte ettiği yazılı ve teamüli normların önüne geçerek kendini kabul ettiren dindar, demokrat, sosyo-kültürel bir sistem ülke genelinde ortaya çıkmıştır. Bu sosyo-kültürel sistemin politik sürece yansıyarak, demokrasi, insan hakları ve katılım temelinde gerçekleşecek bir üst dayanışma ve ortak bir geleceği inşa etme iradesini üretmesiyle, kötü huylu öznelerden biri muhalefete düşmüştür. Aynı yansımanın Kürt kesimde de gerçekleşmesi, açılımın geleceği açısından çok önemlidir. Bu sebeple, DTP'nin kapatılması açılım sürecini bitirmeyecek, aksine yeni bir boyut kazandıracaktır. Ayrışmayı şiddetlendiren etno-kültürel açılımları savunanlar, resmi ideoloji ile el ele vererek, bütünleştirici sosyo-kültürel üst kimliği bloke etmektedir. Tabanın bir kesimi bu üst kimliği keşfetmiş ve ona yaslanarak kendi ulusalcılığını yontmayı başarmış ve elini uzatmış beklemektedir. Tabanın kalan kısmı da, artık muhalefete itilmiş olan Türk ulusalcılığına, resmi ideolojiye tepki ve isyan tutumunu bir yana bırakmalıdır. Karşıdaki muhatabın değiştiğinin bilincine varmalıdır. Kendisini hâlâ resmi ideolojiye ve Türk ulusalcılara karşı konumlandıran DTP ve PKK türü zihniyetlerden kurtulmalıdır. Bu zihniyetlerin eliyle sallanan etnik kılıcın sahnedeki dindar-demokrat ve doğru muhatabı, daha da kötüsü din kardeşlerini yaraladığını artık görmelidir.

Toplumsal bunalımlar, ilerleme doğrultusunda değişimlere kapı açan açılımları sağladığı oranda pozitif işlevler kazanır. Alanlarını doğru belirler ve bu alanlarda gerekli açılımları yapmayı başarabilirsek, yaşamadığımız bu bunalım da pozitif süreçlere kapı açar ve öznesi olduğumuz yepyeni ortak bir geleceğin temellerini atabiliriz.

Kaynak: Zaman